4.BÖLÜM: "GERÇEĞİN KALPSİZLİĞİ"

33.8K 1.4K 164
                                    

Hisar'ın gerçekten hayatımı bitirdiğini mi düşünüyordum?

Bulut'un evindeki ilk gecemi, uykusuzluğun yoğun endişesiyle geçiriyordum. Onun bana verdiği odanın, tek kişilikten biraz daha büyük olan yatağında bacaklarımı kendime çekmiş, oturuyordum. Kalın battaniyeyi kafama kadar yukarı çekmiş, ellerimi bacaklarıma sarıp, çenemi diz kapağıma dayamıştım.

Lambalarının aydınlattığı sokaktan süzülen küçük ışık, odayı aydınlatıyordu. Yatağın karşında iki kapaklı gardırop, yanında kenarlı ahşaptan yapılmış boy aynası vardı. Gardıropun yanındaki pencere, beyaz tülle örtülmüştü. Tek kişilik bazanın yanlarına komidin konulmuştu, yatağın çaprazında çalışma masası, yanında kitaplık vardı.

Kendi odamı özlediğimi fark ettim, acaba hâlâ duruyor muydu? Babam kızının katil olduğunu öğrendikten sonra odamı boşaltmış mıydı? Babam kızgınken bunu yapabilirdi, acaba annem böyle bir şey karşında ne yapmıştı? Engel olmuş muydu babama?

Ailem hakkında merak ettiklerim zihnimin baş köşesine yerleşmiş, çılgınca dans ediyordu. Yüzümü buruşturup şakaklarımdaki sızının geçmesini diledim. Ağrının şiddeti, gözlerimin sızlamasına sebep olurken ellerimi alnıma koydum.

İşaret parmaklarımı şakaklarıma bastırıp, ovalamaya başladım. Sertçe ovalamaya devam ederken sızı yavaşça uzaklaşıyordu. Diğer parmaklarımı alnıma koyup, orayı da ovalamaya başladım. Ağrı öyle şiddetliydi ki, başımı kesip, atmak istiyordum.

Derin bir nefes alıp, kafamı bazanın başlığa dayadım. Gözlerimi yumarak ağrının hafiflemesini diledim, hapiste geçirdiğim gecelerde yaşadığım ağrıdan daha fazlasıydı. Üç yıl geçirdiğim dört duvarın karanlığı bir gölgeyle yanımda bitmişti, ümitsizlik ruhuma verilen zehirdi.

Kalbimden akan notalar, benliğimde yankılanıp, zihnimin derinliklerinde mürekkeple yazılıyordu. Notaların mürekkep izleri, kelimelerimle birleşip ruhumdaki özgürlükle buluşuyordu. Duvarlara sinmiş rutübet kokusunu andıran hislerim kalbimde, yüksek ateşe alınmış çorbanın fokurdamasına benziyordu.

Gözlerim uykunun esaretine kapılırken ağzımın kuruluğu, boğazımında garip bir yumruya sebep oldu. Suyun ferahlığına ihtiyacım vardı. Battaniyeyi üstümden atıp, çıplak ayaklarımı parkede sürtüp, ayağa kalktım. Kapının kulpunu tutup, yavaşça aşağa doğru çektim. Menteşeler bir çığlık atarken kapı aralandı.

Yavaş adımlarımı mutfağa yönlendirdim, mutfağın ışığı yanıyordu. Aralıklı kapıdan içeriye baktığımda onu gördüm. Üstüne geçirdiği gri tişörtü kaslı vücudunu epey gösteriyordu. Düşük bel siyah eşofmanı her an düşeceğe benziyordu. Pencereden içeriye süzelen soğuk yüzünü istila ederken elindeki izmariti içine çekiyordu.

Kısık bakışlarıyla dışarıya bakarken kaşları çatıktı, baş parmağı ile işaret parmağı arasında tuttuğu sigarayı dolgun dudaklarının arasına yerleştirdi, yanaklarında çukur oluşurken sigaradan bir nefes çekti. Sigara dumanını aşağa doğru bırakırken bir nefes daha çekti.

Geri dönüp, bana verdiği odaya gitmeyi planlarken, "İçer misin?" diye sordu. Sesi kısık ve düşünceliydi. Omzunun üstünden bana baktığında onun da hiç uyumadığını anladım. Gözüm duvarda asılı olan saate takıldı, üçü on geçiyordu.

Damağımı dişleyip, onun yanına yürürken yüzümü istila eden saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Bıraktım," dedim yanında dururken. "Üç yıl önce."

Koluna temas etmemeye dikkat ederken sert rüzgârın keyifine baktım. "Neresi burası?" diye sordum. Daha önce hiç görmemiştim. Etrafı gökyüzüne uzanan binalarla kaplıydı, pahalılık aktığı belli oluyordu.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now