33: "Yüzleşme"

101K 5.3K 2.3K
                                    

33. Bölüm: “Yüzleşme”

Kaygı ve adrenalin aynı anda vücudunuza pompalanırsa bir an nefes alamazdınız. Kalbinizin hızı, daha önce hiç görmediğiniz kadar artar ve beyniniz tüm işlevini kaybederdi. Neye baktığınızı, duyduğunuz sesin kime ait olduğunu idrak edemezdiniz ve kulaklarınız birazdan alev alacakmış gibi yanmaya başlar, uyuşurdu. Galiba yok etmesi en güç olan şey kaygıydı çünkü etrafınızda dönenleri algılamanızı geciktiriyordu.

Atalay’la aynı anda kapıya baktığımızda yeni yeni idrak edebiliyordum. “Ne yapıyorsun?” diye Atalay öfkeyle bağırdığında tamamen kendime geldim. Boynundaki damarlar kabarmış, kaşları şiddetle çatılmıştı.

“Asıl siz ne yapıyorsunuz?” Nazlı’nın bakışlarındaki dehşet beni küçük düşürdü. Az önce olanları, benim ailesindeki konumumu… “Abi,” dedi ama cümlesinin devamını getiremedi. Hırçın bir nefesi bırakırken kapıyı arkasından örtüp birkaç adım yaklaştı bize. “Siz ne yapıyorsunuz?” diye tekrarladı sanki diyeceği tek söz buydu, diğer tüm kelimeler lügatten silinmişti.

Her ne kadar Atalay öfkeli görünse de benim gibi onun da diyecek bir sözü yoktu. Cevap açık ve netti. Nazlı’nın yüzünden şaşkınlık ve dehşet silinirken yerini öfke aldı. “Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Herkes içeride, benden başkası gelip sizi görebilirdi.” İkimizin arasında mekik dokuyan bakışları Atalay’ınkinde sabitleşti. “Abi sen kafayı mı yedin?” Bizden cevap gelmeyince histerik bir kahkaha attı. “Sizin kadar bencil ve rezil bir kişi daha görmedim.”

“Sözlerine dikkat et, Nazlı,”dedi Atalay dişlerinin arasından. “Bencil olan biri varsa ikimiz değil, sizsiniz.” Bakışları dümdüzdü ve kıpırdamıyordu ama kaslarının gerginleştiğini görebiliyordum. “Tek isteğiniz ikimizi de sevmediğimiz insanlarla birlikte olmaya zorlamak. Kendinizin mutluluğu için.” Sanki diyecekleri yeni aklına gelmiş gibi açılan bir sesle konuşuyordu. “Neden bazı şeyleri kabullenmeyi denemiyorsunuz?” dedi ve bana da baktı. “İkiniz de? İnkar ederek yaşamaktan başka bir şey bilmiyorsunuz.”

“Neyi kabulleneyim mesela? İkinizin sonsuz aşkı için ailemizin parçalanmasını mı?” dedi ‘sonsuz’ kelimesini alayla söyleyip. “Buna hakkınız yok. Sizin kavuşmanız demek birçok insanın kurban edilmesi demek.”

“Kabullenemeyen, kurban olmayı kendi seçmiştir zaten. Acıyacağımı mı zannediyorsun? Umurumda değil, hepinizin istediği olsun diye kendimi feda edemem. Artık değil,” dedi nefretle.

“Vazgeçmeyeceksiniz yani?” Nazlı kaşlarını kaldırarak, bir çırpıda konuştu. Önüne düşen saçlarını düzeltmek planlarının arasında yok gibiydi. Sabit pozisyonunu bozarak bize daha da yaklaştı ama abisiyle olan mesafesi, bana olan mesafesinden fazlaydı.

Kardeşinin yüzünü görmek için döndü. Benim konuşmama fırsat vermeden, “Asla,”dedi.

“Anladım,” dedi Nazlı kafasını usulca sallarken. Bakışları beni bulduğunda kininin tadını aldım. “Özgür’ü kırdığın gün, işte o gün sesin canına okuyacağım.” Kaşlarımı çatmaktan başka bir şey yapamadım çünkü Atalay konuşmaya başladı.

“Haddini aşıyorsun, kardeşim. Benim varlığımı göz ardı ediyorsun.” Nazlı da ben de ona bakmadık, sanki bakışlarını ilk kaçıran bu aptal kavgada yenilecekti.

“İki erkeği idare etmek de büyük başarı. Hele abim gibi bir adamı,” dedi ve gözlerini açarak alkışladı. Ne diyeceğimi bilemedim. Belki Atalay olmasa daha rahat düşünebilirdim fakat şimdi, o buradayken Nazlı’nın cümleleri daha keskin geliyordu kulağıma. 

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin