54.BÖLÜM: "DARAĞACI"

23.9K 918 175
                                    

Korn - Narcissistic Cannibal (Cover)

Bağzıları - Zaten Kırılmış Bir Kızsın


54.BÖLÜM: "DARAĞACI"

Kurak bir yerde, yağmur duası etmekten başka çaresi kalmamış bir çocuk gibiydim. Avuçlarını kaldırmıştı o çocuk, bildiği tüm sevgi sözcüklerini yüce yaratıcıya sunarken dudaklarında gittikçe güç sömürülüyordu. Kelimeler, onun dudaklarındaki kuruluğu bastırıyordu. Öyle çaresizdi ki, duasının kabul olacağına inanırken gözlerinden inip yanaklarına misafir olan gözyaşını içmeye başlamıştı. Gözyaşının tuzluluğunu hissedemiyordu, biraz daha dua etmek için güç istiyordu.

O çocukla aynı kaderin yazgısında çığlık çığlaydım.

Kalbimde çağlayan acizliğin kör noktasında asılı kalırken; zihnim bir sokak yaratıyordu. Çelişkilerin, muammaların cirit attığı insanlarla dolu bir sokaktı, bir sürü insan bedeni vardı ama o bedenlerin yüzlerine baktığımda hep aynı simaları görüyor, yaratılan o sokağı hislerim yerle bir etmek istiyordu. Veremli sokağın sonunda pencerelerinin önünde ölü çiçekler olan bir apartman vardı. Zamanın ihanet kamçılarıyla birlikte iş birliği yaptığı o apartmanın yüzeyinde bir bıçak yarası gibi yarıklar vardı, o yarıkların içinde kırgın ateşler, soluk soluğa kalmış bir şekilde birilerinin o apartmana gelmesini bekliyordu. Sokağın ortasında puslu gri rengini bırakan pencereler birbiriyle fısıldaşıyordu, önlerindeki ölü çiçekleri sulayacak ceset istiyordu.

Bu apartman, cehennemden gönderilmiş bir kesitti.

Celladımın kondurduğu zehirli öpücük, yeni yetme bir ağacı sarmalayan yılan gibi beni sarmalarken planlı bir oyundan plansız bir oyuna atlıyordum. Tehlike uğursuz bir gülümsemeyle beni karşılamaya geçerken bunun tam olarak delilik olduğunu, üzerimde hükmünü sürmüş bu adamın yanında olmamam gerektiğini biliyordum. Tehlike uğursuz olabilirdi ama güzel gülüyordu.

Bulut'un kelimeleri, anne karnında ilk tohumu atan yeni bir can gibi olmuş, saniyeler içinde ruhuma bir güneş misali doğmuştu. Ruhum, bir şizofrenin acılı bakışları gibi sarsıtıcı bir etkiyle rahminden çıkan kelimelerin kanını toplamaya çalışıyor, çalıştıkça kelimelerin ruhunu sıkıyor, sıktıkça daha çok kan ürüyordu.

Dakikalar suyun içine atılan sabun kadar hızlı bir şekilde köpürürken o anlardan ben hala afallamış bir şekilde gözlerimin önünde hafifçe sallanan kolyeye bakıyordum. Bulut da bana. Bakışlarındaki kör noktalarda hisler ellerinde silahlarla savaşıyor, kazanmanın nefis tadına bakmak istiyorlardı. Yoğun bakışlarım her ne kadar kolyede olsa da onun gözlerinden düşen soğuk duygular, kalbimin üzerinde bir lav sıcaklığına erişiyordu.

Karın ilk düşüşündeki soğukluk parmaklarımın arasındayken yavaşça hareketlendi, parmaklarım kolyenin ne ince ne kalın ayarında olan zincirinin ucundaki siyah pırlantaya dokundu, dokunmamla içimin titrediğini hissettim. Uzaktan bile bariz ışıltının belli olabileceği büyülü bir havası olan bir kolyeydi, maddi açıdan değerli olduğu belliydi ama beni afallatan manevi değeriydi.

"Ben," diye mırıldandım, dakikalar sonra dudaklarımdaki mührü atabildiğimde. Sesim kısık ve titrek çıkmış, şaşkınlığım sahnenin ortasına hoyratça atılmıştı. Parmaklarımı kolyeden aldığım vakit gözlerimi onun yüzüne çevirdim, merakla bana baktığını fark ettim. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Bu gerçekten çok güzel bir şey... Buna bana aldığına inanamıyorum, Bulut."

Hala, varlığı üstümdeyken yakından onu kaçamak bir bakışla inceledim, dolgun dudaklarının çerçevesinde beliren kırmızılıklar, az önce dudaklarımın üzerinde gezinmiş olduğunun damgalı kanıtıydı. Göz bebeklerinin etrafında sıcak bir kahvelik belirmişken bu manzarayı fazla görmediğimi bilerek zihnime kayıt ettim, nefesi yanaklarıma doğru hafif sarsıntıyla çarparken dudaklarımda çoktan bir gülümseme peydah olmuştu.

HÜKÜMDARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin