16.BÖLÜM: "KASIRGANIN ETKİSİ"

24.7K 1.2K 155
                                    

Bu bölüm yine kısa oldu ama diğer bölüm gerçekten uzun olacak. İyi okumalar. Oy ve yorumlarını eksik etmeyen herkese teşekkürler!

Vur kalbine hançeri, dağılsın sis bulutları...

~

Üniversiteyi kazanmadığımı öğrenen babamın yüzü geldi aklıma, öyle sinirliydi ki, o gün Çimen'in ölümünden sonra ilk deda korkmuştum. Endişe boğazıma tırnaklarını dayamıştı, benliğimi korkunun çevresinde dönüp dolaşırken bulmuştum. Babam bağırmıştı, ev gürülemişti. Titremiştim, köşeye geçip ağlamak istemiştim. O gün girdiği ameliyatta bir hastasını kaybetmişti, sonra eve gelmiş benim üniversite durumumu öğrenmişti. Zihnimde odama giden merdivenleri sallandıran çıkışı dolanıp durdu. Feryatlarını, çaresizliğini, üzüntüsünü, hayal kırıklığını, öfkesini dinlerken onun koyu yeşillerine bakmıştım, hiç utanmadan ifadesiz bir şekilde.

Kalbim acıyla kıvrandı, içimdeki küçük kız yüzünü buruşturdu ve bana tokat atmamak için elini tuttu.

Babamdı o benim, onu anlamam gerekiyordu. Neden yapamamıştım? Çimen'i unutup hayatıma devam etmemi söyleyen babamı neden dinlememiştim? Ona sadece gitmek istemediğimi söyledim, sertçe vurguladım. Vurgum, onun afallamasına sebep oldu. Geri adım attı, konuyla ilgili değildi. Odamdan çıkarken özel bir üniversiteye gideceğimi vurguladı.

Vurgusu, anılarımızı bir toz bulutu gibi üflememe sebep oldu.
Benden kendi mesleğini seçmemi isterken beni bambaşka bir bölüme kayıt etti. İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde bir buçuk sene debelendim, sonra bıraktım. Derslere girmiyordum, atmamaların tek sebebi, babamdı. Bıraktıktan sonra bileklerime kelepçe takıldı, dört duvarda astım kendimi...

Şimdi gözlerime bakarken kör edici bir geçmişim olduğunu fark ediyordum. Hayatımda ki herkesi hayal kırıklığına uğratmıştım. Alt ve üst kirpiklerimi birleştirirken ağzımın kuruluğunu gidermek için yutkundum. Dilim, damağıma yapışmıştı. Midem açlıktan kavruluyordu, yesem midem bulanıyordu, yemesem başım dönüyordu.

İç geçirerek dolaptan bir havlu aldım, açık yeşil havluyu ıslak saçlarıma geçirirken bu geceyi düşünmeye başladım. Hakan Çillioğlu'yla karşılaşma ihtimali zihnimden bir su gibi süzüldü, bir anda katliamın ortasında düşmüşüm gibi geldi. Nefesim nefes alacak yer aradı, koyu yeşillerimin tabakaları kuru buza dönüştü, dokunsam derimi yırtardı.

Düşünmemeye çalıştım, başımı iki yana sallayarak kendime geldim ve kısa saçlarımı kurulamaya çalıştım. Havluyu önce saç diplerimde sonra saç uçlarımda gezdirdim. Saçlarım Bulut'un kokusuna benziyordu, onun şampuanını kulanmıştım. Zihnim, burnumu kapatmamı emretti, az önceki alaylı kelimelerini bana tek tek hatırlattı.

Yüzümü buruşturdum, şımarık bir piçin eline düşmüştüm. Yavaş yavaş onu tanıdığımı fark ediyordum. Bana bazı konuları anlatmadığını biliyordum ama şimdilik bir şey yapamıyordum. Bir şeyler gizliyordu, Hakan hakkında benden daha çok şey biliyordu. Hakan konusunda beni deniyordu ama neden? Benim hakkımda bildiklerini bilmem gerekiyordu.

Saçlarımdaki ıslaklık havluya geçiş yaptığında havluyu kirli sepetine attım. Banyodaki dağınıklığı hızlıca toplayıp çıktım. Banyodan çıkan buhar salona süzülürken çıplak ayaklarım mutfağa yöneldi.

Saat dokuza geliyordu, hava iyice kararmıştı. Salona vuran ay ışığını hissedebiliyordum, gecenin mavisi gökyüzüne geçmişti. Mutfağa geçmeden önce salonun penceresine yöneldim ve güneşliği uyuşuk hareketlerle çektim. Salonu aydınlatan sadece tavana asılan gösterişten uzak avizeydi. Salonun ışığını da kapatıp mutfağa geçtiğimde onu beklediğim pozisyonda göremedim, kaşlarımı çattım.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now