36: "Kırık Dökük Ev, Hatıralar"

104K 5.4K 1.8K
                                    

Keyifli okumalar. ❤️

36. Bölüm: "Kırık Dökük Ev, Hatıralar"

Dört sene boyunca, her ne kadar Atalay'ı unutmaya çalışsam da, gece çöktüğünde düşlemeye dahi cesaret edemediğim hayaller gözümün önüne gelirdi. Kafamdan atmaya çalışmak boş bir uğraş olarak kalırdı.

Atalay'ı, beni ve bebeğimizi hayal ederdim. Ve hayal ederken öylesine ürkerdim ki kalbimin atışları zayıflardı. Tüm bunlar olmasaydı üçümüz nasıl bir aile olurduk diye sormaktan kendimi alamıyordum. Bilirsiniz, insanın yarası neyden kaçıyorsa odur. Ve her nereye kaçarsanız kaçın, o sizi buluyordu.

Ve Atalay beni bulmuştu. İşin garip yani tıpkı düşlerimdeki gibi güzel bakıyordu.

Elini yatağa koyarak ağırlığını vermiş, bana alayla bakan Atalay'a öfkeyle bakıyordum. "Biraz daha uyusam ne olurdu sanki?" Böyle bir uyku çekmek benim için bir lükstü ve Atalay bunu bozmuştu.

"On saattir uyuyorsun Eylül," dedi kaşlarını kaldırarak. Pencereden giren ışık saçlarını, kirpiklerini ve kirli sakallarını daha açık tona boyamıştı. Çıplak gövdesi parlıyordu. Hiç uykudan uyanmış gibi gözükmüyordu. Ama benim gözlerimin şiş olduğuna emindim.

Benden ses çıkmayınca lacivert çarşafı üzerimden aniden çekti ve ben iç çamaşırlarımla kalakaldım. Allah aşkına, dün o cesareti kendimde nasıl bulmuştum veya sabah olunca neden utanıyordum? İkisinden birisi saçmalıktı.

"Atalay," diye çemkirerek sırtımı yataktan refleksle ayırdım ve çarşafa doğru uzandım. Ne arada becerdi bilmiyordum ama birden kendimi ayakta, özür dilerim, Atalay'ın kucağında buldum. Çıplak vücudum onunkine değdiğinde içim gıdıklandı. Kollarımı boynuna istemsizce doladım. Dikkatle yüzüme bakarak beni bir yere taşıdığında bakışlarımı kaçırmamak için direndim. "Ne yapıyorsun sen?"

"Banyo yapmalıyız, Eylül," dedi göz devirerek. Gözlerim yerinden oynadı, çırpındım ama beni tutan kolları fazla güçlüydü.

"Saçmalama ya," dedim bacaklarımı çırparken. Hafifçe eğildiğinde kapının açılma sesini duydum. Koridora çıktık, neyse ki koridor güneş ışığını hiç görmediği için karanlıktı. Fakat bu çok da bir şey değiştirmezdi.

"Ne demek saçmalama? Banyo yapmadan mı güne başlayacaksın? İğrençsin," dedi daha çok dalga geçerek.

Senin gibi sabahları cenabet kalkmıyorum, Atalay...

"Her sabah ihtiyaç duymuyorum." Salona geldiğimizde karanlıktan kurtulmuştuk. Beni hiç zorlanmadan taşıyabilmesinin acayip bir tarafı yoktu.

Gözleri çakmak çakmak halde bana baktı, dudakları ağır ağır kıvrıldı. İnci gibi sıralanmış dişlerini görünce yutkunma isteği duydum. "Dudaklarımı gözetlemene gerek yok. Onlar senin, istediğin zaman öpebilirsin."

Uzun kirpiklerine baktım. "Kalsın," diye mırıldandığımda başka bir yatak odasına geçmiştik. Kafamı çevirip odaya baktım.

"Dün gece hiç öyle söylemiyordun ama," dediğinde bakışlarımı petrol mavisi, saten yatak örtüsünün örtüldüğü yataktan alıp ona döndüm.

"Atalay seninle banyo falan yapmayacağım," dedim kesin bir tavırla. Beni zerre kadar takmaması sinirlerimi bozuyordu. Yüzü yakından çok daha güzeldi.

Zorlanmadan tekrar eğilip bir kapıyı açtı, yüzünde laf dinlemeyen bir çocuğa ait izler vardı. Saçları birbirine karışmıştı ama bu haliyle bile sanki biri, model vermek için bu şekle sokmuştu. Dizini kırıp popomu dizine yasladı ve boşta kalan eliyle duşakabini açtı. "Boşa uğraşma Atalay," dedim artık ufaktan korkmaya başlayarak.

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin