9.BÖLÜM: "KELİMELERİN OYUNU"

25.5K 1.2K 177
                                    

Yağmur damlaları pencereye sert bir rüzgârla düşerken gökyüzü laciverte boyanmıştı. Puslu gökyüzündeki bulutlar gri renkle harmanlanmış, gökyüzü karamsar bir havaya bürünmüştü. Rüzgârın etkisiyle savrulan dallardan düşen sarımsı yapraklar, sonbaharın geldiğini belirtiyordu.

Dakikalarca izlediğim yaprakların üstünde bir kedi geçti ve koşarak gözden kayboldu. Sitenin sokağı sessizliğe kapılmıştı, zihnim gibi. Sürekli düşüncelerimi karıştıran tarafım öyle bir sessizlik içindeydi ki, hissettiğim şey korkuydu. Saf ve çıplak bir korkunun mantıklı tarafımı mahvedeceğini düşünüyordum.

Zihnimin içindeki karanlık kuyu, düşüncelerimi içten içe zehirliyordu.

Gözlerimin önünde canlanan son üç yılın gölgesi alevler altındaydı. Cezaevindeki ilk gecem ile son gecem arasında farkın içinde boğulduğumu hissediyordum. Kızgındım, neye kızgın olduğumu unutacak kadar kızgındım. Ama cezaevinde geçirdiğim o üç yıl, herkese olan kızgınlığımı söndürüvermişti.

Orada yaşananlar, oradaki insanlar ve onların yaşadıkları beni büyütmüştü. Yirmi yaşımdaki hayata karşı acizliğim şimdi yoktu, kendimi daha iyi tanıdığımı hissediyordum. Oradaki ilk kavgam bedenimde hasara yol açmıştı ama kırık dökük düşüncelerimi tamir etmemi sağlamıştı.

"Hâle," diyerek seslenen Bulut'u duyduğumda yerimden sıçradım. Sesinin geldiğini yöne, yani mutfağa yürürken sigara kokusu tüm salonu esir almaya başlamıştı. Kapının önünde dikildim, Bulut'un arkası bana dönüktü. Yine gözdesi olduğunu düşündüğüm penceresini aralamış, baş parmağı ile işaret parmağı arasında tuttuğu sigarayı aşağa doğru üflüyordu.

"Ne oldu?" diye sordum, beni duyabileceği bir ses tonuyla. Sesimi işittiğinde içine çektiğini dumanı serbest bıraktı, gri ve sisli duman etrafa yayılırken omzunun üstünden bana kısa bir bakış attı.

"Bir yere gideceğiz, git hazırlan."

Tekrar sigarasından bir nefes çekerken, "Nereye?" diye sordum.

Dumanı aşağa doğru bırakırken mutfak masasının üzerindeki küllükte sigarasını söndürdü. Yüzünü bana döndüğünde mat siyahlar alaylı bir ifadeyle kaplanmıştı. "Seni adam etmeye."

"Anlamadım?"

"Kuaföre."

Kaşlarım yavaşça çatılırken ne demek istediğini anlamakta zorluk çekiyordum. "Sen ciddi misin? Beni kuaföre mi götüreceksin?"

"Evet," dedi, normal bir sesle. "Her an öleceğe benziyorsun."

Şaşkınca ona baktığımda güldü. "Beş dakikaya hazır ol, Hâle."

Dudaklarım aralanıp, bir şeyler söyleyecekken omzuma hafifçe çarpıp gitti. Arkasından şaşkınca bakarken o, bana verdiği odanın çaprazında duran kapıyı açıp, gözden kayboldu. Sigarasının dumanı açık pencereden süzülürken içeriye giren yağmur damlalarını önlemek için camı kapattım.

Çıplak ayaklarım pencerenin önündeki suda ıslandı. "Öküz ya," dedim, sinirle. "Yaptığı işe bak!"

Mutfak dolabından aldığım bezi pencerenin önünde serdim ve hızlı adımlarla odama gittim. Yerleştirmeyi düşünmediğim ve bazanın altına sıkıştırdığım valizi alıp, yatağın üstünde koydum. En üstteki kitaplarımı yatağa fırlatırken önüme gelen ilk giysileri alarak valizi eski yerine koydum.

Pjimalarımı çıkartıp, valizden rastgele aldığım lacivert, yüksek bel kotumu ve siyah, boğazlı kazağımı giydim. Bir hayli zayıfladığımdan pantolanum belimden düşüyordu, sürekli çekiştirmem gerekecekti. Umursamayarak boydan aynanın önüne geçtim. Üstümdekiler sıradan ve sadeydi.

HÜKÜMDARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin