HÜKÜMDAR

134K 2.4K 349
                                    


Bir kuşun kanatlarından yükselen özgürlük, omuzlarımda biriken bir yığın suçla kaybolmuştu. Soğuk duvarlara emanet ettiğim özgürlüğün, ruhumu ele geçirişi koyduğum sınırların yıkalacağının habercisiydi.

Zihnimin tavanında astığım özgürlük, kaybettiğim zaman kavramının dönemecinden dönmüş ve bana meydan okumaya başlamıştı. Her bir düşüncemin derinin barınan acının sessiz haykırışları ruhumu sağır edecek kadar yüksekti.

İçi boş, ifadesizliğin bile itaat edeceği gözlerim, mahkemenin ruhsuz duvarında çivilenmiş saate kaydığında sertçe yutkunuşum, boğazımda takılı kalan kelimeleri de kana buladı. Kurmak istediğim her bir cümlenin, katili olan ruhum, kalbimi sızlatacak kadar kötülükle doyuyordu.

Hâkimin katı ve tok sesi, zihnimde biriken düşüncelerin daha çok düğümlenmesi sağlarken ruhumun cansız kıyılarına çarpan gerçeklerle yüzleşmek adına tüm cümleleri sıralıyordu. Dilinden dökülen kelimeler, özgürlüğün bana karşı gelişinin hikayesiydi.

Bir anlığına gözlerimi yumduğunda damarlarıma kanımın içine yerleşen endişenin kıkırtısı etrafa dökülen diğer şeydi. İnime, en derinime inen endişe, hayatımda uyguladığım her kararın içinde barınan hissedebildiğim en büyük duyguydu.

Ruhumun topraklarında kökünü suluyan korku, uzun ve sert pençelerini heyecanla soluyan özgürlüğüme geçirmek için hazırlık yaparken içimdeki iç savaşın ne galip olanı vardı ne de mağlup olanı. Kılıçların keskin yerleri, omurgalarıma çarpıp oradan ruhuma saplanıyor ve orayı oluk oluk kanla perçinliyordu.

Dört duvarların zeminde bir top gibi seken seslerin volümü midemi burkarken karanlığın yarıklar açtığı bir yüz ifadesiyle etrafı izliyordum. Geçmişin paslı zincirlerine bağlı olan geleceğime atılan ufak adımların üstüne düşen kara lekeler, aynı zamanda benliğime de düşüyordu.

Hâkimin sesi gittikçe yükselip kalınlaştığında alt ve üst kirpiklerim birbirini buldu ve kısılan bakışlarım onun yüzüne ışık tuttu. İnce çerçeveli gözlüklerinin altından sert bakışları bana kaymışken güçlü sesinden yükselen hâkimiyet, az sonra ulaşacağım özgürlüğün iyi habercisiydi.

Saniyeler, önümde dakikalara birirken sessizliğin attığı boğuk çığlıklar kulaklarıma doluyordu. Akıp giden zamandan yükselen yoğun dumanla hafızımda kamçıladığım anılar, yavaşça zehiri içine çekerek boğulmaya başlamışlardı.

Yaşamın beyaz ışıklar sunduğunu sandığımda aslında karanlık yaşamın sert ellerini ayak bileklerimi kelepçelemişti. Zihnimin içinde katili olduğum zaman, beni tekrardan o yaşama çağırırken ruhumun kapıları da aynı andan devrilmişti.

Devrilen kapının ardından bedenime akan zehirin çıkmaz noktasına doğru ilerliyordum.

Aldığım titrek ve sıkıntılı soluğun ciğerlerime inişi uzun zamanımı mal olurken ağırlaşan düşüncelerimi taşımakta zorlanıyordu. Dört duvarda yankılanan kelimelerin beynimi eşelediğinde aldığım soluğu bir hırsız kadar mahcup bir şekilde geri verdim.

Başımı yavaşça eğdiğimde donuk bakışlarıma takılan ellerime ihtiyaçla baktım. Bileklerimi saran kelepçenin soğukluğu derime işlese de bundan korkmuyordum. Ellerime vurulan kelepçenin soğukluğundan ziyade özgürlüğün sessizliği beni ürkütüyordu.

Birkaç yılda topladığım tecrübe, kelepçeyi umursamazken kalbimin içinde biriken yalnızlık tohumları ekilmek için fırsat kolluyordu. Yavaşça bedenimi ele geçiren özgürlükten duyduğum rahatsızlığı dile dökmenin imkansızlığında yalpalanıyordum. Anıların kirli ve aşınmış topraklarının altından çıkanlar, iki göğsümün ortasında ölüm çiçeğinin dikilmesine neden olacaktı.

Geçmişin sarkıtılan ipleri boynuma dolanırken zehir gittikçe daha da yayıldı bedenime. Bileğimdeki kelepçe, kalbimi yaran geçmişin somut haliydi. Yıkılan soğuk duvarlara emanet ettiğim özgürlük, yeniden sahibine dönerken kalbim, ruhsuzlukla savaşıyordu.

Düşüncelerim kafamın içinde tekrar çalkalanıp bulanırken seslerin bir anda yükseldiğine şahit oldum. Kalbim bu duruma sertçe tekleyerek tepki verdiğinde etrafa yabancı ve umarsız gözlerle baktım.

"Bunu yapamazsınız!"diye isyan eden tanıdık bir ses duydum. Arkamdaki gölgesini hissediyordum, ayağa hızla kalkıp sesini yükselterek hâkimin yanlış yaptığını vurgulamıştı.

"Bu çok yanlış!"

"Kararın gerçekçiliği sıfır, bunlar şaka mı yapıyor?"

"Bu da ne demek? O bir katil, üç yıl yatıp çıkamaz," dedi titrek bir nefesle. Aynı tanıdık ses, kulaklarımı tırmalarken harfler, zihnimde buz tutuyordu. İfadesiz suratımı aynı tutmaya çalışırken ruhumu ele geçiren özgürlük, tahtına yavaşça türümeye başlamıştı.

"Sessizlik!" diye bağırdı tekrardan hâkim. "Karar açık ve net bir şekilde verilmiştir." Bir baş işaretiyle iki asker kollarımdan tutarak çıkışa çekiştirmeye başladıklarında uyuşuk adımlarla onlara eşlik etmeye başladım. Adımlarımdan yükselen karanlık, geleceğime düşerken isyan edenlerin sesleri yükselmeye devam ediyordu. Duruşma salonundan çıkarken kin dolu bakışların sırtıma bıçaklarını soktuğunu hissedebiliyordum.

Adalet Saray'ının gösterişli kapısından çıktığımızda jandarma ekipleri tarafından minibüse bindirildim. Ve ölümün gösterişli kapısından girdim, uçurum gözlerimin önüne suadade bir görüntüyle canlanmıştı.

Özgürlüğün zehri, ölüme giden uçsuz bucaksız uçurumdu.

İnstagram: songulyalcins
Askfm: songlyaln

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now