11. Bölüm: "Söz."

195K 16.2K 51.4K
                                    

Multimedya:

Alex & Sierra, Little Don You Know.

Merhaba parlayanlarım<3 Bundan sonra size, hikâyeyle uyumlu olarak hitap edeceğim. Ehehe. Beklediğinizden daha erken şekilde, uzunca bir bölümle geldim. Sizi burada oyalamayacağım. Geçin ve keyifle okuyun. Lütfen satır arası yorumlarınızı bırakın ki, cümlelerimin sizde ne hisler yarattığını anlayabileyim^_^

 Lütfen satır arası yorumlarınızı bırakın ki, cümlelerimin sizde ne hisler yarattığını anlayabileyim^_^

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Safir'i bu resimden ayıran tek şey asla böyle huzurlu bir odaya sahip olamaması... Yıldızları bırakarak okumaya geçiniz.

11. Bölüm: "SÖZ."

Kimsenin giremediği bir şehirde tutsak kalmışsın.

Bütün şehrin elektrikleri gitmiş, karanlığa gömülmüş. Dışarıdan herkesin hayretle izlediği, karanlığıyla korktuğu bir şehir burası. Herkes çıplak ayaklarla, kaçarak koşuyor buradan; tıpkı cehennemden kaçar gibi. Dönüp arkasına, geride kimin kaldığına bakmıyorlar. Sen oradasın, görmüyorlar. Karanlığın içinde, parlamana rağmen görmüyorlar. Elektrikleri giden bu şehri, seni arkalarında bırakarak terk ediyorlar. Kendin kaçamıyorsun, çünkü karanlığa tutsak kalmanı isteyenler var.

Sonra şehir o kadar ıssızlaşıyor ki, ancak o zaman duyabiliyorsun herkesin kaçtığı bu şehire, elinde bir mumla, bir kahramanın girdiğini.

Onun ayak sesleri, senin kalbinin kat kat altında duyuluyor.

Herkes kendi hayatının esas insanıdır ama çok az insan, kendi hayatının kahramanıdır.

Hatırlıyorum ki, kışın kar yağdığında babamla birlikte müstakil evimizin bahçesine çıkar, kar topu oynardık. Kırmızı, yırtık eldivenlerimi tombul ellerime giydirir, kabanımın fermuarını boynuma kadar çeker, püsküllü bir bereyi saçlarıma takardı. Ben heyecanlı kahkahalar atarken, o kederli gülümsemerle bana karşılık verirdi. Karı avuçlarıma koyup, bir yandan da daha az üşüyeyim diye ellerimi sıvazlarken, "Safir'im Yakutum... Hep bu kar kadar temiz kal," derdi, hüzünle. Tanrım hatırlıyorum. Tanrım, hatırlamak hep bu kadar mı acı verici? "Kalbin hep böyle pürü pak kalsın. İnsanların seni incitmeyeceğini söylemeyeceğim. İnsanlar seni incitecek ve ben bir yerlerde, bunu görerek kahrolacağım. Fakat en büyük erdem, kötülüğü yaşamış olmaya rağmen iyi kalmaktır. İyi kal ki, benim tek mirasım bu dünyaya bıraktığım o tertemiz kalbin olsun."

Şimdi değin bana, nasıl kötü olabilirim?

Babamın mirasını nasıl yok edebilirim?

Gözkapaklarımın üzerine yumuşak bir şekilde düşen gün ışığını hissedebiliyordum. Bedenim yumuşak bir yüzeyde uzanıyor ve vücudum üzerinde hafif bir fazlalık taşıyordu. Uyanalı bir dakika kadar olmuş, bu geçen sürede ben olduğum durumun değerlendirmesini yapmaya çalışmıştım. Hatırladığım son şey, oldukça utanç vericiydi. Hazer Han'ın evine geldiğimi, salıncağının önünde ona çaresizce yakındığımı ve vücudum dayanamadığında, kollarının arasına yığıldığımı anımsıyordum.

KİMSESİZLER MATEMİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin