18. Bölüm: "Dudaktan Kalbe."

228K 15.3K 54.1K
                                    

Multimedya;

Christina Perri, Human.

Merhaba parlayanlarım<3

Kısa zamanda döndük, umarım iyisinizdir. Yine çoook uzun bir bölüm oldu, paragraf arası yorumlarınızı bırakarak, keyifle okuyun.

Paragraf arası yorumlar > çikolata

Düşünün artık o yorumları okurken nasıl hevesli oluyorujsjejdjd.

Şarjı bozuk olduğu için bilgisayarımı kullanamıyorum, o yüzden görsel ekleyemedim :( Siz eklemişim gibi davranın<3

Yıldızlarımızı bırakmayı unutmuyoruz.✨

18. Bölüm: "DUDAKTAN KALBE."

Yirmi bir yaşındaki bedenimin yetmiş yaşındaki kalbi...

Söylesene...

Eğer sen gibi görünseydim, kırıkların sayısı kadar mı olurdu yüzümdeki kırışıklıkların sayısı?

Kalbim bir yük treni gibi, insanların içine bıraktığı bir yığın ağırlıkla doluydu. Öyle ki kalbimin taşıyamadığı bu ağırlık kaburgalarıma da yükleniyor, omurgamı eğiyordu. İnsanın kalbi kendine yük olur muydu? Tanrı şahidim ki, bazen yığınla ağırlığı kalbimin üzerinden atamadığımda, kalbimi çıkarıp göğsümden atmak istiyordum. O kadar çaresizdim ki, acılarıma yer bırakmak için kalbimden bile vazgeçmeyi düşünüyordum.

Ama şu var ki, ben artık kalp atışlarımın sesini duyuyorum ve bundan vazgeçmek istemiyorum.

Hatta bazen bu sesi birisinin duymasından bile korkuyorum...

Hazer'in.

Sıcaklığın yüksek oranda olup vücudumu sardığını, beni bunalttığını hissediyordum. Göz kapaklarım üstünde, acılarım kadar ağır bir yük vardı ve kirpiklerimi bile kırpmak hüzünlü bir işkenceye dönüşüyordu. Rahat, yumuşak bir yerdeydim ve alnımda bir fazlalık hissediyordum. Ellerim vücudumun büyük kısmıyla beraber bir örtünün altındaydı ve avuçlarım içerisinde zayıfça bir şey sıkıyordu. Ruhum, zaten hiçbir şeyi güçlü tutamadık. Uyanalı birkaç dakika olmuştu ama henüz yer yön duygumu kavrayamamıştım.

Anımsayabildiğim son an, Han'ın geldim diyen boğuk sesiydi. Maçı bırakıp sana geldim.

Şu an yanımda mıydı? Veyahut ben neredeydim? Göz kapaklarım mahcubiyet hissiyle beraber fersizce aralandığında, odağıma giren ilk şey bir tavan oldu ve kalbim endişeyle hopladı. Gözlerimin içleri sıcacık ve hâlâ suluydu. Dudaklarım arasından biçare vaziyette inledim ve bakışlarımı yavaşça aşağıya düşürerek gözlerimin ışığa alışmasını bekledim.

Birisi benim için ışıkları açık bırakmıştı.

Hazer oradaydı. Kalbim bir an duraksadı, boğazımda bir susuzluk büyüdü ve endişe içinde kasılan vücudum gevşedi. Hazer buradaysa güvende olmalıydım. Bulanık gözlerle etrafıma baktığımda buranın Hazer'in salonu olduğunu fark ettim ve derin bir iç çekişin ardından gözlerimi tekrardan ona çevirdim. Karşımdaki koltuktaydı ve muhtemelen uyuyordu. Gözleri kapalı, nefesi düzenliydi. Evin perdeleri örtülü ve ışığı açık olduğu için hâlâ gece vakti olduğunu düşünüyordum. Üzerimdeki çarşafı kenara bırakarak koltukta yavaşça yan döndüm ve elimi yanağımın altına koyarak ona baktım.

Uyuya kalmıştı.

Huzursuz görünüyordu ama bunun dışında oldukça sakindi. Sayısız çili dikkatimi çeken ilk şey oldu ve gözlerim yüzünden aşağıya indiğinde, dudaklarım arasından bir ses çıktı. Üzerinde... Gerçekten bir Beşiktaş forması vardı ve kollarını göğsünün üzerinde kavuşturmuştu. Bacaklarında koyu bir kot pantolon vardı ve ayakları yere basıyordu. Dudağımın tek kenarı kıvrılmaya meyletti ve aynı anlarda, bana ait olmayan bir ses duyuldu. Bakışlarım telaş içerisinde yüzüne kaydı ve Hazer'in aralanan dudaklarına şahit oldu. Fısıltıyı andıran bir kelime duyduğuma emindim ama ne olduğunu anlamamıştım. Gözlerimi kırpıştırdım ve uykusunda sayıkladığını düşündüğüm o anda, sesi daha belirgin şekilde yükseldi. "Tutamadım," dedi ve bunu aynı ses tonuyla tekrarladı. "Tutamadım..."

KİMSESİZLER MATEMİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin