34. BÖLÜM: "SEZGİLERİN KATİLİ"

26.2K 1K 99
                                    

Pekâlâ, kalın bir cildim ve esnek bir kalbim var.

Ama senin kılıcın, o keskin olabilir.

Sen çok fazla çekene kadar lastik bant gibiyim.

Ama yakın hareket edersem kopma ihtimalim var.

Ama sen beni artık hareket ederken görmeyeceksin.

Çünkü bende esnek bir kalp var.

Sia - Elastic Heart

~

Cümlelerin, ruha sıçrattığı çamurun izinin felci olan duygularımın feryatlarını dinliyordum. Harfler, duygularıma ateşten kamçılar atarken düşüncelerimin çıngısı zihnimi ateşe veriyordu. Anılarımı gömdüğüm zihnimin topraklarının haritasını elinde tutan biri vardı sanki. Her an gömdüğüm anılarımı bulup beni yeniden geçmişle yüzleştirecek gibiydi.

Geçmiş perdesini aralayıp buğulu camlar ardında bana baktığında anılarımın parmakları buğulu cama dokunur ve geleceğime karanlığı gösterirdi.

Bulut'un cümlelerinin başlangıcı ve sonunun arasında olan harflerin gölgesine takılı kalıyordum. Sonbaharın miras bıraktığı kabuğu sert görünen ama hassas yaprakların narinliği, kalbimin yollarında geziniyordu. Bulut o yollardan taşıyamayacağım bir tırla geçiyordu.

Yirmi üç yıllık hayatımın kalıntılarına baktığımda güçlü olduğumun kanısına varsam da bazı noktalarım hâlâ noksandı. Ölüm, alıştığım karanlıktan öte yakın dostum olmuştu. Alışması en zor olan şeye alışmak beni güçlü mü yapardı yoksa aciz mi kılardı? Sorular, bir fare gibi beynimi kemirirken ruhuma çarpan dalgaların uğultulu sesi kulaklarıma dolduruyordu.

Yüzümü kaplayan saçlarımın arasından parmaklarımı geçirip tutamlarımın arkaya doğru havalanışını sağlarken söylediği cümleden sonra ayağı kalkıp bana verdiği odanın yanındaki odaya girişini korkunun çelmesine takılmış gözlerle izlediğim, yeninden gözlerimin önünde canlandı. Dişlerimi birbirine kenetlerken hafifleyen ağrımdan dolayı bitkinliğim biraz daha düşüş yakalamıştı. Sabahın ilk saatlerini, uykusuzluğun koynunda karşılayan bedenimin inleyen yorgunluğunu duyabiliyordum.

Gece ara sıra uyuklamış, uykunun bekçisinden kaçıp Bulut'un girdiği oda haricinde diğer odalara bakmıştım. Gecenin bir vaktinde kısa bir duş almış, yarım kalmış pizzamın tamamını yemiştim. Çıkan bulaşıkları sessizce halledip odama tekrar geri dönmüştüm. Onun uyanık olup olmadığını bilmiyordum ama herhangi bir ses çıkmamıştı ondan.

Uykuya sığındığım sıralarda kâbuslarım zihnimde büyük bir yer kaplamıştı, bir çark misali dönüp sonunda tekleyen algılarımı normale döndürmem zaman almıştı. Bilincimin üstüne örtülen kâbusların gerçekçiliği, hayatımın gerçekliğiyle eşleşiyordu.

Üstümdeki çarşafı üstümden atıp doğrulurken nemli saçlarım yeniden yüzümü çevrelemişti. Çıplak tabanlarım, parkenin ılıklığına tutunarak doğruldu. Uykusuzluktan sızlayan gözlerimle yolu takip ederek kapıyı açtığımda görünürde o yoktu. Baygın bakışlarım, dış kapıya yakın banyoya yöneldiğinde bitkin adımlarımda eşlik etmeye başladı. Banyonun ışığını açıp içeri girdiğimde ardımdan yavaşça kapıyı kapattım.

Oldukça geniş banyoda büyük ve gösterişli bir kabin vardı. Lavabo beyaz renkteydi ve aynasının çevresi altın işlemelerle süslenmişti. Lavabonun yanında uzun, beyaz bir dolap vardı. Lavaboya yönelip bataryaya elimi gösterdim, soğuk sus, büyük bir basınçla elime aktığında gözlerimi kaldırıp aynaya baktım. Hafifçe çatık olan kaşlarımın altından soluk yeşil gözlerimin çevresi kırmızılarla damgalanmıştı, göz altlarım bitkinliğimin alt yazısını resmediyordu.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now