Atalay konuyu geçiştirmek için, "Öylesine söyledim," dedi ve Melis'le birlikte mutfağa doğru ilerleyince ben de peşlerinden gittim. Her şey yerli yerindeydi. Atalay önce masanın üzerindeki dağınıklığına, sonra da kafasını çevirerek arkasındaki tezgahta duran pastaya baktı. Tereddüt etmeden arkasını döndü ve pastanın üzerindeki sosa işaret parmağını batırdı. Dibime sokulduğunda kaşlarımı çattım ama yaptığı hareket karşısında gözlerim kocaman açıldı. Gözlerimin içine bakıp parmağını yaladı. "Güzel," dedi kısık sesle. "Baksana, ben minik kuşumu özledim." Ses tonu... Erotikti. Yutkunarak kendimi toparladım ve göğsüne avuçlarımı koyup ittim.

Kıkırdadı ve pastaya döndü. "Nasıl yaptın bunu?" dedi sanki az önceki hareketi yapan o değilmiş gibi.

"Sütün içine sosu döküp karıştırıyorsun." Kollarımı göğsümde birleştirdim ve beni sinir etmek için yapacağı eleştirileri bekledim.

"Bugünlük dilimden kurtuldun," dedi pastanın tabağını tek eliyle kaldırırken. Masaya doğru gidip oturdu. "Üç çatal ve tabak getirir misin?"

"Emriniz olur, şehzade hazretleri," dedim göz devirerek. Ama o beni hiç umursamadan pastaya iştahla bakmaya devam etti. Sonra onun için yaptığım çerçeveyi eline alıp dikkatle inceledi. "Bak işte bu kusursuz. İtiraf edeyim, aldığım en güzel hediye." Söylediklerinde oldukça samimiydi. Kocaman gülümsememi bozmakta gecikmedi. "Pasta yaparak öldürmek istemeseydin daha güzel olacaktı ama neyse."

Acaba tam şu anda saçlarını karıştırsam kızar mıydı? Şüphesiz.

Üç tabak ve üç çatal ve bıçakla Atalay'ın karşısına oturdum ve pastadan birer dilim koydum. Pastadan bir parça alıp ağzına götürdü ve bir gurme edasıyla yavaşça çiğnedi. "Ee," dedim beklentiyle.

"Şaşırtıcı derecede güzel." Melis'e döndü. "Yiyebilirsin, midem iyi durumda." Bir yerden sinirime dokunacaktı illa ki çünkü o Atalay'dı. Tek hobisi beni çıldırtmaktı.

Pastanın üzerine koyduğum bir çileği aldım ve ona doğru fırlattım. Saçına çarpan çilek, koyu, parlak renk saçında çikolata lekesi bırakıp yere düştü. Gözlerini yavaşça kapayıp açtı. Çatalındaki pastayı bana doğru fırlattığında isabet edeceği yeri doğru hesaplayamayınca ellerimin kapatamadığı yanağımın sağ tarafına yapıştı. "Atalay ya," diye çığlık attım elimle yanağımdaki pastaya vurarak yere düşürdükten sonra.

"Saçıma atmamış olsaydın umursamazdım," dedi hiçbir şey olmamış gibi ağzına bir parça atarak. "Hiç mızıldanma, hak ettin. Ayrıca Atalay değil, Vaha." O sırada Melis tatlı bir kahkaha attı. İki işbirlikçiye karşı tek başımaydım.

"Sen de hak ettin," dedim öfkeyle. "Dalga geçiyorsun hep."

Omuz silkti. "Hoşuma gidiyor," dedi umursamaz bir tavırla. "Öyle kızgın bakma, daha bir gün önce hasta bir adamdım." Sesinde yapmacık bir acındırma vardı.

Yüzümü buruşturdum ve dik dik suratına baktım. Tabağına yeni bir dilim aldığında durdurmaya çalıştım. "Akşam yemeğe gideceğiz, bir dilim daha yersen yemek yiyemezsin."

"Ne kadar mükemmel olmasa da senin pastanı dünyanın en lezzetli yemeğine değişmem," dedi ağzındakini yutup. Saçındaki sos için henüz bir çözüm bulmamış gibiydi.

"Buram buram aslan burcu kokuyorsun, bay kendini beğenmiş."

"Niye," dedi meydan okuyan bir gülümsemeyle. "Beğenmeyecek gibi de değilim hani." Göz kırptığında yutkunmak istedim.

VERA İLE VAHA  Where stories live. Discover now