12: "Asansör"

119K 5.7K 2.1K
                                    


#teamAtalay buraya.

#teamÖzgür buraya.

Bölüm 12: "Asansör"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 12: "Asansör"

Depresif ruhlu insanlar daima ajitasyon yapardı. Sürekli, her gün, her gece. Dünyada acı çeken bir avuç insan varmış da, onlardan biri de kendiymiş gibi sanırdı. Küçük bir felaketin sebebini saçma konulara bağlar, sanki kaderin kapanına kısılmış gibi saçmalıklar uydururdu.

Kendilerine özgü sarsılmaz kanunlar belirler ve onun çizgisinden çıkmamaya özen gösterirlerdi. Bu kanunun başını ise ağlamak çekiyordu. Üzücü bir şey karşısında yapılması gereken ilk kural: ağlamak. Saçma.

Böyle insanların bir belirtisi de daima yavaş ritimli şarkılar dinlemeleridir. Genel geçer bir kural değildi ama bu kurala uyanların sayısı da yadsınamayacak kadar fazladır. Boğucu tablolardan hoşlanır, duygusal filmlerden, acıklı kitaplardan haz alırlar.

Depresif ruhlu insanlar kendilerini tedavi etmek için asla yeterli çabayı sarf etmez, bir noktadan sonra da pes ederdi. Belki de kendimden bu yüzden nefret ediyordum. Ne Vaha'ya güvendiğim için, ne de hiç geri dönmediği için değil. Depresif ruhlu bir bencil olduğum için.

Bana verilen dosyayı bilgisayara geçirmekle uğraşıyordum. Neyse ki haftanın son günüydü, hala bardaki gecenin yorgunluğunu yaşıyordum. Kupamı aldım ve kahvemden büyük bir yudum içtim. Elimi çeneme dayadım ve sağ tarafımdaki boydan boya olan pencereden dışarıya baktım. Aşağıda vızır vızır arabalar geçiyordu. Herkes bir hayat telaşesi içindeydi.

"Kolay gelsin." Yüksek ve beni korkutmaya odaklı ses yerimden sıçramama sebep oldu.

"Senin burada ne işin var?" dedim birkaç saniye sakinleşmeyi bekledikten sonra. Geniş bir salonda çalışıyordum ve etrafta benim gibi birçok insan vardı. Çoğunluğumuzun kadın olduğu göz önüne alındığında, birçok kafanın Atalay'a dönük olmasına şaşırmamak gerekti.

Masamın üzerine kalçasını koyup kupamdaki kahveyi içti. "Telefondaki iti bulmak için geldim. Yayınevinin müdürüyle konuştum."

Kahvemi içmesini göz ardı ederek, "Ee," dedim. "Bir şey çıktı mı?"

Sanki cevap belliymiş de ben çok bilinen bir bilgiyi bilmiyormuşum gibi suratıma baktı. "Sence? Tabi ki çıktı. Bağlantı noktasını bulabilmem için izin verdiler. İyi hackerlarım sayesinde sinyalin nereden gelmiş olabileceğini bulacağım."

"Bu mümkün mü?" dediğimde tek kaşını kaldırarak suratıma baktı ve kupayı masama bıraktı. "Yani sinyali bulmamız için o esnada konuşmamız gerekmiyor mu?"

"Hayır," dedi kelimeyi uzatarak. Pencereden dışarıya kısa bir bakış attı. Sandalyemde geriye doğru yaslandım. "Kayıtlı sinyal diye bir şey var."

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin