31: "Hediye"

93.4K 5.2K 2.2K
                                    

31. Bölüm: “Hediye”

O gece sabaha kadar kesik kesik uyuyabildim. Rüyalarımda hep tanımadığım, yüzü olmayan telefondaki adamla karşılaştım. Korkutucu görünüyordu, hatta muhtemelen gerçek halinden bile  daha korkutucuydu.

Ara sıra evin içinden sesler geliyormuş gibi hissettim ve Atalay’ın evimde kalma teklifini reddettiğim için kendime lanetler yağdırdım.

Hayır yani aptal Eylül. İçeride uyusa ne olurdu ki sanki?

Korkum öylesin büyüktü ki biber gazının yanı sıra mutfaktan bir bıçak da almış, yorganın altından etrafa bakınıp durmuştum. Bazen seslere odaklanabilmek için nefes bile alamıyordum. Özellikle buzdolabının çıkardığı ani sesler bir hırsıza veya katile ait gibi gelmişti.

Sabahı ettiğime şükürler yağdırdım. Bazen sanki zaman olduğundan, normal herhangi bir gündekinden daha yavaş ilerliyordu. Ki aksini kim kanıtlayabilirdi? Zaman algısı işte buydu. Size söylenen yirmi dört saatlik, bir günün bin dört yüz kırk dakikalık olduğu gibi matematiksel hesaplar bir saçmalıktan ibaretti çünkü ben hayatımda en çok bundan emin olmuştum: Bazı günler, geçen koskoca günlerin uzunluğuna denk olabiliyordu. Aksi ispatlanamazdı çünkü zaman en soyut ve soğuk kavramdı

Mutfakta kahvaltı yaparken telefonum çaldı. Güneş’in ismini ekranda görünce çok şaşırdım çünkü numaramı alalı epey olmasına rağmen beni ilk kez arıyordu. Sesimi düzeltmek için öksürdükten sonra telefonu açtım. “Efendim?”

Etraftaki gürültü ve gürültüyü bastırmak için bağırarak konuşan Güneş’in sesi kulağımı çınlattı, telefonu uzaklaştırmak zorunda kaldım. “Eylül,” diye ismimi gereksiz yere uzatarak söylediğini duyduğumda telefonu kulağıma geri götürdüm. “Ne haber?”

“İyiyim, sen nasılsın?”

“Anlamadım,” diye bağırdı Güneş, sanki duyamayan kişi o değil de bendim. İyi olduğumu, onun nasıl dolduğunu ikinci kez tekrarladım. “Biz de dışarıdayız bizimkilerle. Bugün Atalay’ın doğum günü. Nazlı mekanı tuttu, organize ettiriyor. Biz de hediye bakıyoruz. Sen de geleceksin değil mi? Lütfen gel, zaten Özgür’ü zar zor ikna ettik. İşi mi varmış ne.”

“Atalay’ın doğum günü mü?” Güneş bir şey söyledi fakat ben o esnada tarihin ne olduğunu düşünüyordum.

Tabi ya. 25 Temmuz Atalay’ın doğum günüydü.

“Geliyor musun?” dedi ve Mert olduğunu tahmin ettiğim birine cevap verdi.

Gitmeli miydim? Düşünecek çok vaktin yok, Eylül. Karar ver.

“Duyamadım seni, kusura bakma. Açelya kravat alalım diyor, iyi fikir bence,” dedi ve dönüp muhtemelen Açelya’ya, “Sen seç hadi,” dedi cilveli bir tonda.

Açelya Atalay’a hediye mi seçiyordu? Umarım kaybeder de hediyeyi veremezdi.

“Geliyorum,” dedim nedense sertçe. Sonra hızlıca kendimi toparladım. “Ama ben bir şey almadım. Siz bana mekanın adresini atın, ben sonra katılırım size.”

“Olur ama olur da Atalay’la karşılaşırsan sakın çaktırma. Akşama doğru Açelya onu çağıracak sürpriz için.” Ya sabır. “Gerçi Atalay’ı nerede göreceksin,” derken daha çok kendi kendine konuştu. “O zaman görüşürüz.”

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin