32. BÖLÜM: "SAHİBİ OLAN BALIK"

27.9K 1.1K 105
                                    


Dumanı tüten, burnumu sızlatan acı kahvenin kokusunu alırken bakışlarım köpüksüz tabanındaydı, rengi siyaha çalan kahvenin futürsüzca saldığı dumanlar burnumun ucunu okşuyordu. Gerginliğin galerisi benim pozlarımla dolup taşarken kolu koluma sürtünen adamın soğukluğunu soluyordum. Terleyen avuç içlerimi çaktırmadan kotumun sert kumaşına geçirdiğimde bakışlarımı karşımdaki adama çevirdim.

Beyaz, üstünde kahvecinin kendi amblemini taşıyan fincanı sakallarının arasına karışan dudaklarına dayayıp sesli bir yudum aldığında ürkütücü bakışlarının hedefi bendim. Onu daha önce hiç görmediğime emindim, cezaevine girmeden önce katıldığım, bir hayli kalabalık toplantıda orada olduğunu iddia eden bir adam vardı karşımda. O gece algımlarımın bir depreme kurban gittiğini düşünürsek bu adamı fark etmemem doğal bir sonuçtu.

Çünkü o toplantıdan hemen önce hiçliğin kıyısında gezinip parmaklarımın kan kokmasına sebep olmuştum. Geçmişin can yakıcı tazeliği çatlayan kalbimin arasına sıkışıyordu, bayatlayan her bir hissimin küflü kokusunu alabiliyordum. Geçmiş delici bir matkaptı, geleceğin duvarlarını yıkmayı çok iyi başarıyordu bazen. Bazense geçmiş bir tuğlaydı, geleceğin duvarlarını sağlamlaştırıyordu. Bir iyi bir kötü... Dengesizleşiyordum.

Abbas Mizra'ın koyu kahvelerinde açığa çıkan acımasızlığı, uzuvlarımda hissedebiliyordum. Koca yudumu boğazından aşağı gönderip sertçe yutkunurken elindeki fincanı masaya yavaşça bıraktı. "Eee," diye mırıldandı, kaba sesiyle. "Nasıl tanıştınız?"

Başımı hareket ettirmeden Bulut'a göz gezdirdim, tüm sertliğiyle karşındaki adama bakıyordu. "Bundan sana ne?"

Gerçekten ne yapmaya çalışıyordu? Buraya başka bir mesele için gelmiştik. Kaşlarım derin bir çatılmayla bükülürken Abbas gözlerine bana değdirdi ve sonra Bulut'a döndü. "Hale, cezaevinde çıkalı en fazla bir ay oldu, ne ara tanıştınız da Hisar'dan sana bahsetti, merak ediyorum."

Bulut ona bomboş bir şekilde baktı. "Sana bunları söyleceğime nereden çıkardın?" diye sordu, Bulut. "İş konuşsak senin için daha iyi olur."

İyi niyetten uzak bir şekilde güldü ve bana döndü. "Ona güvenmeden Hisar'dan bahsetmen kurallarımıza uygun olmadığını sende biliyorsun."

"Bulut'la cezaevinden çıktıktan sonra tanışmadım," dedim, sert bir sesle. Sesimin sertliği, aramızdaki soğukluğa dokundu. "Ve ayrıca ona güveniyorum."

Kalbimin duvarlarında sürtünen hislerimin umut ışığı bulmuşcasına sebep olurken zihnim sadece gözlerini devirdi. Abbas'ı inandırmak için söylediğim şey, zihnimde ufalanmaya başladı. Kararsızlık, hislerime dokunuşlara boğarken gözlerini suratımda hissettim, kara okyanusun en dibindeki çırpınışlarımı görmesi gibi buydu. Savunmasız hallerimi saklamaktan hoşlanıyordum, bir gün karşısında çaresiz bir şekilde dikilmekten korkuyordum.

Derin bakışlarını üstümden çekerken kulağıma sarkıntılık eden sesini duydum. "İşine dön, Faruk bir sorun görseydi söylerdi. Sen hiç merak etme, Abbas efendi."

Abbas ikimize güvensiz bakışlarını yolladıktan sonra yanındaki sandelyeyi geriye doğru çekti, daha yeni fark ettiğim siyah, iş çantasını kucağına çekerken, "Efendi kelimesi hiç hoş değil, Üntekin," diye mırıldandı, kısık bir sesle.

Bulut'un gözleri alayla parıldandı. "Hoş olmayan şeyler ilgimi çekiyor, Abbas efendi."

Son kelimesini ayrı bir ses tonuyla vurgularken, geçmişe daldım. İlk karşılaştığımızdaki ilk cümlesi buna benziyordu. Yanlış yerler, hoş olmayan şeyler ilgisini çekiyordu. Onun hakkında öğrendiklerimin hepsi kara listeydi.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now