48.BÖLÜM: "HARABE EV"

19.7K 1K 124
                                    

Beni ait olduğum eve götür.

Daha fazla dayanamam.

Bir resim yapıyordum.

Senin resmindi.

Ve bir anlığına burada olduğunu düşündüm.

Üstelik, bu doğru değildi.

Ve tüm bu süre boyunca yalan söylüyordum.

Oh, kendime yalan söylüyordum.

İçimde uzak bir yerde duran rafıma üzüntü koyuyordum.

Ve uzaklara koşuyordum.

Bir gün dünyadan kaçıp gidebilecek miydim?

Kimse bilmiyor, kimse bilmiyor.

Ve yağmurun altında dans ediyordum.

AURORA - Runaway

Broods - Mother and Father

Bu bölümü damarlarında azalan bildirime isyan eden biricik okuruma adıyorum. @deryaa_deryaa
Ramazan bitti ama ben geceleri evde zombi gibi dolaşmaya devam ediyoruum, boş oturmayayım dedim ve size bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz...

Hafızamın ceplerinden çıkan acının yakıcılığı ile közlenmiş anıların paslı zamanına durup baktım. Paslı zaman, geçmişimin boğazından yükselen kuru öksürüğe neden olurken acı dışında anıların kanında barınan tüm duygular idam ediliyordu.

Şimdi, siyah demirliklerle çevrilmiş eve bakarken anılarım, yüzünü hiçbir zaman güneşe çevirmemişti. Her zaman gecenin fısıldadığı korkulara, paniklere, endişelere dönmüştü ve acımasızlığın gölgesine hapsolmuştu.

Üç yıl demek, yalana kaçabilirdi. Ben en son bu eve ne zaman huzurlu bir şekilde girdiğimi hatırlayamıyordum. Düşüncelerimin olgunluğunu kavrayabildiğim zaman başlayan öfkemi, bu evin duvarlarına çentik atarak yaymıştım ama şimdi bomboş bakan gözlerim, her şeyi açıklıyor gibiydi.

Öfkem dinmişti, nöbetini hüzne devredip gitmişti.

Benliğimde hissetmeye çalıştığım vicdanım, bana göründükten sonra ölümle her saniye savaşan özlemin elinden tutarak ayağı kaldırdı. Küçük bir kıvılcımı atan özlem, aniden büyük bir yangına dönüşmüştü. Yangının alevleri, kalbimin duvarlarını is içinde bırakırken yangının boğaz düğümleyen kokusunu alabiliyordum.

Küçük huzurlara vesile olan anılarım, dudaklarımda oldukça silik tebessümü ağırladığında dudağımın kenarında bana göz kırpan sızıyı hissedebilmiştim. Kalbimin yük kapasitesi neredeyse dolmuştu ve bu bana hiçbir şeyin vermediği kadar acı veriyordu. Görünür yaralardan çok görünmeyen yaralardan dökülen kanı temizlemeye çalışıyordum ama bu pek de mümkün görünmüyordu.

Ürkükçe kaldırıma çıktığımda her adımım da korkaklığımı ezmeye çalışıyordum. Her adımın bir önceki adımımdan daha meşakkatliydi, adımlarımın soluğundan kasvet süzülüyordu. Pencerelerden süzülüp umudumun kurumuş kökünü suluyan ışıklardan gözümü alıp bahçeye giren demir kapıya baktım. Demir kapının on metre kadar ilerisinde evin kapısı vardı.

Kalbim atışlarının soğumasını beklemeden her salise atışlarını yeniliyordu ve bu heyecanımı daha çok tetikliyordu. Uyuşuk adımlarla demir kapıya ulaştığımda etrafı kolaçan ettim. Titreyen parmaklarımla tokmağı kavradığımda tenim karıncalanıyordu ve nefesim titriyordu. Tokmağı aşağı doğru çekip sessiz sokağın adını lekelerken demir kapı cızırtılı bir sesle bahçeye doğru açıldı.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now