42. Bölüm: "Kalpteki Avare Kelebekler."

En başından başla
                                    

"Ben ateşten korkarım," dedim, eğilip dudaklarımı sıcak alnıyla kavuştururken. "Ama bugün anladım ki, sana bir şey olmasın diye tüm dünyayı ateşe verebilirim."

Kızma bana Tanrı'm. Sen açtın bu kalbimin kilidini.

Dudaklarım nemli teniyle temas ettiğinde ürperdim ve göz altlarına düşmüş kirpiklerinin gölgelerine baktım. "Bazen duygularımı yeterince ifade edemediğimi hissediyorum," dedim, dudaklarımı yavaşça çektim. "Belki seni sevdiğimi daha sık söylesem seni her an terk edeceğime dair şüphelerin silinir. Mesela senin beni asla bırakmayacağını tüm kalbimle hissediyorum ama belli ki ben sana bunu hissettirememişim."

Başımı yüzünden kaldırdım ve sol elimdeki selpakla yanaklarındaki teri sildim. Hâlâ serum takılıydı, monitör çalışıyordu ama onu uyandıracak bir ses gelmiyordu. Daha iyi görünüyordu ama onun her an bayılacakmış gibi duran hali ne yapsam da çekip gözümün önünden gitmiyordu. Aşkla yüzünü izlerken fısıldayarak içimden geçenleri söylemeye devam ettim. "Sana kusursuz olmadığımı defalarca söyledim ama sen gerçek bir melek olduğuma çok fazla inandın. Bak, ben de kötü şeylerin sebebi olabiliyorum."

Derin bir iç çekip elimi yüzünden ayırdım. "Çok aşığım sana, n'olur inan seni terk etmeyeceğime. Kavga edip tartışabiliriz, herkes tartışır ama neden sürekli sana sırt çevirecekmişim gibi davranıyorsun kendine? Deli olmam lazım seni bırakmak için, delirmem lazım."

İnsanı da delirtse delirtse senin güzelliğin delirtir.

"Neden alırsın o kadar ilacı, neden..." damarına giren iğneye bir saniyeden fazla bakamadım. "Bak, iğnelerden yine nefret ettim! Ya beni bıraktıktan sonra, tek başına yola devam ederken kendini kaybetseydin, yanında ben de olmayacaktım... Kesin acile de çekmezdin arabayı, kıvranırdın. Başına daha ciddi bir şey gelseydi, ölürdüm vallahi ben!"

"Seni bıraktıktan sonra kapının önünden ayrılamazdım," diyen sesini duyduğumda, o kadar hazırlıksız yakalandım ki dirseğimi yastıktan çekip dudaklarına baktım. Gözleri hâlâ kapalıydı, dudakları aralıklıydı ama sanki uyumaya devam ediyor gibiydi. Sesinin hayal mi gerçek mi olduğunu anlamayarak yüzünü okşadım. "Ben kesin delirdim, bir de kafamın içinde sesini duyuyorum!"

Eliyle bacağımı sıktığını belli belirsiz hissettim.

Sanırım sesimi duyuyor, yapabildiğince tepki veriyordu. Canım benim, ilacın epey etkisinde olmalıydı. Madem sesimi duyuyordu, ona daha güzel şeyler söylemek istedim. "Ben seni sadece danstan değil, dünyadaki her şeyden ve herkesten daha çok seviyorum. Duymayı istediğin bunlarsa tabi söylerim ama kırgınken söyleyemedim. Belki rüyada zannediyorsundur şu an kendini, duyduklarına inanmıyorsundur ama... Benim kalbim Hazer diye çarpar, Han diye titrer, anla artık."

İkna olması için uyanıkken de söylemeliydim bunları, belki o zaman benim için hiçbir şeyle kıyaslanmayacak kadar değerli olduğunu öğrenirdi. Başımı önüme eğdim ve çıplak dizimde duran eline gülümseyip elimi o elinin üzerine koydum. "Her durumda fırsatçısın yalnız," diyerek kıkırdadım alçak bir sesle.

"Mila..."

Aceleyle başımı kaldırdım ama ne acı ki gözleri hâlâ kapalıydı, yalnızca sayıklıyordu. Dudakları, uyanık olmasa da ne diyeceğini, kimse sesleneceğine biliyordu. Yakut'una, Mila'sına.

Dizimin üzerindeki elini okşayarak başımı yüzüne doğru eğdim ve saçlarım yüzünün kenarına dökülürken, sevgiyi gırtlağıma kadar hissedip yüzündeki çizgilere baktım. Dudakları aralıklıydı, nefeslerini ağzından ve burnundan usulca bırakıyordu. Yüzümü az daha eğdim ve an be an ona yaklaşıp dudaklarının bir santim gerisinde kaldım. Kendini rüyada sanıyorsa eğer, bu rüyayı onun için daha da güzelleştirmek isterdim. Mesafemizi tamamen sıfırladım ve nemli dudaklarımı tam dudağının kenarına bastırıp aşk öpücüğü verdim. Bu ufacık temas yüreğimi titretti ve gözlerim kapandı.

KİMSESİZLER MATEMİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin