45. Bölüm: "Mutluluk Ya Çok Yakınında Ya Çok Uzağında."

Start from the beginning
                                    

Dişlerini göstererek gülümsedi. "Evet, beğendin mi?"

Bir yüzüğe, bir de gümüş grisi gözlerine baktım. "Ben erkeğim."

Gözlerini büyütüp küçülttü. "Gerçekten mi?"

"Bunun farkında olduğunu sanıyordum," dedim, birleşen ellerimiz titrerken. "Çok yakından hissetmiştin."

Mila güldü ve başını sallayarak beni onayladı. Neyi onayladığını bile bilmiyordu, çünkü bana tektaş aldığının hâlâ farkında değildi. Onunla beraber ben de güldüm ama neye güldüğümü bilmiyordum. Yüzümden ter akıyordu, korktuğumda veya heyecanlandığımda böyle olurdu. Mila yüzük kutusunu bir kez daha bana uzatırken, safir gözleriyle yüzüğe baktı ve sonra bir şeylerin ters gittiğini kavrayarak gözlerini kocaman açtı. "Siktir!"

Ne?

O küfür mü etmişti? Bu gece daha fazla şaşkınlığı kaldırabileceğimden emin değildim. Ağzımı zorla kapatıp dudaklarımı birbirine bastırırken, Mila dizlerinin üzerinden kalktı ve arkasını dönüp ellerini yüzüne kapattı. Benden uzaklaşırken ellerini yüzüne vurup durdu. "Aman Tanrım! Tektaş aldım, sana tektaş aldım! Alyans almalıydım, tektaş aldım."

Ona dokunan elime bakıp aşağıya indirdim ve taş kesilmiş olan bacağımı ileriye atıp ona doğru ilerlemeye başladım. Utançtan arkasını dönmüş, kendisini azarlıyor, yüzüne vuruyordu. Arkasından yaklaşıp kollarımı narin vücuduna doladım ve göğsüme çekerek ellerimi karnında birleştirdim. Benden farksız değildi, vücudu titriyordu. "Neden tektaş Mila? Beş taşı hak etmiyor muydum ben?"

Onu güldürerek rahatlamak istedim ama daha çok utanarak ayağını yere vurdu. "Hazer!"

"Evinin erkeği, çocuklarının babası mı yapacaksın beni?"

Kollarımın arasında bana dönerek yüzünü göğsüme gömdü ve küçük yumruklarını karnıma vurmaya başladı. Bedenini etraflıca sardım ve ihtiyaç içinde başını göğsümün içindeki kanatlarına yasladım. "Elime yüzüme bulaştırdım," diye yakındı şaşkına dönmüş halde. "Ben kuyumcuya girmiştim, yüzüklere bakıp en güzelini seçmeye çalıştım. Hatta adam bana ölçü falan sorduğunda yanımda duran Kerem'in parmağında denedik! Bak sen... O sana tektaş aldığımı biliyordu, bana alyans almalısın demedi!"

Görüyorum... Kerem'i kovma vaktinin geldiğini görüyorum...

Gerçekten heyecanla, kendini bilemez şekilde hareket etmiş görünüyordu. Kerem her şeyin farkında olsa da benimle dalga geçme fırsatını kaçırmamak için tektaş almasına müsaade etmişti. Aslında Mila'nın bana ne aldığı mühim değildi, bunu yapmak için yüzük almasına bile gerek yoktu. Veyahut diz çökmesine de. Fakat yapmıştı, cesareti göğsümü gururla kabartmıştı. "Sallama Mila," dedim, dalgalı saçlarının üzerinden öperek. "Parana kıyıp bana alyans alamadın, tektaş aldın ki kendin takabilesin değil mi?"

"Dalga geçmeye devam ediyorsun," diye sızlandı, sesi gittikçe kayboluyordu. Alnıyla göğsümü eşeleyip elleriyle gömleğime tutundu ve utanç dolu bir ses çıkardı. Sakinleşme ihtiyacının farkında olarak herhangi bir şey demedim ve uzanıp yumruğunun arasında tuttuğu yüzük kutusunu aldım. Buna rağmen kafasını kaldırmadı, neredeyse düğmelerini açıp kafasını gömleğimin içine saklayacaktı. Elimle ensesini okşayarak yüzük kutusunu bir daha açtım ve pırlantayı çıkararak elime aldım.

Hadi, şimdi ayrılabilirsen ayrıl Hazer...

Bu teklifin üzerine bu konuşmayı yapamazdım.

"Safir..."

"Yüzüğün faturası duruyor, kuyumcuya gidip değiştirebiliriz."

"Sen şimdi benim soyadımı Safkan da yapmak istersin."

KİMSESİZLER MATEMİ.Where stories live. Discover now