40.BÖLÜM: "TUTKUNUN SİLAHI" PART 1

31.1K 928 55
                                    

Herkese merhaba! Bu bölümün iki parttan oluşmasının nedeni çok uzun olması. Bölümü tamamen bitirip cumartesi yayınlayacaktım ama çok uzun olacağının farkına varıp yarısını şimdi paylaşayım dedim. Birçok okuyucumun istediği kısım, bu partta değil maalesef. Diğer partta görüşmek üzere. Büyük bir ihtimalle hafta sonu onu da paylaşırım. Yorum yapan herkese teşekkürler...

Ben burnuma pudra sürerken

O, silahlarını barutla dolduracak

...

Ben ayakkabılarımı giyerken

O ceketinin düğmelerini ilikleyecek

Ve kendimizi dışarı atacağız

Sahilin iki tarafının da

Temiz olup olmadığını kontrol edeceğiz

Çünkü kimsenin bizi görmesini istemiyoruz

Ah ,bu bir intihar

Ancak ipleri göremiyorsun

- Daughter - RUN adlı şarkıdan.

Sözcükleri, zihnimde kurduğum sıcacık bir evi anımsatan yerde kulaktan kulağa konuşulmaya başlamıştı. Harflerinin ucuna bıraktığı ateşin ruhumu ısıttığını hissederken bunu hissetmemem gerektiğini çok iyi biliyordum. Süsten uzak, yalın cümlelerin beni hızla etki alması, korkutucuydu.

Kalbimdeki boş sayfalara düşen kelimelerin doğurduğu duygular, en tehlikeli gülümsemelerini bana sunmaktan kaçınmazken sayfalara dolan mürekkebin kalıcılığı konuşulacaklar listesindeydi. Geçmişin defterini kapatıp yeni bir deftere geçmekte ısrarcı olan hislerimi daha ne kadar görmezden gelebilirdim?

Siyah sayfaların ardından gelenin beyaz sayfalar olmayacağını da biliyordum. Beni bilinmezlikle giydirilmiş, karamsar gri sayfalar bekliyordu.

Kemiklerimi saran dokunuşlarından bu kadar etkileniyor olmama hala inanamıyordum. Bulut'un bedenimde kurduğu iktidarlık, beni zifiri karanlığa sürüklüyordu. Daha önce tatmadığım bu karanlığın miras bıraktığı tüm hislerin kurnazlığı benliğime aşılanıyordu.

Karanlıkta kaybolmuş, donmuş kalbimin kurşun geçirmez yeleği yavaşça kayboluyordu. Damarlarımda dolaşan sıcaklığı özüme indirirken ne ara bu hale geldiğimi idrak etmekte zorlanıyordum. Onun dokunduğu yerlerin karıncalandığı gerçeği, onun bana emanet ettiği sıcak nefeslerin beni uyuşturduğu gerçeği zihnimin benzinini tüketiyordu.

Zihnim kasvetli bir görüşle kaybolurken derimi soyan bir yıldırımdan farksızdı bu adam. Süzülen zamanda akıp giden anılar, gözlerimin önünde yeniden sahnelenirken koruduğum tavır duvardan sökülen küflenmiş boyadan farksızdı. İrademin siluetleri ruhumu aydınlatmak için uğraşsa da artık kendimi koruduğum o tanıdık simalar yabancılaşıyordu.

Ruhumun iskeletini oluşturan geçmişin toz zerrecikleri uzuvlarımı kaplıyor ve arada gömdüğüm anıların mezar taşıyla oynuyordu. Aramızda, geçmişe bağlanıp boğazımı düğümleyen gerçeklerin sır gibi saklandığı aşikardı, tüm bunlar ortaya çıktığında şimdiki gibi tedirginlik olmadan nefes alabilecek miydim?

Haddinden fazla gürültülü zihnimin yaptığı kulis, ağır gözlerini üzerime dikmiş Bulut'la aramızdaki yalanları ortaya atacak cinstendi. Karanlığın itaat ettiği siyah gözlerini üzerime dikmişken derimi karıncalandıran dokunuşlarını hissedebiliyordum. Belimin çıkıntılı bölgesinde süzülen kemikli elleri, ciğerlerimi sıkıştırıyordu.

"Eve gitmek istiyorum," dedim telaşımın ağızını dolduran düşüncelerimin vızıldanmaları eşliğinde. İtirafını duymazdan gelmenin kolay olmadığını biliyordum ama yapabilecek hiçbir şeyim, söyleyebilecek tek bir kelimem yoktu.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now