15.BÖLÜM: "RUHU EMİLEN PARÇALAR"

25.1K 1.2K 85
                                    

Ve şimdi acıyan ellerim bulutların altında ısınacak.

Her şey neydi öyle?

Resimlerin hepsi siyaha boyandı, işlendi her şeye...

Pearl Jam'in Black adlı şarkısından.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

~

Ben kaybolan parçalarını arayan bir puzzleydim. Parçalarımı çırılçıplak bir karanlığın içinde kaybettiğimde kalbimin perdesinin arkasına saklan küçük kız çocuğunun hıçkırıkları zihnimin derinlerinde bir çan gibi çalmaya başladı. Hüzünlü ve kasvetli hıçkırıklar, parçalarımdan yükselen ateşle daha da büyüdü.

Özür. Benden beklediği tek şeydi.

Yanıyordu, parçalarım. Acımasızca, insanın derisini süzen bir ateşle yanıyordu. Parçalarımın ruhu emiliyordu, kocaman bir boşluğun tepesinde sallandığımı hissediyordum. Kabuğu çatlamış düşüncelerimi yerde yere vurmak istedim, kararsızlıkla yanıp tutuşuyorlardı. Bana önyargıyla yaklaşan mantığım, küplere binmiş bana yükleniyordu.

Sürgün edilmiş kelimelerimin ülkesine gittim, zihnim topallıyordu. Ruhum, siyah duvarlarına bir delik açtı ve zihnime acınası gözlerle baktı. Yakıcı bakışları üstünde hisseden zihnim, başını kaldırdığında gözlerinden düşen harflerin buz tuttuğunu gördüm.

Kararsızlık bir insanı yoran en güçlü histi. Emin olmadığımız hisler, küçük bir hatamızda bizi yerden yere vururdu. İçimizde büyüttüğümüz duygular bize küser, zihnimiz kilitli bir kutuya dönüşürdü. Anahtarı istiyorsak zihnimizde buğu yapmış kararsızlığı silip atacaktık, bir insan zihninin kuralı buydu.

Ve gözümün önünde sallanan anahtara uzanmak istiyordum ama yapmaktan korkuyordum. Kararsızlıktan daha da korkuyordum.

Sırtımı başlığa vermiş bir şekilde avuçlarıma aldığım kitaba bakıyordum, bakıyordum çünkü zihnim o kadar doluydu ki, satırlardaki kelimeleri anlamakta zorluk çekiyordum. Kızgın yağın içine atılmıştı sanki düşüncelerim, için için yanıyorlardı.

Kitaba odaklanmaya çalışırken odanın kapısı sertçe açıldı, menteşeler çığlık atarken bakışlarımı kapıya çevirdim. Bulut'un dümdüz bakışlarıyla karşılaştım, hiçbir tepki vermeden saatlerdir aynı sayfada olduğum kitaba döndüm. Bir sporcunun yaşamını anlatıyordu ve bence oldukça derine inmişti. Saatlerdir okumaya çalıştığım satırların ne olduğuna anlamaya çalıştım, sanırım sporcunun maçta yaşadığını kavga anlatılıyordu.

"Hâlâ toplamadın mı bu eşyaları?" diye sorarken bana yaklaştığını adımlarının çıkardığını sesten anladım. Sesi sertti, kurşun geçirmezdi. Bakışlarımı bir an olsun kitaptan ayırmadım, yatağın üstündeki valiz hâlâ duruyordu ve bazı eşyalarım yatağın üstüne serpilmişti.

"Topla şunları Hâle," diye sertçe söylendiğinde bakışlarımı ona çevirdim. Üstünde siyah, kısa kollu tişört ve düşük bel eşofman vardı. Kısık bakışlarının radarındayken kaşlarım yavaşça çatıldı, yüzündeki sert ifade beni tedirgin ediyordu.

"Canım toplamak istemiyor," dedim, baygın bir sesle. Gerçekten otoriter duruşundan çok sıkılmıştım, beni sürekli bir şeyler zorlamaya çalışıyordu.

"Hâle," dedi uyarı dolu bir sesle. "Sabrımı zorlama. Burada kalmayı sen kabul ettin, bir salak yüzünden canın yanmasın."

"Onun ortağın olduğunu çok çabuk unuttun," dedim.

HÜKÜMDARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin