22: "Umutsuz Bir Kaçış"

101K 5.4K 2.6K
                                    



Bölüm 22: "Umutsuz Bir Kaçış"

İnsan en çok kaçtığına yakalanıyordu. Bu doğruluk neredeyse genel geçer bir gerçeklik kazanmıştı. Örttüğünüz her kapı çalınır, yıktığınız her şey onarılır, yaktığınızı sandığınız anılar bir şekilde karşınıza çıkardı. Bunun en kısa özeti, hayatın bir ironi olmasıydı.

Bir uçurumun kenarından düşer gibi irkilerek uyandığınız olduysa bu hissi biliyorsunuz demekti. Kaçtığınız şeye aslında daha da yaklaşmış olduğunuzu görmek insanı irkiltiyordu. Kaçmamanız gerekiyordu. Söylemesi işte bu kadar basitti. Ama eyleme geçirilmesi en zor olan durumdu; umursamamak.

O gecenin ardından Atalay'ı görmemeye çalıştım. Beş gün boyunca hiç görmemiştim de. Eve bir kez uğramış, kapıyı kasten açmadığımı anlayınca bir daha da gelmemişti. Fakat bu beş gün benim için çok sancılıydı. Kafam sürekli Atalay'la meşguldü. Yaşadığımız o gece, benim öylesine huzurlu uyumam... Hepsi bir bir aklıma üşüşüyordu. Ve ben nefesim daralıncaya kadar o anları düşünüyordum. Bunun normal olmaması gerekiyordu. Karmakarışık olan hangi durum normal olurdu ki?

Atalay'dan uzak kaldığım süre boyunca Özgür'e yoğunlaşmaya çalışmıştım. Özgür işlerin yoğunluğu sebebiyle pek vakit ayıramamıştı. Dediğinde göre Atalay da dahil birçok kişi şirkette sabahlamışlardı çünkü şirket için çok önemli bir işin alınması an meselesiydi. Ona destek oldum, işler şimdilik tıkırında gidiyormuş, emeklerinin ekmeğini alıyorlarmış, öyle demişti beni buraya arabayla getirirken.

Şimdiyse akşam yemeği için evlerine gelmiştim. Ben sessizliğimi koruyordum ve çekilmez biri gibi durmamak için gülümseyerek, konuşanları dinlemeye çalışıyordum. Adnan amcayla Hakkı amca bacak bacak üzerine atmışlardı ama görünen oydu ki göbekleri yüzünden bunu yaparken zorlanıyorlardı.

Raziye teyze herkese kahve uzattıktan sonra Nazlı'ya, "Al kuzum, böğürtlen çayın," dedi havalı bir kupayı Nazlı'ya verirken. Özgür de yanımda oturuyor ve babasıyla amcasını dinliyordu.

"Selam gençler ve kendini genç hissedenler." Kerim kafasını yine kapı aralığından içeriye uzatmıştı. Normal haline göre oldukça şık görünüyordu. Hakkı amca anlattığı hikayeyi yarıda kesti, herkesin odağı Kerim'e kaydı.

Adnan amca, "Sen şöyle gel bir," dedi birazdan canına okuyacağını bildiren bir suratla. Kafasının üst kısmı hafiften kelleşmeye başlamıştı. Ama kumral renk saçı hala parlak görünüyordu.

Kerim de azar yiyeceğini anlamış olacak ki isteksizce, oflayarak içeriye girdi. Nazlı'nın yanındaki boş yere oturdu. Kerim ve Nazlı uzak çaprazımızda kalıyordu. Adnan ve Hakkı amca da bizim tam karşımızda, tekli iki kanepede oturuyorlardı. Tüm eşyaların rengi açık griydi ve bu renk, odaya ferah bir hava katmıştı. "Sen neden ders çalışmıyorsun?"

"Aman baba," dedi direkt itiraz çabalarına girişerek. "İki günlük dünya."

"Sana elim tersiyle bir çarparım, iki günlük dünyan yarım güne iner." Adnan amca elinin tersini gösterdi. Tam o sırada kapı çalındı. İstemsizce derin bir nefes verdim.

Hiç karşıma çıkmayacağını sanarak kaçmak zaten aptalcaydı. Kerim'le babasının arasında birkaç diyalog daha geçti ama benim aklım birazdan yanımıza gelecek olan Atalay'daydı.

Az sonra odaya girdiğinde kafamı çevirdim ve bakışlarımız birbirinde donup kaldı. Yanımda oturan Özgür'e de kısa bir bakış attı. Ama Atalay kendini toparladı ve odadakilere döndü. Özgür ve ben hariç herkes ona, "Hoş geldin," dedi. Kerim bu boşluktan faydalanarak ayağa kalkmaya çalıştı fakat Adnan amca geri oturttu.

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin