Travma

2.2K 222 8
                                    

"Gönderini burada hazırlamayalım ama, eve gitmeye ne dersin?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Gönderini burada hazırlamayalım ama, eve gitmeye ne dersin?"

Ceren'in bu fikrini kafamda bir süre tartıyorum. İnsanlarla iç içe olmak, kalabalıkla buluşmak bana iyi geldi, güvenli hissettim kendimi. Bunu göz ardı edemem. Yine de detayları özenle hazırlanmış bir yem atmak istiyorsak sakin bir ortama ihtiyacımız olacak. Berrak bir zihinle düşünebilmeliyim.

"Pekala." diyorum ve ayaklanarak çantama uzanıyorum. Ense köküme yeni bir ağrı saplanıyor. Yüzümü buruştururken gözüm bir noktaya takılıyor. Yan masadaki etin içi çiğ kalmış, pembelik kırmızıya oldukça yakın. Etin üstünde bıçak ileri geri hareket ediyor, çiğ kısım jöle gibi sallanıyor. Yemeği yiyen kişi kilolu bir adam. Göbeği kat kat, terlemiş ve kumaşın boyun ve kol altı kısmı terle ıslanarak koyulaşmış. Eti keserken kahkahalarla gülüyor adam, dişinde et parçaları kalmış. Diliyle onlara dokunuyor. Eti hala kesiyor ve benim midem şiddetli bir şekilde bulanıyor. "Bir saniye." diyorum güç bela.

Masa ve sandalyeleri itekleyerek lavaboya koşuyorum. Elimdeki çantanın sapını bileğime doluyorum. Gerçeklikte olduğumu hissettiren bir temas bu. Müşteriler bana tuhaf gözlerle bakıyor. Garsonlardan biri iyi olup olmadığımı soruyor. İyi değilim.

Neyim var bilmiyorum ama bedenim iflas etmiş gibi hissediyorum. Geçmişin tortuları belki de çok ağırdır ve Anıl'la olan geceyi tekrar hatırlamak beni oldukça sarsmış olmalı.

Siyah fayansın üstüne eğilip klozete kusuyorum. Bulunduğum ortam midemi daha çok bulandırıyor. Umumi bir tuvaletteyim, ne bekleyebilirim ki. Bu yüzden midem durmuyor, azgın bir nehir gibi çalkantılı. Sonunda bacaklarım çarpık halde fayansın üzerinde otururken kafamı kaldırıyorum. Bana ne oluyor? O adama neden bu denli yoğunlaştım ki, diye düşünüyorum. Kramplar sürüyor ama ilk baştaki kadar şiddetli değil. Kapıya biri vuruyor. "Hanımefendi iyi misiniz?" diyor kibar bir kadın sesi.

"İyiyim." diyorum sesli harfleri uzatarak. "Lütfen... biraz yalnız kalabilir miyim?"

Bir süre hiçbir hareketlilik olmuyor. Sonra adım seslerini duyuyorum, benden uzaklaşıyor. Böylece ayağa kalkıyorum ve kapının paslı sürgüsünü açarak dışarı çıkıyorum. Ceren hemen köşede, kollarını göğsünde kenetlemiş. Tek kaşı havada, öylece beni izliyor. "Sessizce beklemem gerektiğini bilecek kadar seni iyi tanıyorum." diyor tek omzunu hafifçe havaya kaldırarak.

Ona minnetle gülümsüyorum ama ağzımda ekşi bir tat var. Lavaboya ilerleyip musluğu açıyorum, tazyikli akan suyla ağzımı iyice çalkalıyorum. Ekşilik gitmiyor. Avcuma su doldurup yüzüme sertçe çarpıyorum. Bunu birkaç defa tekrar ediyorum, saç tellerim ıslak tutamlar halinde önüme düşüyor ve başımı kaldırıyorum.

Ne kadar da mutsuz görünüyorum. Geçmişi düşünmek beni nasıl da bu denli hızlı bir şekilde çöküşe sürükleyebilir ki?

Belki de neden bu değildir, diye sorguluyor başımın arkasında bir ses. Minik Beril bu ve bir anda aynadaki yansımamda kendi küçüklüğümü görüyorum. Yuvarlak yüz hatları, sevimli bir gülüş, minik dişler, dalgalı bir saç ve esmer ben. Belki de seni tetikleyen şey çok daha eskilerdedir. Sesim ne kadar da tiz, diye düşünüyorum ve tetikleyici anı gözlerimin önünde beliriyor.

Annemlerin akşama döneceklerini söyleyerek gittikleri çadır eğlencesinde sızıp kalmaları sonucu, kardeşimle evde tek kaldığımız bir gün bu. Telefon kullanmıyorlar, aktif tek cihaz evdeki kablolu hat. Onlara ulaşmam imkansız ve kardeşimle ben açlığı oldukça derin hissediyoruz. O zamanlar oldukça küçüğüm, beş ya da altı yaşlarındayım. Ekmek arası sandviç hazırlayabiliyorum ya da donmuş yemekleri soğuk da olsa tüketebiliyoruz. Fakat o gün evde hiçbir şey yok. Dolapta çözülmüş olan bir parça et buluyoruz. Ocağı yakamıyorum. Denemekten korkuyoruz. Ateşin evi sarma düşüncesi küçük kalbimizi korkuyla dolduruyor ve artık dayanamayacak gibi olduğumuzda o eti dişliyoruz.

Midem yeniden bulanırken başımı iki yana sallıyorum. Az pişmiş etten nefret ederim, belki de sebebi budur ve adamın iğrenç yeme şekli beni tetiklemiştir. Kim bilir. "Eve gitmek istiyorum." diyorum Ceren'e. Oldukça öfkeliyim. Öfkem aileme ve aslında... küçük ve savunmasız kız çocuğunu hala içimde tuttuğum için daha çok da kendime.

Sır Sepeti Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin