5: "Beni Rahat Bırak"

143K 6.5K 2.6K
                                    

Küçük bir ricam var, naçizane. Eylül'ün giydiği kıyafetler konusunda yapılan yorumlar sıktı. Evet arkadaşlar siz olsanız farklı giyerdiniz, evet sizin tarzınız değil, evet sizin giysi seçimleriniz çok güzel, herkese hitap ediyor. Hayır o seçimler benim tarzım değil ama o farklı bir insan. Tüm karakterleri kendi zevkime göre giydirsem klonlama gibi durmaz mı? Başka bir konu olsa anlayacağım ama kıyafet yüzünden söyleyenler gerçekten çok irite edici. Karakterin giydiği kıyafet sizin için bir kurguda olmazsa olmaz yapı taşlarından biriyse okumayın ama lütfen çirkinleşmeyin. Gerçek hayatınızda da insanların kıyafetine o yorumları yapacak kadar zorba olmayın, olur mu? 💘 Anlayışınıza sığınıyorum.

Bölüm şarkısı; Feridun DÜZAĞAÇ, Beni Bırakma 

Bölüm 5: "Beni Rahat Bırak "

Bu acı... Çok tanıdık. Geçmişte kalan biri gibi aşinalık duygusu her bir zerremi ele geçiriyor. Peki bunun için bir ilaç var mıydı? Bedensel hastalıklarda verilen ilaçlar gibi. Ama antidepresanlar değil. Onlarla geçen senelerimin bana öğrettiği şey şuydu ki, antidepresanların tek işlevi uyutmaktı.

Acıyı tarif edebilir miydiniz? Fiziksel acıdan bahsetmiyorum çünkü ne derece şiddetli olursa olsun geçiciydi. Zihinsel acıdan bahsediyordum. Kafanızın etini yavaş yavaş kemiren, delirecekmişsiniz gibi hissettiren şeyden.

Kalp yorgunluğunun da sonu yoktu. Dindiremezdiniz. Sadece merdivenlere çıkın ve yorgunluğunuzun girdiği şekilleri zihninize kazıyarak manzaraya bakın. Çünkü ileride tarif etmeye ihtiyacınız olabilir. Eğer sonsuza kadar süreceğinden eminseniz ve gerçekten de tahmin ettiğiniz gibi uzun bir müddet sürmüşse, manevi olarak yaşam sizin için bitmiş sayılırdı. Anlatmak için kelimelere ve tarife ihtiyacınız olacaktı.

Anlayabiliyor musunuz? Hiç sanmıyorum çünkü dünya üzerinde hakiki acı denilen şeyi tattığını iddia eden trilyonlarca insan vardı. Hala da var. Ama çok azı bu pis meyveyi yemişti. Böyle diyince kalkıp savaşta kalmış insanlardan bahseden bazı kimseleri de tanıdım. Anlamadıkları tek şey, insanoğlu olduğumuzdu. Sanki bir tek savaş mağdurları mutsuz olabilirmiş gibi. Her zaman daha beterini yaşayana kadar en beteri şimdiki olurdu. Bu değiştirilemez kuraldı. Hatta acı çeken bir insana boş teselliler veren sahte bilgiç insanlar bile değiştiremezdi.

Her neyse, dediğim gibi. Yaşayan kime sorsanız ıstırap içinde kavrulduğunu ve en çok acıyı kendisinin çektiğini söylerdi.

Benim öyle bir iddiam yoktu. Kimse umurumda değildi, kıyaslama yapacak halde de değildim. Sadece yatağımın ortasında kıvrılmış halde günün tamamen ağarmasını bekliyordum. Normal bir insanın sık sık yaptığı bir eylemi yapar gibi bunu yapıyordum. Önceden de yapardım. Kısa bir molanın ardından uykusuz geçecek günlerimin fitili ateşlenmişti.

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen zaman bittiğinde yatağımdan kalktım. Giyindim, gözaltlarımı kapatmak ve yüzüme renk katmak için makyaj yaptım. İş yerinde herkesin gündelik kıyafetler giydiğini görmüştüm. Üstelik bununla ilgili bir kural da yoktu. Bunun rahatlığıyla kot eteğimin üzerine pembe salaş bir tişört giyip uçlarını da eteğimin içine sıkıştırdım. Fakat bunları büyük bir dalgınlıkla, neredeyse fark etmeden içgüdüsel olarak yapıyordum.

Aşağı indiğimde henüz kimse uyanmamıştı veya odalarından inmemişlerdi. Mutfağa ürkek bir adım atınca Raziye teyzenin bir şeyler hazırladığını gördüm. Ensemi kaşıdım. "Günaydın," dedim mırıltıdan ibaret sesimle. "Acaba kendime kahve yapabilir miyim?"

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin