6.BÖLÜM: "RUHSUZ KURALLAR"

30K 1.3K 181
                                    

Holland - Glass Face.

♣♣♣♣

Avcumun içine sıkıştırdığım silginin yumaşak dokusunu hisserderken kelimelerin mürekkeple yazıldığını öğrenmiştim. Elimdekinin işe yaramadığını idrak eden zihnim beni sakinleştirmeye çalıştı; alnımdan akan terler harflerle birleşince kanın kokusu, ellerimden damlayan kırmızı mürekkeple birleşti.

Alacakaranlığın içinde fısıldayan ölü ruhlar, aslında çok şeyi anlatıyordu. Herkes bedeninin çüreyeceğini bilirdi ama ruhunun bedeninin önüne geçtiğine şahit olan biri nasıl nefes alırdı? Buz tutmuş taşların altında yatan hisler ezilip, bükülürken ruh her şeyden vazgeçer.

Ruh ölürse beden tek başına nefes alabilir miydi?

Sorunun cevabı, sarmaşık dalların arasından bakan koyu yeşillerimdeydi. Duygularımı hissetmemekten bahseden bir adamın yanında olacaktım. Mat siyahların içindeki kuyudan çıkarmış olduğunu oyunun neresine yerleşecektim?

Cherokee Kumkapı'nın sokaklarında gezerken başımı cama yaslayıp, hızla geçtiğimiz evleri izliyordum. Yarım saatin ardından merkeze gelmiştik şimdi Bulut'a tarif ettiğim pansiyona gidiyorduk. Ağaç dalları eğilip, bükülürken uzaktan küçücük gözüküyordu.

Isıtıcının etkisi yüzümü kızartmıştı, göz kapaklarım uykunun ağırlığıyla savaşıyordu. Kapatmamak için büyük direnç kullanırken Bulut'un hiç beklenmedik bir şekilde frene bastı. Yerimden hoplayıp, ileriye doğru atıldığımda kafam cama çarpıp, ayrılmıştı.

Elimi başıma koyup, ovalarken, "Yavaş," dedim yüksek bir sesle. Beynim sarsılarak yerini ararken uyku bedenimi anında terk etmişti.

"Geldik," dedi bana bakmayarak. Anahtarı kontaktan çekip, sürücü kapısını açarken dışarıya baktım. Başımı hızlı hızlı ovalarken yaklaşık üç gün kaldığım pansiyonun çürümüş tabelesini gördüm. Bulut ellerini ceplerine koyup, pansiyonun girişine ilerlerken küfür ederek arabadan çıktım.

Soğuk bir ayazla karşılaşırken az önceki sıcağın etkisiyle buz tuttum. Dişlerimi birbirine kenetleyip, onun arkasından yürümeye başladım. Bulut elindeki anahtarla kapıyı kilitlerken pansiyonun merdivenlerini ikişer ikişer tırmandı.

Ardından ellerimş ceplerime yerleştirip, benden basamakları tırmandım. Girişteki kirli sakallı adam beni gördüğünde gözlerini açıp, ayaklandı. Bulut adamın hareketine kaşlarını çatarak baktı, mat siyahları buz kütleleriyle doluydu.

"Hâle Hanım, " dedi saf bir sevinçle. Benden epey büyüktü, saçları karman çormandı. Kahverengi gözlerini aşağa doğru inen kısa kirpikleri takip ediyordu. Pansiyona girer girmez bana ayrı bir ilgi göstermişti, bana en temiz odasını vermişti. "Sizi çok merak ettim, iki gündür yoksunuz resmen. Başınıza bir şey geldi sandım."

Kaşlarını çatıp, yüzünü buruşturan Bulut'a kısa bir bakış atıp, adam döndüm. "Eşyalarımı almaya geldim."

Adamın gözlerindeki sevinç solarken, "Neden?" diye sordu.

Ağzımı açıp, cevap verecekken Bulut'un katı sesini duydum. "Haydi, bebeğim," diyerek koluma dokundu. "Acelemiz var."

Gözlerimi pörtletip, bakışlarımı bir gözlerine bir kolumdaki eline çevirdim. Alaycı bakışlarını beden çekip, adama yöneltti. "Hâle'nin oda anahtarını ver."

Kolumdaki elinin sıcaklığı bedenimi titretirken sertçe yutkundum. Adamın kıskanç bakışları beni delip geçerken nasır elleriyle anahtarı uzattı. Bulut benden önce davranıp anahtarı kaparken adama tehdihkâr bir bakış attı.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now