3: "Sarsıntı"

144K 6.9K 2.7K
                                    

Bölüm 3: "Sarsıntı"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 3: "Sarsıntı"

Herkesin yapmak zorunda olduğu şeyler vardır. Uyanmak, yemek yemek, sınava girmek, verdiği sözü tutmak. Tekrar ve tekrar. Bitmek bilmeyen kahrolası döngü. Benimkisi de artık bu muydu?

Saklanmak? Duygularını gizlemeye çalışmak? Belki korkaklık göstergesidir, belki de gücün bir simgesi. Elimden gelen hiçbir şey yoktu. Tek yapmam gereken görmezden gelmekti. Fakat iki kelimelik bir durumu eyleme geçirmek neden böylesine zordu?

Toparlan çünkü bunu herkes yapabilir.

Ama karşımda duran adama bakınca bedenime yüklenen tüm gücüm emiliyor gibi hissediyordum. Koşmak, dalağım şişene kadar koşmak istiyordum. Yada önümden buharlı bir tren geçerken boğazım patlayana kadar bağırmak. Ardıma baktığımda veya sustuğumda ise onu görmemek. Lanet olası kabuslar neredeydi şimdi? Neden onlardan biri değildi bu manzara?

"Burada ne işin var?" Yüzüne bakakaldım. Cümleleri birkaç perde arkadan geliyormuş gibi geç algıladım. Asıl onun burada ne işinin olduğunu sormak anlamsız olurdu. Beş sene sonra bir yalanını daha duymuştum. Bana son söylediği sözleri duyduğum zamanki gibi başımdan kaynar sular döküldü. Oda birden ısınmaya başladı.

Vaha'nın gerçek adı Atalay'dı. Bunun beni kırması çok ama çok... Saçmaydı. Çünkü bana yaptığı en hafif şey, isminin bile yalan olmasıydı.

"Burada ne işin var?" diye tekrarladı sorusunu. Çatık kaşlarla bana bakıyordu, yüz ifadesinden anladığım kadarıyla o da tıpkı benim gibi şaşkın ve dehşete düşmüştü.

"Özgür'ün yanına geldim." Sancı içerisinde geçen son yıllarımın bana kazandırdığı en güzel taraf, duygularımı elimden geldiğince saklayabilme yeteneğimdi. Şaşkınlığımı değil tabi, şaşırmak bir refleksti. Bunu saklayabildiğini söyleyen insanların yalancı olduğunu söylemekten başka çarem yoktu.

"Özgür mü?" dedi afallayarak. Bakışlarını yüzümden kaçırıyordu ama ben gözlerimi ona dikmiştim. Pek değişmemişti, özellikle de bakışları. Sadece kirli sakalları ve takım elbisenin verdiği bir olgunluk vardı.

"Evet, Özgür," diye onayladım güçlü çıkan sesimle. Tek sorun birazcık yüksek sesle konuşuyor olmamdı. Bu da adrenalinin sebep olduğu bir durumdu. "Nerede o?"

Kaçırdığı gözlerini bu kez gözlerime dikti. "Ne bu, şaka falan mı?"

"Şaka yapacağım son insan bile değilsin." Sesim tiksindirici bir şeyi telaffuz etmişim gibi çıktı.

"Yerimi mi öğrendin, gerçek ismimden mi buldun şirketi?" Parmaklarını koyu renk saçlarının arasına daldırdı.

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin