KRL - 25

24.4K 2.8K 885
                                    

Aynur tam konuşacaktı ki arkadan Sıla geldi. Elini Aynur’un silahının üzerine koyarak aşağıya indirdi. “Sizin ne haddinize Aziz’e silah doğrultmak? İndirin silahlarınızı ve kaybolun buradan!” diye sert bir şekilde emir verdi. Aynur ve korumalar, Sıla’nın emri ile uzaklaştılar. Sıla hiçbir şey söylemeden, öylece Mezarcı’ya bakıyordu. Günlerce konuşmadan, sadece bu şekilde bakabilirdi. Yıllardır özlemini çektiği “Çöpçü”süne o kadar çok susamıştı ki ona bakarak susuzluğunu gidermek istiyordu.

Mezarcı hiçbir şey hissetmediği bu kadının bakışlarına anlam vermeye çalışıyordu.

BÖLÜM 25

“Neden kaçıyorsun? Beni hiç mi özlemedin?” dedi gözlerini gözlerinden ayırmadan. Aralarında beş metre mesafe vardı. Sıla ağır adımlarla Mezarcı’ya doğru yürüyordu. Mezarcı, sert görünüşünün altında duygusal bakışları olan bu güzel kadının kim olduğunu bilmiyordu. Bu güzel kadının gözlerinde bir şey vardı. O şey her neyse, içindeki bazı duyguları tetikliyordu. Kadının sorusuna verebilecek bir cevabı yoktu. Çünkü tanımıyordu. Hiçbir şey söylemeden, şaşkın bakışlarla kadının yanına gelmesini seyrediyordu.

Sıla aradaki mesafeleri kapatmıştı, sadece bir adım kalmıştı Mezarcı ile aralarında. Ne yapacağını bilemiyordu. Göz göze gelmişlerdi. Sıla daha fazla dayanamayarak kollarını açıp, sıkıca sarıldı. “Çöpçüm, on yedi yıldır umudumu kaybetmeden aradım seni. Sonunda buldum. Artık ayrılmak yok.” diyerek sarılmaya devam etti. Mezarcı hiç tepki vermeden, öylece bekliyordu. Bu kadın her kimse beni gerçekten tanıyor olmalı. On yedi yıldır hafızam yerinde değil. Bunu hiç kimseye söylemedim. Bana yardımcı olabilir. Ama ya başka niyetleri varsa, diye düşündükten sonra Sıla’nın kollarından tutarak kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. “Hanımefendi, elbiseleriniz kirlenecek.” dedi.

Sıla kollarını çekerek gözlerinin içine baktı ve sert bir tokat attı. “Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle?" diyerek bir tokat daha atmak istedi. Mezarcı kolundan yakalayarak, “Şşş ağır ol, hanımefendi dedik, öyle kal. Sen kimsin de bana tokat atıyorsun?” dedi.

Sıla duygu karmaşası içindeydi. “Boğarım lan seni. Çöpçü’ye bak, beni tanımazdan geliyor bir de. Bırak bir beni, bak ben sana neler yapıyorum.” dedi, keyifli mi kızgın mı olduğu belli değildi.

Mezarcı, “Hay Allah’ım bir akıllı da beni bulmaz ki. Kızım, bir dur. Kaç yaşındasın yaptığın hareketlere bak. Manyak mısın sen?” dedi ciddi bir şekilde bakarak.

Sıla kolunu kurtararak topuğuyla Mezarcı’nın dizine arkadan vurup diz çöktürdü. Hızlıca arkasına geçip bir eliyle kolunu, diğer eliyle boğazını tutarak kilitledi. Ensesinden ve boynundan öperek, “Bana bak, on yedi yıl oldu. Tamı tamamına on yedi yıl! Kokun hala aynı. Neredeydin lan sen? Vicdansız, acımasız bir katil olduğunu biliyorum da hiç mi merhamet etmedin bana?  Beni hiç mi sevmedin?” dediği sırada ellerini biraz gevşetti. Mezarcı fırsatı değerlendirerek Sıla’nın kolundan tuttuğu gibi kafasının üzerinden çekerek önüne yatırıp üzerine çıktı ve kollarından sıkıca tuttu. “Ulan sen sapık mısın, manyak mı? Bana bak, şimdiye kadar hiçbir kadın bana bu kadar yaklaşmadı. Şerefsizim seni burada yatırır, üzerinde türlü fanteziler denerim, sonra da öldürür gömerim. Bana boşuna Mezarcı demiyorlar. Ben adamı gömerim.” dedi sinirli bir şekilde. Gözlerini Sıla’nın gözlerinden ayırmadı.

Sıla, Mezarcı’nın altında cilveleşerek çırpınırken, Mezarcı’nın sözleri üzerine kahkaha attı. “Vay, demek kıdem atladın, çöpçülükten mezarcılığa terfi ettin! Tam sana göre bir lakap olmuş.” diyerek kahkaha atmaya devam etti. Bir süre sonra kahkahaları hıçkırığa dönüştü ve ağlamaya başladı. “Lan ben sensiz on yedi yıl geçirdim. Seni düşünmediğim bir günüm yoktu. Her gün ölmeyi düşündüm. Beni ayakta tutan kızımız oldu. Yıllar sonra sana kavuşuyorum ve sen beni hiç tanımamış gibi davranıyorsun.”

Mezarcı kızımız kelimesini duyunca kilitlenip kalmıştı. Sıla altında ağlıyor, o ise şaşkınlıkla bakıyordu. Başparmağı ile Sıla’nın gözyaşlarını silerek, “Kızımız mı dedin sen? Benim bir kızım mı var?” diye sordu. Sıla ellerini Mezarcı’nın boynuna dolayarak kafasını kendisine çekip, “Senin kızın değil, ikimizin kızı.” diyerek dudaklarını dudaklarına yapıştırdı. Mezarcı öpmüyor, öylece bekliyordu. Sıla doya doya Mezarcı’nın dudaklarını öptükten sonra seri bir hareketle boynunu tutup, sola doğru devirerek üzerine çıktı. Elleriyle yakasına yapışıp biraz sarstıktan sonra, “Öyle beleşten çocuğum var, diyemezsin.  Ben on yedi yıl hem baba oldum hem anne. Her ne kadar bizim hayatımızdan uzak olsun istesem de olmadı. O da senin gibi hem psikopat hem sadist hem de mazoşist. Aynı zamanda senin gibi zeki. Bırak şimdi kızı. Anlat bakalım, neredeydin on yedi yıl boyunca? Niye hiç gelmedin?” diye sordu.

Mezarcı bir anda duydukları karşısında şaşkındı. Geride bıraktığı yılların nelere mal olduğunu öğrendikçe hem kaybettiklerine üzülüyor hem de kazandıklarına seviniyordu.

Sıla, Mezarcı’nın suskunluğuna dayanamadı, “Konuşsana lan, ne susuyorsun?” diye bağırdı.

Mezarcı, “Bak, ben on yedi yıldır kim olduğumu bulmak için uğraşıyorum. Oradan oraya sürüklendim durdum.  Hatırladığım bazı şeyler var, her gece rüyama giren cesetler… Sıla, Kırmızı Eldiven, Maskeli, Yuri; hatırladığım sadece bunlar. İnan senin kim olduğunu ve bir kızım olduğunu hiç hatırlamıyorum.” dedi.

Sıla şaşkın ama mutluydu. “Ne yani, sen hafızanı mı yitirdin? Buna rağmen bazı şeyler hatırlıyorsun. Öyle mi?”

Mezarcı yerdeki ajandayı göstererek, “Bak, şu ajandanın içinde yazılan ne varsa hepsini yaşadım. Sana saydığım isimler de bu ajandanın içinde var. Bu ajandayı kim yazdıysa beni tanıyordur, diye düşündüm. Bu sebeple Elfida denen o kızın peşinden buraya geldim. Ajandayı kim yazmış sormak için. Anladın mı?” dedi.  

“Ben sana söyleyeyim o ajandayı kimin yazdığını. O ajandayı sen yazdın. İşlediğin her cinayeti not ediyordun. Hatırladığın o isimlere gelince, Sıla benim. Maskeli de benim. Kırmızı Eldiven, örgütümüzün adı ve imzamız. Yuri’ye gelince, o şerefsizden hiç söz etme. Onu sonra detaylı anlatırım. Bu arada beni unutmamış olmana çok sevindim.” diyerek Mezarcı’nın üzerinden kalkıp elini uzattı. “Kalk ayağa, bütün gün burada mı konuşacağız? Seninle kavuşmayı çok daha farklı hayal etmiştim.”

Mezarcı, Sıla’nın elinden tutarak ayağa kalkıp gözlerinde çocuksu bir pırıltıyla, “Kafam karıştı, söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Onları boş ver, beni kızıma götür. Madem kızım var, onunla tanıştır beni. Adı ne?” dedi.

Sıla gülümseyerek, “Adı Elfida, siz zaten tanışıyorsunuz. Kendisi seni benden önce buldu. Bir oyun oynadık, nerelere vardı sonucu. Ulan Fatih, sen neymişsin be koçum?” dedi.

Mezarcı yine şaşırarak, “Vay be, demek o aslan parçası benim kızım. Görür görmez kanım kaynamıştı.  Pişmiş sucuk dururken çiğ sucuk yemesinden anlamalıydım. Bu arada Fatih dediğin, o ölen çocuk mu?” diye sordu.

“Şey, Fatih’i boş ver şimdi. Elfida seni ölü biliyor. Her ne kadar yaşadığını düşünsem de öldüğün ihtimalini hiç aklımdan çıkarmadım. Bu durumu ona nasıl açıklarız hiç bilmiyorum.”

Mezarcı heyecanla, “Ne açıklaması? Ben şimdi gider ona sarılırım, kızım derim, canım derim, ben senin babanım derim.” dediği sırada Sıla sözünü keserek, “Ulan öküzlüğünden hiçbir şey kaybetmemişsin. Sen onları söyleyince o da hemen, ‘Ha tamam, ben senin kızınım demek? Aaa ne güzel, hoş geldin baba.’ mı diyecek? Her şeyin bir usulü var.” dedi.

Mezarcı, “Başlarım lan usulüne. Ben yıllarca kimsesiz yaşadım. Şimdi bir kızım var, usul mü bekleyeceğim?” diyerek mezarlığa doğru yürümeye başladı.

********

  Sizden ekstra  etiket ve yorum istemiyorum. Bölüm hakkında fikirlerinizi söylemeniz kafi. 🙁🙁🙁😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑😑

    

KAYIP RUHLAR LİSESİWhere stories live. Discover now