HÜKÜMDAR

songulylcnn tarafından

2.1M 89.7K 13.2K

? Hafızalarda kamçılanan bir ölüm. Kan ile kurulmuş bir örgüt. Gerçeklerin altında ezilmeye mahkûm olan bir... Daha Fazla

HÜKÜMDAR
1.BÖLÜM: "ÖZGÜRLÜĞÜN ZEHRİ"
2.BÖLÜM: "SİYAHIN ASALETİ"
3.BÖLÜM: "KÖR EDİCİ İSTEKLER"
4.BÖLÜM: "GERÇEĞİN KALPSİZLİĞİ"
5.BÖLÜM: "CİNAYETE KURBAN GİDEN KELİMELER"
6.BÖLÜM: "RUHSUZ KURALLAR"
7.BÖLÜM: "SADAKAT BEKÇİSİ"
8.BÖLÜM: "PARAMPARÇALIĞIN SİMGESİ"
9.BÖLÜM: "KELİMELERİN OYUNU"
10.BÖLÜM: "ATEŞ VE BUZ"
11.BÖLÜM: "MAT SİYAHLARIN HÂKİMİYETİ"
12.BÖLÜM: "PİŞMANLIĞIN DOKUNUŞU"
13.BÖLÜM: "CESARETİN HIRSI"
14.BÖLÜM: "SİYAH DUVARLAR"
15.BÖLÜM: "RUHU EMİLEN PARÇALAR"
16.BÖLÜM: "KASIRGANIN ETKİSİ"
17.BÖLÜM: "ACININ DÜĞMELERİ"
18.BÖLÜM:"BENLİĞİ SARAN AŞEKA"
19.BÖLÜM: "KILIÇ DARBELERİ"
20.BÖLÜM: "RUHUN İNTİHARI"
21.BÖLÜM: "RESSAM HİSLER"
22.BÖLÜM: "SİYAH ÇİZGİ"
23.BÖLÜM: "MÜREKKEP BALIĞI"
24.BÖLÜM: "AĞLAYAN GÖZYAŞI"
25.BÖLÜM:"KALP ARAYAN RUH"
26. BÖLÜM: "KARA OKYANUS"
27. BÖLÜM: "BULUNAN KALP"
28.BÖLÜM: "SOĞUK BEDENİN NEFESİ"
29. BÖLÜM: "YAĞMURLA DANS"
30.BÖLÜM: "RUHUN BEKÂRETİ"
31.BÖLÜM: "YASAK AŞK"
32. BÖLÜM: "SAHİBİ OLAN BALIK"
33.BÖLÜM: "CEHENNEMDEN PARÇALAR"
34. BÖLÜM: "SEZGİLERİN KATİLİ"
35.BÖLÜM: "CESARETİN DİBİNDE BOĞULMAK"
36. BÖLÜM: "İTİRAF KIVILCIMLARI"
37. BÖLÜM: "ÇELİŞKİNİN ORMANI"
38.BÖLÜM: "VİCDANIN AYAK SESLERİ"
39.BÖLÜM:"SOĞUK VE SERT ŞEFKAT"
40.BÖLÜM: "TUTKUNUN SİLAHI" PART 1
40.BÖLÜM: "TUTKUNUN SİLAHI" PART 2
41. BÖLÜM: "RUHA ABANAN GÜÇ"
42.BÖLÜM: "KIZGIN ADIMLAR"
43.BÖLÜM: "BEKLENMEDİK MİSAFİR"
44.BÖLÜM: "GÜVEN KORKUSU"
45.BÖLÜM: "KORKU TÜNELİ"
46.BÖLÜM: "GERÇEĞİN ACILIĞI" (1)
46.BÖLÜM: "GERÇEĞİN ACILIĞI" (2)
47.BÖLÜM: "ACİZ ÇIRPINIŞ" (1)
47.BÖLÜM: "ACİZ ÇIRPINIŞ" (2)
48.BÖLÜM: "HARABE EV"
49.BÖLÜM: "ÖLÜMCÜL DUYGULAR"
50.BÖLÜM: "RUHUN BIÇAĞI" (1)
PROLOG
51.BÖLÜM: "ARZUNUN KEFENİ"
PROLOG: "KÖTÜLÜĞÜN EBESİ"
52.BÖLÜM: "KALBİN SANCISI"
53.BÖLÜM: "SİYAH PIRLANTA"
PROLOG - KESİT
54.BÖLÜM: "DARAĞACI"
55.BÖLÜM: "İKİ ÖLÜNÜN DANSI"
56.BÖLÜM: "CİNNETİN KIRBACI"
57.BÖLÜM: "BERZAH KURŞUNU"
58.BÖLÜM: "ÖLÜM ŞURUBU"
59.BÖLÜM: "ŞİFRELİ RUHLAR"
60.BÖLÜM: "ÇETREFİLLİ KARAR"
61.BÖLÜM: "GÜÇLÜ HÜKÜMDAR"
62.BÖLÜM:"ÖLÜM MERDİVENİ" PART 1
KESİT
62.BÖLÜM: "ÖLÜM MERDİVENİ" PART 2
63.BÖLÜM: "BUZDAN ŞATO"
64.BÖLÜM: "GEÇMİŞİN ÇÖPLERİ"
65.BÖLÜM:"RUHUN ŞAHSİYETİ"
66.BÖLÜM:"MÜCRİMİN SEVGİSİ"
67.BÖLÜM: "ÇATLAK"
68.BÖLÜM:"ZİNCİRLENMİŞ İNFİAL"
69.BÖLÜM:"SON YAZGI"
İkinci Kitap:Taht ve Yeni hikaye

50.BÖLÜM: "RUHUN BIÇAĞI" (2)

25.6K 966 120
songulylcnn tarafından

Öncelikle, milletimizin başı sağ olsun. Çok sıkıntılı günler geçirdik hep birlikte, umarım milletimizin sönmeyen gücüyle bunu da atlatacağız. Böyle bir darbe girişimiyle umarım hiçbir şekilde karşılaşmayız, Allah polislerimizin, askerlerimizin, milletimizin yanında olsun, inşallah. Kan dökülmesin, huzur bulalım artık.

Bölümü atmazdım ama moralimiz bir olsun yerine gelebilir diye düşündüm... İYİ OKUMALAR!

Son Lux - Easy

Anne rahminden çıkan bebeğin dünyaya gelirken ağlayışı yoktan yere değildi, o bebek, cennetten ayrıldığı için ağlardı. Bense, şimdi cehenneme girdiğim için dudaklarımda silik bir tebessüm barındırıyordum. Dünyaya gelirken ciyaklamalarım, hayatın kusursuz oyunlarıyla daha da artmıştı ama alışmıştım. Alışmanın ötesinde şimdi harabe bir ruhun, günahlarına dokunmak için heves doluydum.

Huzur, kırık kanatlarını kalbimin güvertelerine çarparken dudaklarından yuvarlanan kelimeler, çerçevelerinden güven verici bir gülümseme yolluyordu. Zihnime dişini geçiren uslanmayan hislerim, tenim gibi aziz bir çığlığın sahibiydi.

Kokusundan pay alan alkolün keskin kokusunu reddederek burnumu sızlatan soluğu içime çektikten sonra kalbimi pençeleyen kalp atışlarına dayadığım kulağımı çektim ve çatlak dudaklarımı nemi teninde sürterek göğsünün altını öptüm. Kollarının arasında olduğumdan dolayı bedeninin gerildiğini anında hissederken öptüğüm yeri yeniden dudaklarımı bastırdım.

Kuru öpücüklerim, bir nevi teşekkürdü.

Hızlanan kalp atışlarını dudaklarımda hissederken boynuma bıraktığı ıslak nefesler, çoğalmaya başlamıştı. Dudaklarımı yaşamın köklü acısını hissettiğim yerde durdururken Bulut'un hırıltılı nefesleri beni heyecanlandırmaya yetmişti. Belime sardığı parmaklarını tenime gömerken diz kapağımın üstüne koyduğu eli de sıklaşmıştı.

Cesaretin kökünü benliğime bağlayarak tenine bu sefer daha uzun bir öpücük bıraktığımda tenine damgalanan acımasızlık, dudaklarımı sızlatmıştı. Burnumdan verdiğim nefesler, hafifçe ayaklanan tüylerine doğru eserken bir kulağıma onun kalp atışları, diğer kulağıma onun hırıltılı nefesleri konuk oluyordu.

Son kez orayı öpmeye yeltendiğimde Bulut'un belimi sahiplenen elinin yok oluşundan saniyeler sonra parmaklarını uçları suya yuvarlanan saçlarıma geçirmiş ve başımı aşağı doğru çekerek dudaklarımın teninden sertçe ayrılmasını sağlamıştı. Çekişi, hafif olsa da, gözlerimi kaldırdığım an, görüş alanıma giren gözleri, vahşi bir hayvanın pençelerini andırıyordu.

Buna bu kadar kızacağını tahmin etmezken yüzünde biriken ifadeyi bana püskürtmesinden hemen önce sertçe yutkunmayı denedim ama vahşi bir solukla dudaklarıma çarpan iri dudaklarla kısa süren bir şokun içerisine damladım. Gözlerim irileşirken dudaklarıma saldıran dudakların açlığını her bir hücremde hissedebilmiştim.

Saç uçlarıma saldıran parmaklarını yukarı kaydırıp enseme koyduğunda bu sefer geriye düşen başımı kendine yaklaştırarak öpmeye devam etti. Alt dudağımı sertçe emip dişlerini geçirdikten hemen sonra üst dudağımı yakaladı, öyle hızlı saldırıyordu ki, nevrim dönmüştü. Ellerim ve ayaklarım saniyeler içinde uyuşurken Bulut'un diz kapağıma dayadığı eli, yukarı, baldırıma doğru tırmanmaya başlamıştı.

Boğazıma dizilen solukların ardından hoyratça saldıran dudaklarına karşılık vermeye başladığımda sert ve uzun parmakları tenime gömülmüştü. Parmaklarıyla tenimi yarıp oraya tehlikeyi koyarken boynuna doladığım ellerimden biri, anında ensesine dolanmış ve onu kendime daha yapıştırmıştım.

Göz kapaklarım istemsiz bir şekilde örtülürken dişlerimin arasından dilini sokup dilini ağzımın içine mahkum ederken dudaklarımdaki arayışını devam ettiriyordu. Alamadığım soluklar, ciğerlerime büyük bir baskı yaparken dudaklarımın kancasını onun üst dudağına sertçe geçirirken o da alt dudağıma yönelmişti.

Dudaklarımızdan çıkan çarpışma sesleri, kasıklarımda yakıcı bir sızıya neden olurken bacaklarımı birbirine bastırmamak için kendimi zor tuttuğum dakikalara girmiştik. Ensemi çekiştiren parmaklarını omzumdan belime doğru kaydırırken dilinin ağzımdaki arayışı dilimi bulmasıyla daha artmıştı.

Dili dilime temas ettiği an, boğazımdan yükselen büyük inilti, onun dudaklarına çarparak ağzının içine girdi. İnlememle ağzını ağzıma daha çok yapıştırıp tenime daha çok gömüldüğünde ensesinde duran parmaklarım, anında dağınık saçlarına tırmanmıştı ve şehvetin derin notalarına uyarak saçlarını çekiştirmişti. Parmaklarım, saçlarının arasında gezinirken dili, dilimle büyük bir uyum içinde ağzımda raks ediyordu.

Banyonun fayanslarına siyah şehvetler akarken ruhunda soluk soluğa kalan tutkuyu, dudaklarımın arasına arsızca boşaltıyordu. Üst dudağımı çekiştirip dişleriyle dudağımın kenarındaki yaraya savaş açtığında dudaklarının ıslaklığından ziyade başka bir sızı oluşmuştu. Bulut, açtığı savaşı emdiğinde duraksayarak dudaklarını ve dilini bende ayırmıştı.

Beline doğru bükülen bacaklarımın üstüne ellerini koyduktan sonra beni kendine daha çok yapıştırdığında ciğerlerime dolan solukları onun yüzüne sabırsızca bırakmaya başladım. Kirpiklerimi kaşlarıma doğru diktiğimde onu hafifçe kaşlarını çatmış dudaklarıma bakarken buldum. Siyah gözleri, büyüyen tutkunun saklandığı çarşafları üstünden çekmişti.

"Dudağın kanıyor," dediğinde anlamayarak boynunda duran elimi dudaklarıma koyacağım an, hırıltıyla soluyarak dilini çenemden dudaklarıma doğru sürttü. Saçlarına asıldığım parmaklarım sıklaşırken dilinde temas eden kanı görmemle gözlerimi kırpıştırarak ona bakmam bir olmuştu.

Bulut dudak çerçevelerimin etrafında ağırca dilini gezdirirken kasılarak ona yapıştım, dilinin ıslaklığı, damarlarımda dolaşan kanın yerini tutkuya bırakmasına neden olmuştu. Bedenimi kaplayan şehvetle titrerken ruhundan soluduğum sert şefkate bağlanmıştım. Baldırlarımın üzerinde duran parmaklarını, tenime acımasızca bastırırken boynunda bekleyen elim, omzuma tutunmuştu ve parmaklarımla kaslı omzunu sıktım.

Gergin kasları, daha çok gerilirken Bulut dilini çeneme doğru kaydırırken o kadar ağır davranıyordu ki, nefesim şiddetle hızlanmaya başlamıştı. Islak ve uzun dilini çenemde cila yaptıktan sonra dudaklarını da katarak çeneme derin öpücükler kondurmaya başladı. Sıkı solukları burnundan yüzüme çarparken adrenalinden bayılacak gibi hissediyordum.

Bulut'un tutkuyu salan dudakları, çenemden aşağı doğru tenime işkence çektirerek ilerlerken verdiği hazla, saçlarından asılıp onu kendime daha çok çekmekten başka bir şey yapamıyordum. Karşı koymak, şu an o kadar uzak geliyordu ki, teslimiyetin kanatlarının altına sokulmuştum.

Boynuma doğru arzulu soluklarla inerken başımı istemsizce geriye doğru atıp ona daha çok yer bıraktım. Dudaklarıyla boynuma sertçe ele geçirip dişleriyle de derin izler bırakırken dudaklarımdan hazla karışmış bir inleme çıktı. Dudaklarımdan çıkan sesle, boynumun derisinde yürüyen dudakların varla yok arası sinsice kıvrıldığını hissettim. Omzunu kavradığım parmaklarım, göğsünden karnına doğru ince bir yolda süzülürken parmaklarımda vücudunun kıvrımlarını hissedebiliyordum.

Dilini önce tenimde gezdirdikten sonra dudaklarını devreye sokuyordu, boynumu sert öpücükler bıraktıktan hemen sonra da dişlerini geçiriyordu. Yeniden inlemem için dudaklarımı kanatırcasına ısırırken dişlerinden sonra da orayı öpüyordu. Bunları ağırca yaparken hızlı etkisini tenime saplıyordu.

Dudaklarını kulağıma doğru sürttüğünde gözlerim yarı kapalı onu izliyordum. Yüzünün güzelliği, beni büyülerken ruhundan dökülen karanlık, tenimde lavlarını bırakıyordu. "Seni defalarca kanatmak istiyorum," diye soludu, nefes nefese. Kulağımda biriken kelimeler, ciyaklayarak zihnime süzülmeye başladı. "Kanattığım yer kabuk bağladığında zevkle yeniden kanatmak istiyorum sonra yeniden kabuk bağladığında yine kanatmak istiyorum. Ta ki izi kalana kadar. Benden bir iz..." diyerek dişlerini kulak mememin arasından geçirdi. "Ruhunda ilahi bir güzellik gibi durur."

"Küstahsın," dedim cansız bir sesle. Sesimde biçilen şehvetin onu kastığını hissederken yüzünü gömdüğü boynumdan kaldırıp dudaklarıma baktığında başımı hafifçe doğrultmuştum.

Dudaklarını arsızca dudaklarıma sürttü, gözlerini dudaklarımdan ayırıp bana dikti. "Sadece seni isteyen bir küstah."

Gözlerim kısılırken küstahça davranmaya devam etmesi, beni sinirlendiriyordu. Her şeyin onun ellerinin arasında olması, hem ürkütüyor hem de öfkelendiriyordu. Dudaklarından çıkan her bir harfin ruhuma damgalanışı izlerken elimi kolumu bağlıyor ve beni çaresiz bırakmak istiyordu. Ama bir yanda da kelimeleri, kalbimde fırtınalara sebep olan hislerimi okşuyordu.

Bakışlarımızda çakılan tutkuyu gözle görünür bir şekilde artırırken tamamen teslim olmamak adına saçlarındaki parmaklarımı yavaşça çektim. Baklavalarının izini süren parmaklarımı da üzerinden çekerken kaşlarını hafifçe çattı ama bir şey demedi. "Hadi seni banyo yaptıralım."

Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "İstemiyorum."

"Ne demek istemiyorum?" diye sordu, buz gibi bir sesle.

Omuz silktim. "Kendim sonra yaparım."

"Pis kokuyorsun,"diye mırıldandı, ciddiyetle. "Hazır suya girmişken yap işte kızım."

"Tamam, sen çık o zaman. "

"Hayır," dedi, ifadesiz bir şekilde bana bakarken. Öfkesinin delili olan keskinleşen çenesine yutkunarak bakmaktan kendimi alamadım. "Ben yaptıracağım."

"Niyeymiş o?" diye sordum, sızlanarak. "İstemiyorum senin yaptırmanı. " Durdum ve yüzümü buruşturdum. "Hem ben çocuk buyum? Sen niye yaptırıyorsun ki?"

"Ne çocuğu kızım?" derken sesi alay doluydu. "Bebeksin sen, zırlayıp duran aptal bir bebek."

"Az önce bir bebekle öpüştüğünü unutma o zaman."

Yüzüme bir an bakakaldığında kendi cümlem zihnimde tekrardan yankılandı ve yüzümün yandığını hissettim. Bulut'un bir an şaşkınlıktan gözlerini kırpıştırdığını fark etsem de, kendini kontrol altına alması uzun sürmedi. Ruhsuz bir ifadeyle bana bakmaya başladığında gözlerini öfkeyle kıstı. "Senin dilin fazla uzadı," dedi, baldırlarımın içinde olan avcunu sıkarken. "Ya dilini yararlı şeyler için kullan ya da o dili kesmesini çok iyi bilirim."

Müstehcen bakışlarıyla yüzümü süzerken o bakışların yansıması, kalbime da aynı hızla düşmüştü. Yansımayı kalbimden kazımaya çalıştıkça daha önce hissetmediğim duygular, buna engel oluyordu. Kelimelerinden dökülen arsızlıkla utancın beni daha çok ele geçirmesini sağlarken mantıklı yanım, elindeki kılıçlarla savaşmaya devam ediyordu. "İstemiyorum dedim," diyerek konuyu jet hızıyla değiştirdiğimde o bakışlar azalmadı.

Alt ve üst kirpikleri birbirine girmişken kıvrımlı kirpiklerinin oluşturduğu sanata hayranlıkla baktım. Onun gözleri, yaratıcının üstünde durduğu mükemmel bir sanattı. Mat siyahlarındaki, koyu kahveler kaybolmuşken daha da tehlikeye avuçlayan gözlerini küstah bir tavırla bana dikmişti. "Ama ben istiyorum," dedi, tartışmamızdaki noktayı koymak ister gibi hırçın ve tehlike yayan bir sesle. "Ve ben ne istiyorsam o olacak."

"Bu ülkede kanunlar var, bana zorla bir şey yaptıramazsın," dedim, ona karşı diklenerek. Son dakikalarımı oynuyor gibi hissediyordum. "Bir polis olarak bunu yapamazsın."

Kaşlarını alayla kaldırdı. "Çok konuşma," dedi, iğneleyici bir sesle. "Kanunları ve kuralları senden öğrenecek değilim."

"Her zaman laf sokmak zorundasın, değil mi?"

"Konuşma," diye sesini yükselttiğinde kaba sesiyle kaşlarım olabildiğince hızlı bir şekilde çatıldı.

"Kaba şey," dedim, pervasızca. "Bir kadınla nasıl konuşulması gerektiğini öğrensene sen. Mesleğinde de böyle misin sen? Kimseyi konuşturmayıp hep kendin mi konuşuyorsun?"

Göz bebekleri, öfkeyle karardı. Dudaklarını sinirden seğirirken avcunun içinde olan baldırlarımı daha çok sıktı ama acıdan çok değişik bir hazla kaplandım. Bulut bir anda sağ elini baldırımdan çekip parmaklarıyla çenemi kavradığında korkuyla titredim ve titreşen göz bebeklerimle ona bakmaya zorlandı. Bulut parmaklarıyla çeneme baskı uygularken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Onlara davrandığım tavrı görseydin sabah akşam şükür duası ederdin."

"Emniyet amirisin," dedim, yutkunarak. "Normaldir belki de, oradaki herkesten daha rütbelisin."

"Bunun emniyet amiri olmamla alakası yok," diye fikrimi sertçe geçiştirdi. "Genel tavrımın daha ağır olduğunu söylüyorum."

"Bana daha hafif mi davranıyorsun yani?" diye sordum, kaşlarımı kaldırıp aramızdaki mesafeyi öldürmek isterken.

"Evet," diye fısıldarken burnundan verdiği soluklar, dudaklarıma çarpıyordu ve kuvvetli nefesiyle dudaklarım titriyordu. "Anladın, değil mi?"

Bakışlarından doğan ürkütücülükle başımı sallamak zorunda kaldı. Parmaklarında biriken tehdidi çenemden tüm tenime yayarken kalbimde korkuyla çarpmaya başlamıştı. "Senden korkmamı istiyorsun," dedim, gözlerinin içine bakarak.

Koyu yeşillerime doğrudan bakarken kendimi çırılçıplak bir şekilde hissettim. "Kork ya da korkma," dedi, umursamaz görünen yüz mimiklerine karşı sesi, tehlikeyle öpüyordu beni. "Bunu sana ben söylemeyeceğim, korkup korkmamanı kendin karar vereceksin. Ki zaten, her ikisinde de zararlı çıkan yine sen olacaksın."

Ruhumu avlayan ruhunun damarlarında yetişen tehlikenin yoğunluğunu bana sıçratırken kararlı gözüküyordu. Korkuyor ya da korkmuyor olmanın verdiği tüm zararlar, zihnimin kanlı perdesini araladığımda bana gösteri yapılıyordu. Beni öyle bir durumun içinde bırakıyordu ki, çaresizliğimin nabzını her daim yokluyordu. Onun neden böyle olduğunu soramıyordum artık, çünkü onun hakkından bazı şeyler bilmek, beni onun karşısından daha aciz kılmıştı.

Zihnimin çamurlu çukurlarında yetişen tehlikeyi sulayan yine kendi çaresizliğimin olduğunu bilmek, ruhumun uğursuz anlara gebe kalmasını sağlıyordu.

"Beni tehdit et, benden saklanmaman gereken bir şeyi sakla ve beni kandır ve daha bir çok şey," dedim, gözlerim sızlayarak ona bakarken. "Tüm bunlara rağmen buradayım ama sen hala beni tehdit ediyorsun."

Gözleri ve yüzü, kalbi gibi bir salise bile yumuşamadı. "Sen olman gereken yerdesin, seni istediğim her an tehdit edebilirim. Çünkü ben bunu yaparken sende bana mecbur kalıyorsun ve bu hoşuma gidiyor."

Korkunun kokusu, burnumu sızlatırken beynimin iflas edişini izlemeye koyuldum. Donuk ve kimsesiz bakışların mahkumu olurken tehditlerin meşgul ettiği zihnimde dizilen kelimeler, harflerinden zorlukla ayrılıyordu. Bedeni, sesi, dudaklarından bahşedilen kelimelerin içinde barınan nefretin elçisi olduğumu biliyordum.

Daha da ileri gitmeyi tercih ettim. "Belki de senden sakladığım her şeyi öğrendiğinde kendin beni bu evden kovacaksın."

Çenemdeki baskısını arttırdığın çenemin uyuştuğunu hissettim, az önce orayı öperken bıraktığı şehveti öfke yemişti. "Kim bilir," dedi, alaylı bir ifade takınarak. "Belki de sana aklına gelmeyecek şeyler yapacağım."

Kalbimi sömüren öfkeyi odak noktasına almış sesi, zihnimin çarşaflarını çekiştirmeye başlamıştı. Ciğerlerime dolmak isteyen nefeslerin tıkadığı kelimeleri parçalamak adına kucağımda birleşen bir elimi kaldırıp yüzüne getirdiğimde parmaklarım titriyordu. Kalbimden dökülen fermansız iniltilerin, yankılarıyla beraber parmaklarımla sakallarını okşamaya başladığımda gözlerimi gözlerine yeniden çevirdim ve paslanan kelimeleri aramızda bıraktım. "Bunu hak ediyor olabilirim," dedim, sertçe yutkunurken. "Belki de bu yüzden bu kadar sessizim."

Çenemdeki baskısını çekip sert parmaklarıyla önce dudaklarımın çerçevelerini ziyaret ettiğinde parmaklarıma batan sakalları gibi kelimeleri de kalbime batıyordu. Sert parmaklarından yükselen şeffaf şefkati hissedebilmek için ruhumu oymaya razıydım, parmak uçları yana doğru yanağıma kaydığında ikimizde birbirimizin yanağını okşuyorduk. "İşte bu yüzden cesaretine hayranım," diye fısıldadı, nefesi, ruhumla buluştu. "O sessizliğin, ölüm sessizliği olduğunu bile bile burada, tehlikenin kolları arasındasın."

Onun tehlikesini içiyor olduğumu biliyordum ama nedeni cesaretim değildi. Bunu onu söylemek istesem de, kendimi tuttum ve yanağını sessizce okşamaya devam ettim. Aramızda biriken sessiz dakikalar, kalbimde saatlere dönerken, "Hala teklifin geçerli mi?" diye sorduğumda bana anlamayarak baktı. "Yani banyo yapma teklifinden bahsediyorum."

"Kabul mu ediyorsun?" diye sorduğunda sesi de yüzü kadar şaşkındı.

Omuz silktim. "Beni daha önce biri banyo yaptırmadı. Bu farklı olabilir."

Bulut, gözlerinde hangi hissin parladığını görmek istesem de buna engel olarak eli yanağımdan çektiğinde dudaklarını yavaşça bana doğru yaklaştırdı, ne yapacağını bilemeyerek sessiz kaldığımda dudağımın yara olan kenarını kuru bir öpücük bıraktı. Gözlerimi yumarken her dokunduğunda hissettiğim hislerin, çarptığı kanatları izlemeye koyuldum. Dudaklarını ağırca oradan çekerken göğsüm tekledi ve öpücüğün büyük etkisine hayretler içinde bakakaldım.

Boşta kalan elini yeniden baldırımın üstüne koyarken yanağındaki elim de boynuna temas ederek geniş ve kaslı omzuna tünemişti. Beyaz ellerim, esmer teninde garip dururken kalbimin attığı ritimler, onun adıyla anlam kazanıyor gibiydi. Her iki elini de tenime sürterek kalçama doğru çıkarıp kazağımın sıyıran eteklerini uzun parmaklarıyla kavradığında bakışlarında sert bir elektrik tünemişti. "Kalçanı kaldırsana," diye fısıldadı, sesi, arzunun çağladığı mezarda bekçilik yapıyordu. "Kazağı çıkaralım."

Kazağın eteklerinden tutmuş yukarıya sıyırmaya başladığında açık lacivert, dantelli saten iç çamaşırım onu gözlerinin önünde kondu, gözlerini oraya dikerken dudaklarım aralandı ama arkadan tekme basılmış bir nefesten başka bir şey dökülmedi. Keskin bakışlarını oraya fırlatırken yaşadığım andan dolayı yanaklarımda pembelik belirdiğini biliyordum. O bana öyle bakarken karnım kasıldı ve arzuyla yanıp tutuşan tenim, çığlıklarla kaplandı.

Bir elimi kazağın bir ucundan tutup aşağı çekmeye çalışırken, "Şey..." diye geveledim, kesik bir sesle. "Çıkarmaya gerek yok aslında."

Başını iç çamaşırımın yönünden kaldırmadan gözlerini bana doğru kaldırdığında omuzlarımı düşürmekten başka bir şey yapamadım. "Bende utanma," dedi, boğuk ve anlamlı bir sesle. "Karşımda çıplak olacağın gün geldiğinde de hala utanacak mısın? "

"Bundan niye bu kadar eminsin?" diye fısıldadım, heyecan damarlarımda şaha yükselirken.

"Çünkü altımda kıvranan tenin bile benim olacağını fısıldıyor," dediğinde nefes almadan saniyeler içinde ona bakmaya başladım. "Sadece doğru zaman gelmedi."

Kaşlarımı çatıp çatmamak arasında kaldım. "Doğru zamanın ne zaman olduğunu biliyor musun?"

"Evet," dedi, hiç düşünmeden. "Tüm her şey ortaya çıkana kadar irademi istesen de parçalamayacağım."

"Ne yani?" diye sordum, tek kaşım havaya doğru kavislenirken. Cesaretin iplerine dolanan ruhumun esir altında bıraktıktan sonra ruhumun saklamakta olduğu kelimeler boğazımda sıraladı ve onları tek tek onun zihnine bıraktım. "Karşında o zaman gelmeden önce çıplak kalsam da bana dokunmayacak mısın?"

"Hayır." Sesi, çok netti.

Daha çok azimle cesaretlendim. "Seni tahrik etsem bile mi?"

"Hayır diyorum Hale," dedi, kaşlarını çatarak. "Bir kere hayır dememle konu kapanmış olmalı." Duraksadı ve alayla süzdü beni. "Böyle bir şey yapabileceğini düşünmüyorum zaten."

"Yapamaz mıyım?"

"Evet."

"Bundan bu kadar emin olma," dedim, hırslanarak. "Benim her hareketim seni etkiliyor bence."

"Ben bunu bile bile yapamayacağından bahsediyorum."

Söylediklerime şaşırsa da, bunu yapamayacağımı sanıyordu. Ona hiçbir zaman tam olarak yaklaşmamış olabilirdim ama bu yapamayacağım anlamına gelmiyordu. "Sen öyle san," diye mırıldandım, burun kıvırarak.

"Tamam," derken yüzünde keyifli bir ifade vardı. "Bunu yapamacağını biliyordum zaten."

"Şimdi yapacağımı kim söylemiş?" dedim, tek kaşımı kaldırıp ona meydan okurken. Buna şu an cesaretimin olmadığını hissedebiliyordum ama eminim bunu yapabilecek bir zaman ve cesaretim oluşurdu.

"Sakla bakalım," derken alaylı bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. "Daha sonraya."

Cesaretimin kökünü suluyan kelimelerini, zihnime kazırken içimde ona karşı dizginleyemedğim bir hırs oluşmuştu. Düşüncelerimi dumura uğratan keskin bakışlarından bir an gözlerimi aldığımda bakışlarım, güzel vücuduna takılı kalmıştı. Şeffaf suyun içinde kendini ispatlayan esmer teninin ardından hafif şişkin pazılarına dikkat kesildim, omzundaki elim yavaşça kaslı koluna inerken gözlerimi onun gözlerine çevirdim.

"Daha fazla uzatma da, çıkaralım üstündekini." Avcumun içinde varlığını sürdüren teninden ayrılmak zorunda kalıp iki kolumu da yavaşça yukarıya doğru kaldırdığımda Bulut dikkatle beni izliyordu.

"Çıkar," diye fısıldadığımda iki kolumda yukarı doğru kalkmıştı. Bulut, gözlerinde yanan ateşin şiddetli alevleriyle ruhuma dadanırken kazağın eteğini kavradığı ellerini yavaşça hareket ettirdi. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmazken kalçamı onun baldırından hafifçe kaldırarak kazağı karnıma doğru sıyırmasına izin verdim.

İç çamaşırımın ince ve yumuşak kumaşı tamamen ıslanırken şu an su, ilk girdiğim gibi soğuk değildi sanki, kaynar bir su varmış gibi hissediyordum. İç çamaşırımla baldırına yeniden oturduğumda bacaklarının irkildiğini hissettim. Eşofmanı kalın olmadığı gibi bir de ıslak olduğu için beni hissetmesi normaldi.

Bulut, hırıltılı bir nefes verip bir elini sırtıma kaydırıp küvetin içinde biraz daha ikimizi yükseltirken alkolle ortaklık kurmuş sigara kokulu nefesi yüzümün her santimine çarparken zihnimde uçtu. Bulut, karnıma kadar çektiği kazağı yukarı doğru çekerken parmakları karnıma isabet etmiş ve karnıma kasılarak içeri çekmiştim.

Bilerek elini karnıma sürterek kazağı yukarı doğru kolayca taşırken karnım kasılmıştı ve tahmin edemeyeceğim bir hızla nefesim hızlanmıştı. Kalbimde katliamı meydana getiren hislerin sert darbelerinin yansıması gözlerime düşürken kazağı göğsüme kadar yükseltmiş ve iç çamaşırımla aynı renk olan sütyeni açığa çıkartmıştı. Bulut'un gözleri bir kez olsun aşağıya kaymazken kazağın yakasını başımdan daha hızlı geçirip kollarımdan da çıkararak banyonun soğuk fayansına tok bir ses çıkararak fırlatmıştı.

Bedenim hafifçe titreyerek ona kaçamak bir bakış atarken onun karşında bu kadar açık olmak beni fazla germişti. Bedenimin açıklığından ziyade ruhumun açıklığından daha fazla ürküyor ve beni çözmesine dayanamıyordum. Bulut, bir elini sırtıma koyduğunda ilkilerek ona baktım, az öncekinin aksine bedenimi aç gibi süzüyordu.

Lacivert iç çamaşırlarımla onun karşısında olmaktan duyduğum gerginlikle savaşırken Bulut gözlerini bedenimde gezdirerek diğer kolunu küvetten aşağı sarkıtarak şişeye uzandığında sırtımdaki eli de tenime şeffaf darbeler bırakıyordu. Her iki yanıma düşen kollarımı istemsizce göğsümde toplayarak saklanmaya çalıştığımda Bulut kaşlarını çatsa da bir şey demedi.

Küvetin dışında nöbet tutan şişesini alıp yavaşça dudaklarına götürürken gözleri hafifçe kısılmıştı, siyahın çağlayan sularında doğan katran karası gözleri hem güven verici hem de korkutucu gözüküyordu. İki şıkkın arasında beslenen ruhum, ruhunun kayalıklarına çarparak yaranılıyordu.

Şişenin içinde kehribar rengindeki sıvıyı ağzının içinde turlatıp boğazının derinliklerini alevlendirirken gözlerini bedenimden ayırmıyordu. O böyle yaparken az önce konuştuğumuz şeyi yapmaktan vazgeçiyordum, bakışları o kadar nankörce ve bencilceydi ki, kesinliği kalbimi düğümlüyordu. Şişeden iki yudum tüketip şişeyi yerine koyarken sert parmakları sırtımı okşamaya devam ediyordu. Teni, tenime her değdiğinde kemiklerim kırbaçlanıyordu.

"Üşüyor musun?" diye fısıldadığında nefesi, düşüncelerime çarparak orada çatlaklar meydana getirdi. İçkinin kalıntılarını dudaklarını yalayarak alırken gözlerini dakikalar sonra ilk defa yüzüme oradan da koyulaşan yeşillerime çevirmişti. Nemli kirpiklerimin arasından ona bakarken göğsümde cılızca topladığım kollarımı daha çok sarmaladım bedenime.

"Hayır," derken alt dudağımı dişlerimin pençesine almıştım.

"Ne diye titriyorsan o zaman?" diye sorarken kavisli ve gür kaşlarının tekini kaldırmıştı. Gözlerimi kaçırıp cevap vermediğimde geçiştirmesine sevinmiştim. "Her neyse, üstümden kalk, suyu açacağım."

Bulut elini sırtımdan çektiğinde küvetin kenarlarına tutunarak onun üstünden kalktım, Bulut bacaklarını kendine doğru çekip suyun içinde dizlerinin üstünde ayaklandı ve hemen arkasında asılı duran duş başlığını eline aldı ve hortumlu başlığı suyun içine atıp musluğun sıcak tarafını döndürdü. Küvetin içine bağdaş kurarak otururken Bulut, biraz daha ayaklanarak lavabonun olduğu tarafa döndü ve şu an da fark ettiğim sigara kutusuna uzandı.

Kutunun içinden bir dal iki parmağıyla çekip dudaklarına yerleştirirken yavaş hareket ediyordu. Parliament sigarasının beyaz filtereli dalını koyduğu dudakları, anında dalı sahiplenirken kutunun içine koyduğu siyah, mat zipposunu çıkardı. Zipposuyla sigarasının ucunu ateşe verirken ben dikkatle onu izliyordum ve gözlerim ara sıra vücuduna düşmekten geri kaçmıyordu.

Uzun sigarasını içine çekip dumanı burnundan çıkartıktan sonra kutuyu gelişigüzel bir şekilde lavabonun içine fırlatarak bana döndüğünde o da benim gibi bağdaş kurarak karşıma oturdu. Bacaklarıma temas eden sıcak suyunu hissederken Bulut, sigarayı dudaklarından ayırmadan bir nefes çekip burnundan dumanı dışarı çıkartarak beyaz tavana salarken duşun başlığını yakaladı.

Başlığın su akan tarafı bana doğru dönük olduğu için pekte sıcak olmayan su, göğüslerimin üzerine düşüp oradan karnıma doğru iniş yaparken, "Kafanı az eğsene," diye ağızındaki sigara nedeniyle boğuk bir sesle talimat veren Bulut'a düşünmeden uyduğumda saçlarıma hücum eden suyla irkildim bir anda.

Bulut saçlarımı tek eliyle ıslatırken bir eliyle de sigarasını öldürüyordu. Sigaranın nahoş kokusu, boğazımın derinliklerine kaçarken su aktıkça küvetteki su oranı da artıyordu. Bulut'un boyu benden daha uzun olduğu için oturduğu yerden saçlarımı yıkaması sorun olmuyordu. Kafamı biraz daha kaldırıp yüzüme uğrayan sulara savaş açarak sigara içişini kısık gözlerle baktığımda başlığın hareketini durdurdu ve başını hafifçe sağa yatırarak baktı.

"Sigarandan bende içebilir miyim?" diye sorduğumda amacım sadece dudaklarına temas eden sigarasından içmekti.

"Sen sigarayı bırakmamış mıydın kızım?" diye sordu, sesini yükselterek. "Ne diye içmek istiyorsun?"

"Canım istiyor olamaz mı?" dedim, kaşlarımı çatarak.

Sinirle bana bakıp suyu sertçe yüzüme fırlattığında, "Olamaz," diye çıkıştı. Küçük bir çığlık atıp ellerime yüzümü siper ettiğimde alayla gülüyordu.

"Yapma, Bulut," diye çemkirdiğimde sıcak suyu yüzümden ayırmadan devam etti, suyun şiddeti yüksek olduğu için su uzaktan suratıma çok sert çarpıyordu ve sanki tokat yiyormuş gibi hissediyordum.

"Bir daha içmek istiyorum lafını duymayacağım," diyerek suyu yüzüme fırlatırken bedenimin birazını yana doğru eğmiş, korunmaya çalşıyordum.

"Sen de içiyorsun ama," derken sızlanmam suyun şiddetiyle hafiflemişti. "Hem de karşımda!"

"Beni kendinle ne diye kıyaslıyorsun, aptal?" diye mırıldanarak sorduğunda suyu yüzümden hızla çekmiş ve saçlarıma götürmüştü. Derin bir nefes alıp önüme düşen ıslak saçlarımı elimle iteleyerek ona bakarken o, çoktan sigarasının sonuna gelmişti. Sigaradan iki nefesi art arda çekip suyun içine fırlatarak söndürdüğünde yutkunarak ona baktım.

"Çok sinir bozucu bir adamsın," dedim, kısık gözlerle ona bakarken.

Yapmacık bir gülümseme sergiledi. "Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum."

Cevap vermeme fırsat vermeden küvetin mermerinde duran şampuana uzandığında diğer eliyle de suyu kapatmıştı. Ölümün taze kıldığı hisleri, kalbimi yağmalarken gözlerimi yavaşça yumdum ve şampuanı başımın tepesine dökmesini bekledim. Ruhumun fermanı çekilmiş dizginlerini onun eline verirken ciğerlerime dolan huzurlu nefesin yanına yatan benliğimin hislerimle kurduğu bağlantıda yürümeye başladım.

Şişenin kapağını açtığında aramıza nane kokusu sarmalandı, onun saçlarından yükselen kokunun bir parçası olan şampuanı başıma sıkarken gürültülü nefesleri kulaklarıma oradan da kalbime çarpıyordu. Bulut'un iki elini de saçlarımda hissettiğimde gerginliğe mahal veren her şey uçup gitmişti.

Soluklarımda can bulan huzurun damarlarımın üstüne aktığını hissederken kırışan sayfalarıma ütülenmiş huzur dökülüyordu. Ellerini yumaşak bir tavırla kullanıp şampuanı saçlarıma yedirirken parmaklarının her hareketi, beni bitirmeye yönelik bir hareket gibiydi. Saç derimin yüzeyinde gezen pürüzsüz ellerin yumuşak hareketleriyle sabah beni ziyaret eden ağrıyı hissedemiyordum. Onu gördüğümden beri, varlığı hissetmiyordum ya da hissediyordum ama Bulut'un varlığı onu geriye atıyordu.

"Hakan'ın mesleğini nasıl öğrendiğini merak etmiyor musun?" diye sorduğumda sesim ruhsuzlukla biçilmiş olsa da, kalbim duyacaklarım için heyecanla kaplanmıştı.

"Annemden mi?" diye sordu, sesi, öyle umursamazlıkla doluydu ki, sormamam gerektiğini anlamıştım.

Zihnimde tahrişe meydan getiren sorular, tepesinde tüten bayrağı indiremezken cevapsız kalan tüm sorular, zihnimi işgal etmekten çekinmiyordu. "Hayır," dedim, saçlarımdaki parmaklarını huzurla hissederken. "Babandan."

Bulut'un saçlarımdaki parmakları bir an duraksadığında alnıma kayan köpükleri hissedebilmiştim. Köpükler omuzlarıma, göğsüme düşerken Bulut'un öfkeli soluğunu duymamak elde değildi. Gözlerimi daha sıkı yumup titremeye hazır ellerimi birbirine geçirdim. "Babama nasıl ulaşmış?" derken sesinde bastırmakta zorlandığı öfkeyi hücrelerimde hissedebilmiştim.

Sertçe yutkunduğumda parmaklarının etkisi bile korkumu geçirememişti çünkü, bu korku, onun yarattığı korkuydu. Canımızı sıkacak olayların üstünden geçmemin yanlışını kavrarken pişmanlığım dilimi yakıp kavuruyordu. Söylemem gereken kelimeleri, zihnimde dizmeye çalıştıkça korku dizdiğim kelimelere tekme atıp onları dağıtıyordu. "Babanı nereden öğrendiğini söylemedi, sadece bilgi almak için bir kadın ayarlamış babana. Baban sanırım sarhoşmuş, kadın seni sordukça senin hakkında bir şeyler söyledi. Ses kaydına almış, bana dinletti."

"Şerefsiz," diye kükrediğinde irkildim. "Babama zarar vermemiş, değil mi?"

"Yok herhalde."

Bulut öfkeli soluklar bırakıp saçlarımı parmaklarıyla karıştırmaya devam etti, soluklarının ve kelimelerinin aksine parmakları hala nazikçe saç diplerimi okşuyordu. "O şerefsiz kız kardeşini sikmediğime dua etsin, kız kardeşini değil, kendisini sikeceğim çünkü."

Alnımdan gözlerime düşen köpükleri umursamadan gözlerimi açıp kocaman gözlerle gözlerine baktığımda, "Ne var?" diye kükredi. "O kızla yatacağımı mı düşündün?"

Dudaklarımdaki silik gülümsemeyi saklamadan, "Bir şey yok," derken çoktan gözlerimi yummuş ve gözlerimi sızlatan köpüklerden saklanmıştım. Kelimelerine ördüğü keskinlikle kalbimin kafesleri kırılırken onunla yatmadığını öğrenen hislerim, içimde derin bir coşkuya tutulmuşlardı.

Bulut parmaklarını çektiğinde bir kaç saniye sonra suyu yeniden açmış ve beni durulamaya başlamıştı. Bir elinde başlığı tutarken diğer eliyle saçlarımdaki köpüğü altımızda kalan suyla birleştiriyordu.

Sert parmaklarından narin hareketler dökülürken ruhunun bıçağını ruhuma saplıyordu. Onun bıçağı, yangınlarda büyüyen acıydı.

Durulandıktan sonra küvetin tıpasını açmış ve küvetin içindeki köpüklü su boşalırken ikimizinde üstüne konan köpükleri suyla temizleyerek suyu kapatmıştı. Ayağı kalkmadan gözlerimi açtığımda Bulut çoktan küvetin içinden çıkıp banyonun kapısında asılı olan krem rengi havluyu bana doğru dönmeden fırlatmıştı. Bu fırsattan yararlanarak hızla havluyu kapmış küvetin içinde doğrularak hızlı hareketlerle çıplak bedenimi örtmüştüm.

Dermanı çekilen bacaklarımla küvvetten çıkarken ayaklarıma kalan köpüğü umursamadan ona döndüğümde bacaklarına yapışan eşofmanı çıkarıyordu. Siyah baksırı gözlerimin önüne düşerken kalbim, hiddetle çarpmaya başladığında kaslı ve oldukça sert olarak hissettiğim bacakları görüş alanıma girdi. Gözlerimi orada almazken ruhsuz hareketlerle eşofmanı ayaklarından düşürüp lavabonun yanındaki kirli sepetine umursamazca fırlattı. Karşımda resmen çıplak kalırken gözlerim kocaman olmuştu ve yanaklarımdaki kızarıklıkla bana döndüğünde dudakları bir an alayla kıvrılmıştı.

Gözlerimi kaçırıp sertçe yutkunurken göğsümde topladığım havlunun kenarını avcumla sıkarak küvveten uzaklaştığımda, "Bir dakika bekle," diye mırıldandığında ayaklarım bunu bekliyormuşcasına anında durdu. Gözlerim bedenine düşmeden yüzüne çevrildiğinde banyonun fayanslarını tehdit eden sert adımlarla lavabonun önünde dikildiğinde gözlerimin bedenine düşmesine izin vermiyordum.

Bulut, lavabonun altında bulunan çekmeceyi açıp karıştırdığında elinde beyaz renkli tüpü olan kremi alıp kalçasıyla çekmeceyi kapattı. "Şu kremi yüzüne ve dudağına sürelim," derken kremi elinde sallıyordu.

"Gerek yok," diye geçiştirmeye çalıştım. "Birkaç güne geçer zaten, önemli bir şey değil."

"Sürelim mi diye sorduğumu hatırlamıyorum," diye sert bir çıkış yapıp dibime kadar girdiğinde bir kez sertçe yutkundum ve dakikalardır temas halinde olmamıza rağmen nefesi yüzüme çarpttığında yine de karnım kasıldı. Kremin küçük kapağını açıp yere umursamazca fırlatırken onun dağınık olduğunu kavrayabilmiştim. Dağınıktı ve elindeki her ne olursa olsun yere fırlatmaktan çekinmiyordu.

Kremden bir miktar parmağının ucuna aldıktan sonra elini önce sol yanağıma yaklaştırdı ve izin olduğu yerlere sürmeye başladı. Elindeki ilacı, zehirli elleriyle sürürken ölümün darbesiyle hırçınlaşan gözlerine ıslak kirpiklerimi kırpıştırarak baktım. Kremi hafifçe yanağıma sürüp parmağını tenimde sürterek dudağımın kenarına geldiğinde dudaklarım titredi.

"Acıyı kazımış yeşil gözlerinin," diye fısıldadı, yeşillerimin kıyılarına siyah bir dalga gibi çarparken. "Bana bakmasını seviyorum."

Baş parmağını dudaklarımın pürüzlü yüzeyinde gezidirken kısa bir an kirpiklerim kırpıştı ama gözlerimi yummadan ona bakmaya devam ettim. "Bende," diye fısıldadım, keskin bir tınıyla.

Dudaklarım aralanırken keskin bakışları dudaklarıma düştü, itirafım dudaklarında küstah bir gülümseye sebep olsa da gözlerini yarmaya çalışan samimi tavrı görebilmiştim. Parmağının ucuyla yaraya bir katman krem sürerek, "Biliyor musun?" diye mırıldandı, tuhaf bir sesle. "Acı seni zarif gösteriyor."

Kaşlarımı hafifçe çattım. "Bana öyle gelmiyor," dedim, kısık ve cılız bir sesle. "Acıya artık katlanamıyormuşum gibi geliyor."

Dudaklarında bilmişlik taslayan bir kıvrılma meydana geldi. "Sen..." dedi ve parmağıyla kremi dudak kenarımın üzerine daha çok yaydı. "Ruhuna acıyla makyaj yapan küçük bir kadınsın," diye fısıldadı, kan kokan ruhlu bir sesle. "Ruhunun makyajı acı, makyajı silersen bir hiçsin. Bunu unutma, küçük kadın."

Elini üzerimden çekip sert ve çevik hareketlerle arkasını döndüğünde topallayan zihnimle başbaşa bırakıp banyondan çıktı.

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

1.8M 107K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
2.4M 76.2K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
254K 15.1K 48
Ruhumun kızıllığında sonsuz bir acıyı doyuran asi pişmanlığın çığlıkları adımlarımı hızlandırıyor. O çığlığa dolanarak azar azar yağmaya başlayan yağ...
25.4M 903K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...