Mekanlar

2.2K 233 33
                                    

Buluşma noktamız bir park

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Buluşma noktamız bir park. Açık alanda görüşmek istemesi tuhaf, Anıl hiçbir zaman doğa insanı olmadı. O, mekanların dilini çözmeyi severdi. Sandalyeler masaya uymuş mu, hangi tarz aydınlatma kullanmışlar, modern dokunuşlar mı yoksa otantik bir hava mı hakim, menüsü zengin mi... gibi sorularla gözlem yapar ve bunları küçük bir blogda paylaşır. Mekana kendince notlar verir ve eğer oraya gittiyseniz bunu mutlaka tatmalısınız, şu köşede oturmalısınız gibi tavsiyelerle sayfasını renklendirirdi. Uzun zamandır bu siteye de giriş yapmadım. Size demiştim, Anıl'ı hayatımdan tam anlamıyla çıkardım.

Ama yine de bu mekan sevdası yüzünden benimle parkta buluşmak istemesini şaşırtıcı buluyorum. Ceren beni süslemek istiyor, ona öldürücü bir bakış fırlatıyorum. Oraya sadece neler olup bittiğini öğrenmeye gideceğim, başka bir amaç yok. Hiç yok.

Kot pantolon ve bir kazak giyip saçımı atkuyruğu şeklinde topluyorum. Montumu giyiyorum ve evden çıkmadan önce Ceren'i tembihliyorum. Işıklar açık kalsın, televizyonun sesini yüksek tut gibi tavsiyelerle eve yabancı birinin girme ihtimalinin önüne geçmeye çalışıyorum. Evde değişen hatta eve yeni giren objeler var. İhmal edilecek bir husus değil.

Muhtemelen polise gitmem gerekecek ama onlara ne diyeceğim ki? Merhaba evimde asla tercih etmediğim renkte bir ruj buldum, hem de tamamen benim düzenime göre yerleştirilmiş. Evime giren biri olduğunu düşünüyorum. İlgilenebilir misiniz? Kulağa deli saçması geliyor.

Ceren'i yanaklarından öpüyorum, bana şans diliyor ve yola çıkıyorum. Park çok uzakta değil, bu şehirde her yer birbirine yakın sayılır. Yine de yürüme mesafesinde bolca düşünme fırsatı buluyorum. Şu birkaç günde yaşadığım gariplikler, hesabıma dadanan biri ve tüm bunların geçmişimle bağlantısı... Ne kadar düşünürsem düşüneyim hiçbir şekilde aralarında bağlantı kuramıyorum.

Sonunda parka geliyorum, genişçe bir yeşil alan. Ağaçlar yıllanmış, gövdeleri kalın ve pütürlü. Bazılarının kabukları çatlamış. Yeni dikilenler de var, fidanlar. Etrafı tahtalarla desteklenerek korunmuş. Zeminin her noktasında ise kedi var. Yetişkin, yavru, alaca, sarman, siyah beyaz ve tekir... Parkın bitki örtüsü gibiler. Kış mevsiminde olmamıza rağmen yumuşak bir hava var. Isıtmasa da güneş yüzünü göstermiş. Bu yüzden kediler etrafta, havanın tadını çıkartıyorlar. Kimse de onlara zarar vermiyor, nazikçe seviyorlar.

Ruh halime iyi gelen bir görüntü bu.

Derken onu görüyorum, Anıl'ı. Hiç değişmemiş. Yüz çizgileri derinleşmiş belki ama bu mesafeden tam algılayamıyorum. Belli belirsiz gülümsüyor ama gözlerinde mesafe var. Ne hissettiğimi bilemiyorum çünkü bana hiç böyle bakmamıştı. Bakışlarında hep hınzır bir parlaklık olurdu, gülümseyişi derindi ve sanki beni gördüğünde yüzü aydınlanırdı. Demek ki benden arındı. "Kendine gel Beril." diyorum. "Zaten bunu istemiştin." Fısıldadığım için Anıl beni bu mesafeden duyamaz.

Ağır adımlarla yanına gidiyorum, o da ilerliyor. Orta noktada buluşuyoruz. Kot pantolon, kazak ve şişme mont giymiş. Saçı rüzgardan dağılmış, dudakları solgun. Çilleri bile rengini kaybetmiş sanki. Renksiz bir Anıl'a bakıyor olduğum için hüzünleniyorum. "Değişmişsin." diyorum.

Elini uzatıyor. "Sen ise hala çok güzelsin."

Sesi sıcacık. Elini tutuyorum. "Anıl yapma. Evleniyorsun."

"Evet, yihu." diyor sahte bir coşkuyla. "Ne büyük başarı."

"Çelişkilerin benim umurumda bile değil. Helin'le evleniyorsun ve ikinizi de tebrik ediyorum. Şimdi... Söyleyeceğin şu önemli şeyi duymak istiyorum." Kollarımı göğsümde birleştiriyorum, kendimce bir engel bu. Samimiyetin önüne geçişin temsili.

"Ayaküstü olmaz. Şuradaki kafenin çayı çok güzel, hem biraz ısınırız." Hemen yan tarafı işaret ediyor Anıl.

Burnumun ucunda soğuğu hissederek "Tamam." diyorum. Fena fikir sayılmaz.

İçeri geçiyoruz. Ahşap ağırlıklı bir yer burası, etrafta aromatik kokulu mumlar yakılı ve saksı içinde pek çok bitki var. Sahibi burayı kendi zevkine göre döşemiş, mekanın bir kişiliği var. "Seveceğin bir yer." diyorum istemsizce.

Anıl yoğun bir dikkatle bana bakıyor. "Unutmamışsın." Sonra önüne dönüyor ve başka bir şey söylemeden köşedeki masaya geçiyor.

Kızarıyorum. Kendimi tutmam gerek, kontrolü kaybedersem Anıl'a tekrar kapılacağım. Hissediyorum. "Mekanlara düşkünlüğün üst düzey bir şeydi. Kolay unutulacağını sanma."

"En azından sende bir iz bırakmışım." Kaşlarını kaldırıyor ve montunu çıkartıyor.

Ona eşlik ediyorum ve montumu yandaki sandalyeye bırakıyorum. "Şunu yapmayı kesmeni söylemiştim." Ciddiyim.

"Peki peki." Anıl ellerini yukarı kaldırıyor, pes edişinin simgesi. İki çay sipariş ediyor ve öne doğru eğiliyor. "Biri senin ismini geçirerek bana mesaj attı." Doğrudan konuya giriyor. "İtiraf edin, arının ve kurtulun. Gizli hiçbir nokta kalmasın. Parti gecesi, öncesi ve sonrası... Beril'in canını yakmaya hazır mısın?"

Kanım donuyor. "Mesaj bu mu?"

"Evet." Anıl çok ciddi.

"Peki ama kim yazar böyle bir şeyi?" Ellerim titremeye başlıyor.

Anıl başını iki yana sallıyor. "Bilmiyorum. Anonim bir hesap ama ismi manidar. Bana bu mesajı atan kişi @sepetkatili."

Sır Sepeti Where stories live. Discover now