17: "Uğursuz Gece"

110K 5.7K 2.9K
                                    

Bölüm 17: “Uğursuz Gece”

Her şey kusursuz gibi devam ederken, çok sürmeyeceğini biliyordum. Bunu kendime itiraf etmek bile canımı sıkmaya yetiyordu ama her zaman ileri odaklı düşünen biri olmuşumdur. Bir sonraki adımda ne olacak, bundan sonra ne olacak? Yani, gelecek sancısını çeken insanlardan biriydim. Akışına bırakmak benlik değildi. Zaten kontrolden çıkmış hayatımı bir kez daha yıkıma sürüklememek için bir sonraki perdenin sahnesinde ne oynanabileceğini düşünürdüm. Tahmin edersiniz ki, bu çok yorucu ve çoğu zamanda katlanılmaz bir durumdu. Kendime olan tahammülümü en aza indirgiyordu.

İşin ilginç yanı, hiçbir şey de tahmin ettiğim gibi olmuyordu. Hayatın her insana özel çizdiği belirli bir yol vardı ve bunu tahmin etmek imkansızdı. Mutluluktan göklere uçtuğunuz bir anda yere çakılabilirdiniz, intiharın eşiğindeyken biri sizi hayata döndürebilirdi. Biraz sonra ölebilirdiniz. Kahrolası geleceği düşünmek bu yüzden çok saçmaydı ama beyin de bazen kalp gibi laftan anlamıyordu.

Nazlı’nın gönderdiği topu karşılamak için yerimden zıpladım ve topu havaya attım. Atalay’ın attığı smaç, topu karşı takımın sahasının kumlarına gömdü. Mert neşeyle bağırdı: “Maç sayısı!”

Filenin karşısından, keyfi epey kaçmış Özgür’e sırıtarak baktım. İki elimle 3-0 işareti yaptım. Yüzü daha da düşünce kahkaha attım. Atalay bana bakınca gülüşüm yüzümde soldu. “Ağlamayın öyle,” dedi Mert özellikle Özgür’ün damarına basmak istercesine.

“Siktir git.” Özgür bana söyleyemediği küfrü ona söyledi. Az da olsa rahatlamış gözüküyordu.

“Ama haksızlık,” dedi Ece. “Atalay tek başına bile yeterliyken bir de yanında üç kişi var.”

Dilimi tutamadım. “Ciddi misin, sadece Atalay sayesinde mi?” İki saattir kurtardığım topları görmemiş miydi?

“Evet,” dedi Ece bana meydan okur gibi.

Gözümü kısarak ona baktım ve onun duymayacağı şekilde homurdandım. “Şeytan diyor şu topu at, yüzünü dağıt.”

“Senin gibi cici bir kıza hiç yakışmıyor.” Dönüp Atalay’a baktım. Dudağının kenarı alay edercesine kıvrılmıştı.

“Sana ne,” dedim üstüne basa basa. Ece benim sinirimi o kadar bozmuştu ki çatacak birini arıyordum. Ama bu kişi Atalay olmayacağından, çenemi kapatıp önüme döndüm.

“Servisi atıyorum,” dedi Güneş bizi oyuna odaklamak için ikaz ederek.

Önüme döndüm ve Ece’ye baktım. Güneş, topu gönderdi. İlk karşılayan Ece oldu. Topu Kerim’e gönderdi, Kerim de Emre’nin bize göndermesi için havaya attı. Güneş bize gelen topa manşetle karşılık verdi. Fakat top istediğimiz gibi havalanmadı ve mecburen kimseye pas atmadan karşı takıma, Özgür’ gönderdim. Özgür topa pas vurdu ama atışı kötüydü. Nazlı ikinci vuruşa yetişmek için atıldı, hafifçe vurdu ama Nazlı kumların üzerine düşmekten fazlasını yapamadı. Fileye çarpan top kendi sahalarına düştü.

Kollarımı sevinçle kaldırıp zıpladım. Geri geri gittiğimi fark etmedim bile. Sırtım sert bir şeye çarptı. Atalay’ın göğsüne yapıştığımı anlamam birkaç saniyemi aldı. İleriye doğru bir adım atıp ona baktım. “Özür dilerim,” dedim utana sıkıla.

Kaşları havaya kalktı. “Benim için hiç sorun değil.” Bu sözünü kafamdan atmaya çalıştım ama uzun bir süre sırtımda onun gövdesi hala varmış gibi hissetmeye devam ettim.

Onu duymazlığa verip bana doğru ellerini açarak gelen Güneş’le el çakıştık. “Bari bir set sayısı alsaydınız,” dedi Atalay Emre’ye. Özgür’ü görmezden gelmesi şaşılacak bir şey değildi. Aynısını Özgür’de ona yapıyordu. Asıl sebebin ben olmadığını tabi ki biliyordum. Belki de şirkettir, diye düşündüm.

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin