14: "Gecenin Pençesi"

125K 5.6K 1.7K
                                    

Bölüm 14: "Gecenin Pençesi"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 14: "Gecenin Pençesi"

Asansörde kaldığımız son dakikaları farklı köşelerde geçirdik. Ben tam onun karşısındaki duvara geçmiş ve sırtımı asansörün duvarına yaslamıştım. Atalay'ın şoförüne attığı mesaj, hattın çektiği kısa bir saniye içinde yerine ulaşmış, şoför arızayı düzeltmek için iki teknisyenle birlikte gelip bizi mahsur kaldığımız yerden kurtarmıştı.

Atalay'ın söyledikleri kulaklarımda bir bir çınlıyor, beni o ana geri gömüyordu. "Birbirimizden uzak kalmak en iyisi."

"Haklısın, birbirimizi tanımıyormuş gibi yapmaya devam etmeliyiz."

Gerçekten de asansörden çıkıp Atalay'ın odasına doğru ilerlerken sözümüze anında sadık kaldığımızı görmek beni şaşırtmıştı. Mantığım için bu mutluluk verici olsa da, kalbimin üzerine kara bulutlar çökmüş gibi hissediyordum. Karanlık bir mahzene tıkılmış ve anahtarı kaybetmiştim. Sanki bir tek o beni kurtarabilirmiş gibi...

Atalay oldukça loş ışığı açtı ve ceketini büyük masanın bir kenarına attı, vakit kaybetmeden bilgisayarını açtı. Ben de o sırada, masanın diğer tarafındaki deri koltuklardan birine oturmuş, yüzümü sıvazlıyordum. Çok geçmemişti ki, "Gel, bak," dedi çatık kaşlarla bilgisayar ekranına eğilerek bakmaya devam ederken. Kollarını masaya dayamış, ayakta duruyordu.

Pratik bir hareketle yerimden kalktım ve masanın etrafından dolanıp Atalay'ın yanına gittim. Ben de onun gibi eğildim, saçlarım iki yanımdan önüme doğru düştü. Onları geri itekleyip ekrandaki eve ve çevreye bakmaya devam ettim. "İstanbul'da bir yermiş," dedi Atalay doğrulurken. Ofladı ve çenesini sıvazladı.

Bakışlarımı ondan çekip dudak büzerek, "Tanıdık gelmiyor," diye mırıldandım. Bir yandan da aklımın bir köşesinde bu görüntüye benzer bir anı var mı diye düşünmeye çalıştım ama yoktu. Bu ev hiçbir şey ifade etmiyordu.

"O zaman numarayı aramaktan başka çaremiz yok." Sesi arkamdan geliyordu. Varlığını yaydığı yoğun sıcaklığından bile anlamak mümkündü.

Gerildim ve sakinleşebilmek için derin bir nefes verdim. "Tamam, bir an önce yapalım şu işi. Eve gitmek istiyorum."

"Senden pek de bir farkım yok. Oda çok boğucu geliyor, özellikle de odada sen olunca." Sesi sabırsız ve bıkkındı. Arkamı hafifçe dönüp kaşlarımı çattım. Gözlerinin koyu tonu insana kendini çıplak hissettiriyordu. Sanki yalnızca yüzüme değil, ruhumun köşelerindeki gizli saklı noktaları da görüyordu.

"Ah, öyle mi? Kalp kalbe karşı sözü ne kadar da doğruymuş." Cümlesinin bıraktığı o acımtırak hava beni sardı.

"Güzel," dedi cebinden telefonu çıkarırken. "Aksi çok yorucu olurdu." Sesi bıçak gibi keskin ve yaralayıcı geldi. Ben tam ağzımı açmış cevabını verecekken konuştu. "Bak," dedi olağanüstü bir ciddiyetle. "Burada oturup laf dalaşına girmek için seni çağırmadım. İkimizin de iyiliği için şu önemli sorunu çözmemiz gerekiyor."

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin