Aynur biraz düşündükten sonra, “Bu iş böyle olmayacak. Bu adam Elfida için çok tehlikeli olabilir. Mert’i götürdükten sonra direkt Kıbrıs’a uçalım. Bu adamı mutlaka bulmalıyız.” dedi. Bu sırada Mert cezaevi kapısında göründü. Aynur arabanın selektörlerini yakıp söndürerek arabaya çağırdı. Mert gördüm manasında kafasını salladığı sırada cezaevi önündeki yolda yavaşlayan siyah Mercedes Vito minibüsten üç kişi uzun namlulu silahlarla ateş etmeye başladı.

Aynur ve Tuğba arabadan çıkıp karşı ateş açana kadar Mert’in vücuduna en az yirmi kadar mermi isabet etmişti. Mert yere yığıldı. Mercedes hiç durmadan yoluna devam etti. Aynur koşarak Mert’in yanına gitti. Artık yapabilecek bir şey kalmamıştı. Kırmızı Eldiven, güçlü bir üyesini daha haince bir pusuda kaybetmişti. Aynur ve Tuğba, deşifre olmamak için olay yerinden uzaklaşmak zorunda kaldılar.

***

Adam sandalyeye bağlanmıştı. Üzerinde iç çamaşırları dışında hiçbir şey yoktu. Vücudunun neredeyse tamamı, jilet kesiklerinden akan kanla kaplıydı. Sıla bir saate yakındır işkence ediyordu bu soysuza. Kendi tekniği olan, sopada naylon eriterek cinsel organ yakma işkencesini uygulamak için önceden hazırlanmış sopayı eline aldı. Cebinden bir sigara çıkararak, çakmağı ile yakıp derin bir nefes çekti. Çektiği derin nefesle yıllar öncesine gitti bir anda. Aziz’in kafasından çuvalı çıkarıp, “Welcome to Sıla Show.” dediğinde, “Başlarım lan welcome’ına show’una. Altıma yapacağım lan. Adam gibi çağırsan gelirdik.” dediğini hatırladı ve yüzünde hafif tebessüm oluştu.

Çakmağı naylon bağlı sopaya yaklaştırarak ateş almasını sağladıktan sonra, “Ulan soysuz sapık, parkta oynayan iki tane masum sabiden ne istiyordun? Lan daha sekiz dokuz yaşındalar. Seni doğuran ana keşke bok sıçaymış. Onun bunun evladı. O sabilerin psikolojisi ne olacak, ha? Okula gidecekler, büyüyüp evlenecekler. Şerefsiz sapık!” diye bağırırken bir yandan da eriyen naylonu cinsel organına damlatıyordu. Ateş parçaları düştükçe adam anırarak bağırıyordu.

Sıla, “Anırma lan, it. Sen o kızlara tecavüz ederken onlar da ağlayıp bağırıyordu. Merhamet ettin mi lan, kavat? Çevirin lan şunu, bacaklarını iyice açın.” diyerek ateşli sopadan eriyip düşen ateş parçalarını mabadına doğru akıttı. Sıla iyice sinirlenerek ateşli sopayı adamın ardına ittirmeye başladı. Adam acı ile çığlıklar atarak bağırıyordu. Sıla adama bir tekme vurarak yere düşürdü. “Otuz yıldır sizin gibi şerefsizleri öldürüyorum. Yeminle son nefesime kadar da öldürmeye devam edeceğim. Sizin gibi pisliklerin aldığı her nefes dünyayı kirletiyor.” diyerek kafasına vurmaya devam ediyordu. Adamın kafası paramparça olmuştu.

Sıla, korumasının uzattığı havluyu alarak yüzüne ve ellerine sıçrayan kanı sildi. Başka bir koruma telefonunu getirerek, “Efendim, Aynur komutanın sizinle görüşmesi gereken önemli bir husus varmış.” diyerek telefonu uzattı. Sıla ellerini sildikten sonra telefonu alarak, “Aldınız mı Mert’i?” diye sordu. Aynur kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Olumsuz. Cezaevinden çıktığı anda çapraz ateşe aldılar bizi. Karşılık verdik ama maalesef Mert’i kaybettik.” dedi ve sustu.

Sıla iyice sinirlenerek, “Ben seni niye oraya gönderdim? Alelade birini de gönderebilirdim. En güvendiğim insanı, yani seni gönderdim ki Mert sapasağlam getirilsin. Aynur, bu sıralar verdiğim bütün işler başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu hataların nereye kadar sürecek? Beceriksizliğe bir son ver artık ve kendine gel!” diye bağırdı telefonda. 

Aynur sesini çıkarmadan dinliyordu. Bir süre sonra, “Efendim, önemli bir gelişme var.” dedi. Sıla, “Hangi konuda önemli bir gelişme var? Tek tek mi anlatacaksın? Söyle işte!” diye bağırmaya devam etti. Aynur, “Aziz Komutan ve Elfida ile ilgili. Bir de Mezarcı…” dediğinde Sıla sözünü kesip, “Dur, dur, Aziz mi dedin sen?” diye sordu.

“Evet, efendim. Aziz Komutan, dedim.”

“Hemen buraya geliyorsun. Yüz yüze görüşelim.”

“Yoldayım, yarım saate kalmaz varırım.”

“Bekliyorum.” diyerek heyecanla kapattı telefonu.

***

Mezarcı ile buluşabilmek için aklına bir fikir gelmişti. Eğer annesini arayıp izin isterse ve izin verirse hiç kimse onun okuldan çıkmasına engel olamazdı. Sonuçta Elfida, Maskeli’nin kızıydı. Annesinin gücünü kullanmak ilk defa işine yarayacaktı. Tabii annesi izin verirse. Elfida vakit kaybetmeden annesini aradı. Kısa bir sürede telefon açıldı.

Sıla, “Dinliyorum, kızım. Bir sorun mu var?” diye sordu. Elfida biraz durgun bir şekilde, “Senden bir şey isteyecektim.” dedi.

Sıla, “Seninle anlaşmıştık, her ne olursa olsun benimle konuşurken anneciğim, diyerek cümlene başlayacaksın.” diye uyardı.

Elfida annesine kırgındı. Buna rağmen Mezarcı ile buluşmaya gidebilmek için kırgınlığını bir kenara bırakarak, “Özür dilerim, anneciğim. Aklımdan çıkmış.” dedi.

“Bu seferlik affedildin. Söyle bakalım, ne isteyeceksin?”

“Anneciğim, biliyorsun son zamanlarda hoş olmayan şeyler yaşadım. Ayrıca biraz alışveriş yapmak istiyorum. Anneciğim, biliyorsun, yarın cumartesi. Müsaade edersen çarşıya çıkıp biraz alışveriş yapayım. Kafam dağılır.”

“Tamam, kızım çıkabilirsin. Yalnız yanında sınıf arkadaşın Çelik de olacak. Anlaşıldı mı?”

             Elfida biraz düşündükten sonra, “Tamam, anneciğim. Teşekkür ederim. Siz gereken izni alırsınız.” dedi.

“Tamam, kızım. Şu an önemli bir işim var. Sana güveniyorum. Tekrar kaçmayı denemeyeceğini umuyorum.”

“Anneciğim, mezarlıktaki o olaydan sonra aklım başıma geldi. Bir daha asla öyle bir delilik yapmam. Görüşürüz, anneciğim.” diyerek telefonu kapattı. 

Sıla telefonu kapattıktan sonra Aynur’a bakarak, “Elfida yarın okul dışına çıkmak için izin istedi. Büyük ihtimal Mezarcı ile buluşmaya gidecek. Uçağı hazırla, o buluşmaya biz de gideceğiz. Görelim bakalım, o meşhur Mezarcı Aziz mi, değil mi?” dedi.

Aynur, “Efendim, Elfida’nın Mezarcı ile buluşacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?” diye sordu.

Sıla hafif gülümseyerek, “O da benim sırrım. Sen dediğimi yap, uçağı ayarla. Cellat ile görüş, durumu Çelik’e anlatsın. Çelik bizim gözümüz olacak.” dedi. Aynur, “Emredersiniz, efendim.” diyerek gerekli tedbirleri almak için ana güvenlik odasına gitti.

***

Elfida annesinin izin vermesine sevinerek Çelik’le konuşmaya gitti. Çelik okul bahçesindeki bankta oturuyordu. Yanına gidip, “Seninle birkaç dakika görüşebilir miyiz?” dedi. Çelik, “Tabii ki. Gel, otur.” diyerek biraz yana kayıp Elfida’ya yer açtı. Elfida oturdu. O sırada Kaan arkalarından geçiyordu. Dikkatini çekince dinlemeye başladı. Elfida, “Yarın çarşıya çıkacağım. Annem -nedendir bilmem- seninle çıkarsam izin vereceğini söyledi. Ben de kabul ettim. Gelirsin, değil mi?” diye sordu.

Çelik gülerek, “Yemek ısmarlarsan gelirim.” dedi. Elfida, “Ayıpsın, ne istersen ısmarlarım. Yalnız benim biriyle görüşmem gerekiyor. Buradaki en yakın mezarlıkta. Sen de benimle geleceksin ama ben özel görüşeceğim. Bundan kimseye söz etmeyeceksin. Seninle sırdaş olacağız, kabul mü?” dedi masum bir bakış atarak. Çelik, “Sorun değil, bana güvenebilirsin.” diye karşılık verdi. Kaan hemen uzaklaşarak Komiser Yağız’ı aradı.

KAYIP RUHLAR LİSESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin