53: "Yakamoz"

107K 4.7K 2.6K
                                    

+18
Öhöm Eylül'ün ayakkabısı medyada. 😉

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Sevgim üzerinize olsun. ❤️🌺

 ❤️🌺

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

53. Bölüm: “Yakamoz”

Böyle olacağını tahmin etmemiştim. Vaha bebeğimizi öğrenirse, kanayan yaramdan irinler akar zannetmiştim. Kabuslarıma aralanan kapıların açılacağını, bilmediğim bir karanlığa sürükleneceğimi, dibini boylayacağım derin bir suya çekileceğimi sandım.

Şimdiye kadar yalnızca kendimle konuşan bir insan oldum. Birilerine içimi açmak cesaret edebileceğimden çok daha cesurca görünmüştü gözüme. Ama artık kendi sesimi duymaktan, birilerine derdimi anlatamamaktan yoruldum. Perdemin altında tek olmak istemiyordum. İleride, hatıralarımda yalnızca kendimi görmek istemiyordum.

Kendimle artık ben değil, Vaha konuştuğunda anlayabildim tüm bunları. Beklediğim kadar korkutucu olmadı. Elbette, göğsümün ortasına kamçısını sürten ağrının büyüklüğünü göz ardı edemezdim ancak şimdi biliyordum ki Vaha ve benim kanlarımız birbirine karışıyordu; yalnız olmadığımı hissettiriyordu. Ruhumuza yağmur yağıyordu fakat kalbimiz bize bir şemsiyeydi.
Vaha’nın dün gece kurduğu cümle hala kulaklarımda dolanıyordu.

Yan yana yatmıştık ve yüzlerimiz birbirine bakıyordu. Gözümün önüne düşen saçımı kulağımın arkasına itip, “Ruhun canından kopuyor, biliyorum,” dedi yutkunmadan önce. “Çünkü ben de aynısını hissediyorum. İçine atma, Vera. Bizim acımız ortak: bebeğimizi kaybettik.”

Sonra da ona rüyalarımda gördüğüm kızımızı ağlayarak anlattım. Nasıl bir şey olduğunu, hareketlerini, tüm ayrıntılarıyla. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda göz pınarından çıkıp burnunun kemerinde aşağı düşen gözyaşını gördüm. Ne kadar yaralı olduğumuzu o an anladım. Benim ailem ikimizin celladıydı. Hiçbir kelime, hiçbir şarkı, hiçbir şiir acımızı açıklayacak kadar güçlü değildi.

Fakat hayat, bazen de aşka gösterilen sabrın sonunda mutluluğu bahşedebilirdi. İçim acısa da büyük bir can acısının altından kalkmıştım. Dünyanın yükünü omuzlarında taşıyan Atlas gibi tek başıma değildim.

“Gidelim mi?” dedi Vaha kol saatine bakarak. “Akşama kalmayalım.” Kolunu kapının sövesine yaslayıp ellerini ceplerine sokarak bir ayağını öteki ayağının yanına attı. Ben mutfağa konulmuş yuvarlak masada ekmeğime çikolatamı sürüyordum. “Uçakla gitmek istemediğine emin misin?”

Benimkinin aksine onun gözleri şiş değildi ama kenarları hafif kızarıktı. Bu hali bile farklı bir hava katıyordu yüzüne. “Evet, seninle araba yolculuğu yapmayı seviyorum,” dedim gülümseyerek. Dudaklarımın kenarlarını kıvırırken sanki daha önce hiç gülümsememişim gibi zorlandım. Gece boyunca ağlamama lanet ettim çünkü kirpik diplerim feci sızlıyordu.

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin