Telefon

1.9K 200 29
                                    

Ceren ellerimi sıkıca tutuyor

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ceren ellerimi sıkıca tutuyor. "Saatler sonra anne ve babanla bir araya geleceksin. Beril... Buna gerçekten hazır mısın?" Kelimeleri toparlamaya çalışıyor. "Onları ne kadar zamandır görmüyorsun? Telefon görüşmelerinden bahsetmiyorum, kanlı canlı anneni en son ne zaman gördün?"

"Şey... Ben... Tam emin değilim ama üniversite mezuniyetimden birkaç hafta sonra görmüştüm sanırım. O günden beri de bir oradalar bir burada." Ailemi taklit edercesine elim havada geziniyor.

"Yani onları beş yıldır görmüyorsun ve yarın büyük gün ama bu konu hakkında pek konuşmuyorsun. Heyecanlı değil misin?"

"Çok mutlu olmam gerekir değil mi ama kendimi çok karmaşık hissediyorum, birbirine dolanan ip yumağı gibiyim."

"Hastalanmışsın. Evi dağıtmışsın." Ceren her tespiti sonrası uzun bir es veriyor. Beni dikkatle inceliyor. "Sanırım konuşmadan da kendini anlatmışsın." İç çekiyor. "Evine gizlice girmiyorum Beril, ya da seni sarsmak ve kendine getirmek için saçma sapan bir sosyal medya hesabının arkasına saklanmıyorum. Sana karşı ne kadar dobra olduğumu biliyorsun, içimdekileri tutmam zaten. Yani katil ben değilim."

"Haklısın." Açıklamaları fazla mantıklı. "Biliyor musun hesabımı kapattım. Artık sepet yok."

"Ne... Nasıl?"

"Her şeyi başlatan bu hesaptı. Bazı şeyler gizli kalmalıdır Ceren. Ben bu kadar itirafın altından kalkamıyorum. Canım yanıyor. Üzerimden türlü oyunlar çevrilmiş, aptal yerine konmuşum ve bir hiç için, insanların sırları için acı çekmişim. Bu hesap yüzünden hepsi ortaya çıktı ama bilmek ister miydim, emin değilim. Sanırım cahil hayatımda çok daha mutluydum."

"Çünkü şimdi hem Sarp'ı hem de Anıl'ı kaybettin. Bu kadar şey yapmışlarken onları hayatında tutamazsın ve bence canını yakan tam olarak bu. Kendini cezalandırıyorsun, buna sebep olan kimliğini yok etmek istiyorsun."

Şimdi ikimiz de mutfaktayız. Ceren çorba yapmak için dolapları karıştırıyor. Orta boy bir tencere buluyor, buzdolabından birkaç sebzeyi eline alıyor. Çorba yapmayı bilmediğim için aşamaları takip edemeden Ceren'in hareketlerini izliyorum. Bir yandan da su kaynatıyorum, canım deli gibi kahve çekse de bitki çayına ihtiyacım var. İstek ve ihtiyaçlar... Beril, kızım aferin sana, çabuk öğreniyorsun, diye düşünüyorum. Kendi kendime gülmeye başlıyorum.

"Ne oldu?" Ceren tavuk parçalarını kaynatmaya başlıyor, sebzeli tavuk çorbası yapacağını tahmin ediyorum. Bakınız, eldeki veriler.

"Hiç." diyorum. Yanaklarım sıcacık, artık o kadar da üşümüyorum. İnsanı hasta eden şey belki de yalnızlıktır. İnsanın insana muhtaç olduğunu deneyimleyerek öğrendim nihayetinde.

"Birazdan Anıl gelecek." İşine devam ederken, çok olağan bir şeyden bahsedermiş gibi söylüyor bunu Ceren. "Senin şüphelerini kırmayı amaçlıyor." Tezgaha yaslanıyor ve artık bana bakıyor. "Katil o değil ve Anıl onun gerçek kimliğini bulmak istiyor. Senin hafızanı zaten yeterince kirletmiş, onu daha da kötü hatırlamanı istemiyor."

Sakinim. "Anıl'ın çabasını takdir ediyorum, iyi ya da kötü her şeyi benim için yaptı. Yine de... Anıl yerine çabalayan Sarp olmalıydı. Biliyor musun, takip isteğini geri çekmiş."

"Yüzleşme günü her şeyi sonlandırdı demek." Ceren bana şefkat ve acıyan gözlerle bakıyor. "Sarp sana değer veriyordu, bu yüzden zarar görmeni istemedi ve sana ulaşmaya çalıştı. Olay kapanınca da..."

"Ama kapanmadı ki." Ses tonum istemsizce yükseliyor. "Katil hala ortada dolanıyor, sadece sırlar açığa çıktı."

"Ve bu Sarp için yeterliydi. Yaptıklarının sebebini anlattı, vicdanı rahatladı. Konu kapandı." Ceren bir kedi gibi sokuluyor bana. "Sarp seni çoktan bitirmiş Beril, bitiremeyen tek kişi var ve o da Anıl." Kapı çalıyor. "İyi insan mı demeliyiz acaba." Kaşları muzipçe oynaşıyor. Durum ne kadar kötü olursa olsun neşeyi bir şekilde ortaya çıkartır Ceren. Bu hayatın renkleri o ve onsuz karanlığa gömülmem çok kolay.

"Ben iti an derdim ama neyse." Suratımı asarak beklesem de kalbimin hızlandığını inkar edemem.

Anıl içeri başı önde giriyor. Yüzüme bakamıyor. "Ceren sana ulaştığı için minnettarım. Yoksa seni ne zaman görürdüm kim bilir." Atkısını çekiştirip boynundan uzaklaştırıyor ve portmantoya asıyor. Montu da hemen onun üstündeki yerini alıyor. Şişkin çamaşır kütlesi karşısında ilk kez aşkını ilan eden biri gibi tir tir titriyor. Yeşil bir kazak giymiş, açık mavi kot pantolonu eskimiş görünümde. Saçı yine her zamanki gibi dağınık ama yüzü solgun olduğu için çil gibi algılanan güneş lekeleri iyice belirginleşmiş.

"Muhtemelen görmezdin ki bundan sonra da görmeyeceksin." Konuşmak beni zorlamaya başlıyor, titremem nüksediyor. İlacın etkisi geçmiş olmalı. Sandalyenin birine çöküyorum.

"İyi misin?" Anıl'ın ellerini omzumda hissediyorum. "Yanıyorsun sen." Alnımı birkaç kez yokluyor. "Beril hastaneye gidelim hadi kalk."

"Hayır." Sözcüğü bir lastik gibi uzatıyorum. "Benim ilacım çorba ve onu da Ceren yapıyor." Kesik kesik soluk alıp vermeye başlıyorum. Konuşmak bile tüketiyor hemen enerjimi. "Buraya şüphelerden arınmak için gelmiştin. Söylesene taktiğin ne, katili nasıl bulacaksın?"

"Ona mesaj atacağım, bana cevap verene kadar atacağım, hem de senin yanında. Onun ben olmadığımı göreceksin."

"Fazla zorlama bir plan. Güvendiğin birine hesabı teslim etmediğini nereden bileceğim." Arkama yaslanarak boğazımdaki acının geçmesini bekliyorum. Diliyorum daha doğrusu.

"Keşke onu bulabilsem."

"Belki de Beril bulmuştur." Tek eli belinde çorbayı karıştırıyor Ceren. İkimiz de ona cevap beklercesine bakıyoruz. "İçeride bir pano var ve Beril oraya şüpheli adaylarını yazmış. Kardeşi de onlardan biri ve bir insanın kardeşini böyle bir durum adına şüpheli seçebilmesi için elinde ciddi doneler olması gerekir."

Anıl basbayağı afallıyor. "Kardeşin mi? Gerçekten mi? Onunla konuşmadın mı peki? Sormadın mı?"

"Sordum tabii ki." Kabuğuma çekilir gibi büzülüyorum. "Hesabımın gizliliğini sağlayan oydu zaten, benim sepet olduğumu biliyor. Bu yüzden katil bana ilk kez yazdığında kardeşim hiç aklıma gelmedi. Sonra bir ara şüphelendim ve bunu ona sordum. Saçmaladığımı söyledi bana. Haklıydı da. Yine de evime elini kolunu sallayarak giren biri var, eşyalarımın yerini değiştiriyor, yeni nesneler koyuyor. Bu yüzden baş şüphelilerim sen ve Ceren oldunuz." Gözlerimi onlardan kaçırıyorum. "Kardeşim ise şu an için en büyük şüpheli. Çünkü ona ulaşamıyorum. Arıyorum açmıyor, mesajlarıma dönmüyor."

"Ara onu hadi, şimdi." Mini havluyla elini kurulayan Ceren onu gelişigüzel tezgaha fırlatıyor.

"Ceren haklı, böyle bir şüphen varsa ona mutlaka ulaşman gerek."

Anıl'a bakıyorum ve Ceren'e. "Tamam o halde arıyorum." Telefonumu tezgahtan alıp ekranını siliyorum ve rehberden kardeşimi buluyorum. Çalma sesi duyuluyor ama açan olmuyor ve o uğultu yine beynime üşüşüyor. "Açmadı." diyorum yenilgi halinde. Pes etmek üzereyim.

"Sen şaka mısın?" diyor Ceren ve telaşla yatak odama giriyor. "Bir daha ara."

Ne yaptığını çözemiyorum ama emri o kadar keskin ki dediğini yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Kardeşimi tekrar arıyorum. Ceren çekmecelerimi kurcalıyor ve sonunda onu buluyor. Bir telefon bu ve nihayet zil sesini duymaya başlıyorum. Uğultu gidiyor. "Doğru mu görüyorum."

"Kardeşin yurt dışında değil miydi Beril? Öyleyse onun telefonunun burada ne işi var?" Ceren sorularıyla karşımda dikiliyor ve benim içimi yoğun bir endişe hissi kaplıyor.

Sır Sepeti Where stories live. Discover now