KESİT

4K 219 94
                                    


🌑

Gecenin cenazesini kılan yağmurun, kederli gözyaşları, edebi bir yangınla zihnime musallat olurken içime bir zamanlar ekilmiş boynu bükük ağacın dalları içime saplanarak bükülüyordu. Yaprakları bir hayli önce dökülmüş, solmuş ve kurumuştu, kökü yerin altından çekileli bir o kadar olmuştu. Ve o ağaca ne yaparsam yapayım ne eski haline döner, ne yeni bir hale bürünürdü. O kırılmaya, çürümeye, solmaya mahkum bir ağaçtı, kökü benimle ama benim değildi.

Saat, akşamı takip ederken ayak izlerindeki tedirginliği görüyordum, içimdeki tedirginlikle aynı yolu tırmanıyordu. Bulut arabayı durduğunda o tedirginlik öyle bir çoğaldı ki, sindiğim bu koltukta yok olmak istedim. Neden bu kadar gerildiğimi asla anlayamıyor ve anlamakta istemiyordum. Sadece onunla emniyete girmek, dünyanın en saçma olayı gibi geliyordu.

Kafamda gölgeler halinde birikmiş ön yargılar, fütursuzca yakılmış bir sigaranın boğaz yakan dumanı gibi dağılıyordu ama duman gibi kaybolmuyordu. Zihnimin tavanındaki ampulün sallandığını ve cızırtılı seslerle yanıp söndüğünü hissedebiliyordum, yanmaya çalışan o ışık, bana kaosu fısıldıyordu.

Emniyetin büyük otoparkından gözlerim girişi bulduğunda sertçe yutkunmak istedim ama üzerimde keskinleşen bakışlar karşında ifadesiz kalmaya kendimi zorladım. Bulut'un insanın ruh yüzünü görebildiği ayna olan gözleri, ona bakmaya zorlarken gözlerim, emniyetin kapısından girip çıkan insanlarda takılı kaldı.

"Emin ol, gerilecek bir durum yok," dedi, soğuk ve katı bir sesle.

"Oraya girmek istemiyorum," dedim, buz gibi bir sesle karşılık vererek. Gözlerimi yavaşça ona doğru çevirdiğimde dikkatle yüzüme baktı. "Bunu anlaman gerekiyor."

Omzunu umursamazca silkti. "Zorbalığı seviyorum."

Gözlerimi devirdim. "Çok da komiksin."

Alnı kırıştı ve yeniden büyük bir ciddiyete büründü. "Ben ciddiyim, Hale," dedi, düz bir sesle. "Oraya birlikte girip korkularını birlikte yeneceğiz."

"Ya düşündüğünden daha fazla korkularım varsa?" Sesim kısık ve yoğundu.

"Onları da yeneriz," dedi, hiç düşünmeden.

"Peki bitmeyecek bir şeyse?"

"Sonsuz olan sadece sensin." Kalın bir damarın içinden akan kan kadar sıcak olan sesi, kendinden o kadar emindi ki, inanmamak için ne yaparsam yapayım çaresiz eylemler olurdu. Zihnindeki sarmaşıklarında boğulmak isteyecek kadar da çaresiz hissediyordum kendimi.

Gözlerimiz bir süre sadece birbirinde takılı kaldı, siyah gözlerinden gözlerime soğuk bir sıcak kıvranarak aktı. "Bazen sanki hayatım boyunca hep seninle olduğumu hissediyorum," diye konuştum, dilim damağımdan söküldüğünde."Senden öncesi yok gibi..."

Dudakları kıvrıldığında nefesimin adımları boğazımda durdu. "Çünkü benimle değişmedin," dedi, her zamanki gibi kibirli sesiyle. "Benimle özüne döndün."

Benim özüm, bir babanın sakalları arasında, bir annenin saç tutamlarının ucunda ve bir mezarın içindeyken yeniden benimle olduğu şimdilerde hissediyordum. Eli bıçaklı biri, hala ruhumun boğazında gezinse de, onu kaçırmaya başaran biri vardı.

İster istemez güldüm, dudaklarım kıvrıldığı o an, Bulut'un gözleri dudaklarıma kaydı ve kısık bir şekilde baktı. "Bu kadar kibirli olmayı nasıl beceriyorsun acaba?" diye sordum, yarı alaylı yarı keyifli bir tonlamayla.

"Kibir herkeste vardır," dedi, gözlerini benden alırken. Kontakta ki anahtarı alıp arabanın ışıklarının sönmesini sağladığında onun yüzünü dışarıdaki ışık yardımıyla görüyordum. "Sadece o benim sık kullanılanlarım arasında."

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now