27. BÖLÜM: "BULUNAN KALP"

25.6K 1.1K 180
                                    

Kalbini kaplayan sert tabakayı, ağzından dökülen kelimeleriyle hissederken ifadesizle yoğuruluyordum. Göğüslemek zorunda olduğum her acı bir kez daha kıvam kazanıyordu ve bir ip gibi kendini bana düğümlüyordu. Çözülemeyecek duruma gelmiş o ip, gözümün önünde sallanırken hafızam kanıyordu. Bulut, harfleriyle kabuğumu söküyor, iyileşmesini istemiyordu. İyileşmek için, geçmişin kabuk bağlaması ve kendiliğinden o kabuğun düşmesi gerekiyordu.

Kötülüğün süzgeçinde geçemeyeceğimi düşünüyordu ve beni daha çok çamura batırıyordu. Hafızamdan sökülmek istenen geçmiş, bir enkazdı zaten, kim dokunursa dokunsun daha çok dağılacaktı. Kimse geçmişe hüküm giydiremezdi, geçmiş ellerinin başının arasına alır ve yarınları acı dolu bir gülümsemeyle izlerdi. Yaptığımız hataları yapmamamızı isterken, ortada bir gerçeği unutuyordu.

Acı dolu bir geçmiş, geleceğe küçük, siyah benekler atardı. Atılan benekleri silmek istesek de, bunun hiç kimseye yararı olmazdı. Geçmişe kucak açıp onu sahiplenmemiz gerekiyordu. Âşık olan bir insan, sevdiğini unuturdu, içini neşeyle doldurulmuş hayaller unutulurdu, ama geçmiş, unutulmazdı. Kimse, kendini kendi yapan şeyleri unutmazdı.

Beni kıyıya vurabilecek kadar sert dalgası, gözlerinden geçerken siyaha giydirilen ruhsuzluğun, sırıtmayan tek şey olduğunu düşünüyordum. Siyah dışta olmazdı, siyah içte olurdu ve bir kurt gibi tüm hisleri didikler ve karanlıkta yaşamaya alışkın insanlar bundan zevk alırdı. O ve ben, bundan delice zevk alıyorduk. Siyah irislerini gölgeleyen siyah kirpikleri acımasızlığın ödülünü alırken, yavaşça geri çekildim.

Dudaklarımı birbirine bastırırken, ağzımın içinde biriken harflerin çığlığını duymazdan geldim. Harfler kar tanesi gibi diliminde erirken sol ayağımı, yere attım. Yeri sömüren sigaralar, ayak topuğumda ezilirken umursamadım ve sağ ayağımı da yere savurduğu küllere batırdım. Saçlarım, yüzüme savrulurken bakışlarını sırtımda hissediyordum. Sırtımı eşeleyen soğuk bakışları, omurga kemiğimi çat, diye kıracak güçteydi.

Kalçamı kanepenin yumuşak dokusundan ayırırken, "İyi geceler," dedim, kısık bir sesle. Durdum ve ekledim. "Kara okyanus." Bitmiş sigaraları ve külleri, derimi acıtırken boğazımı yakan tatla etrafa yayılan dumanları kısık gözlerle izledim. Ay'ı kısık gözler eşliğinde sobelerken hava iyice kararmıştı ve Kumkapı'da alışıklık kazanmış bir renge boyanmıştı. Kirli lacivert, bulutları da etkisi altına almıştı ve el sallıyordu.

"İyi geceler, Mürekkep Balığı."

Havaya sallanan kollarımı belime sararken bakışlarına direndim ve bir kez olsun bakmadan arkamı döndüm. Enseme yapışan saç telleri beni rahatsız ederken sırtımda hissettiğim bakışları daha çok kasılmama sebep oldu, dumanı içime kabul ederken iki adım attım. Bitmiş sigaralar, sahibinin yanında durmak isterken sağ ayak tabanıma yapışan küller benimle kaldı. Adımlarım güçlenirken aklımda tek bir şey vardı; bu oyunun sonunda, o bitmiş sigara olacaktı, bense o sigaranın yere savrulan külü olacaktım.

-

Uykunun hücresinden, kâbusla çıktığımda kan ter içindeydim. Saçlarım tere kapılmış, enseme, boynuma, yüzüme yapışmıştı. Hızla atan kalbimi dizginlemeye çalışırken cılız nefeslerimi, sıcakla boğulmuş odaya teslim ediyordum. Yataktan hızla doğrulduğum için sırtıma ağrı girmişti, boş gözlerle odanın sakinliğini izlerken sol elim, göğsüme kapandı ve sanki düzene girdirebilecekmiş gibi bastırdı. Bir süre sonra bulanıklaşan görüntümü, normale getirmek için gözlerimi kırpıştırdım. Koyu yeşillerimde buğu haline gelmiş kâbusu hatırlatıkça yüzümü buruşturmadan edemiyordum.

HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now