"Vurmayacaktım, Eylül. Kendimi tutabilecek kadar insani tarafım var," dedi kendini direkt savunmaya geçerek.

Ayakta durmaya devam ettim. "El kalktıysa, geri düşmesi hiçbir şey ifade etmez. Mühim olan o elin kalkabilmesi." İçimden belli belirsiz bir ürperti geçti ve Özgür'ün açtığı boşluğu doldurdu. Benden nefret ederse onu anlardım, yargılasa bile anlardım ama şiddet? Bunun açıklaması da tavizi de olamazdı.

"Dinle," dedi sakalsız yüzünü sıvazlayarak. "Bak üzgünüm." Yerdeki bakışlarını bana çekti. "Beni bu konuda affetmeni beklemiyorum ve açıkçası birbirimizi affetmemiz pek de mümkün değil." Laf çarpmak için devam etti. "Karşılıklı."

"Güzel, ne duymak istiyorsun?" Kollarımı gövdemde birleştirdim. Aramızda titreşen gerginlik zamanı perçinleyerek büyüyordu. Konunun nereye evrileceğini bilmiyorduk, tedirginliğin baş sebebi de buydu.

"Neden bana Atalay'ın geçmişindeki o adam olduğunu söylemedin?" dedi kendinde aniden bir güven bulmuş gibi. Kelimeleri tuza yatırmaya çabalaması nahoş konuşmamıza pek de yardımcı olmuyordu fakat benim de ondan farkım yoktu.

"Ne deseydim? Kuzenin, şirketteki ortağın, birlikte büyüdüğün kişi o adam mı?" Histerik bir kahkaha attım. "Deseydim nelerin olacağını sende biliyorsun. Senin hırstan gözün dönecekti ve Atalay yapacağın şeylere karşı eli kolu bağlı kalmayacaktı. Bu da yetmiyor gibi aileleriniz birbirine girecekti."

Sustuğumda bir süre yüzüme baktı. Sakin bir tavırla, "Seni bu mu korkuttu yoksa sen kötü kişi olursun diye mi sustun?" diye sordu.

Başta ne diyeceğimi bilemedim. Kulaklarıma inanmak istemedim. "Sen ciddi olamazsın," diye mırıldandım. Yüzünü incelemeye devam ettim fakat istifini bozmadı. "Söylememin sebebi kendim değildim, Özgür. Ben hiçbir zaman kendimi öncelik yapmadım. Ama sen yaptın." Acıyla gülümsedim. "Dobra olmak istiyorsan olurum."

"Lütfen," dedi eliyle beni davet ediyormuşçasına.

"Söylemememin iki sebebi var. Birincisi sen benim düşünmek istediğim kadar iyi biri değildin. Evet, elinden geldiğince destek oldun. Yanımda durdun ama ben de sana aynı ölçüde destek oldum. Söz konusu kendin olunca hiçbir şey umrunda olmadı." Durdum. "Beni yanlış anlamanı istemem. Senden aksini hiçbir zaman beklemedim ama sen benim için her şeyi silip atıyormuş gibi davrandın. Alttan alta minnet duymamı istedin. Duydum ve hala daha duyuyorum. Sana söylemedim çünkü şimdiye kadar yok saydığım çok tehlikeli bir huyun vardı Özgür: sen hırsından her şeyi yapabilecek birisin. Fakat ben bunu göz ardı ettim ve seni kusursuz biri gibi gördüm."

Kafasını iki yana sallarken çenesi kasılmıştı. Duymak istemediği gerçekleri duyan her insanın takındığı o belirgin yüz ifadesi simasına oturmuştu. "İkincisi yaşamadığın bir şey hakkında konuşmak her zaman çok kolaydır. Oturduğun yerden boş konuşup ahkam kesen aptal insanların yaptığı bir şey. Ama bazı şeyleri dillendirmek çok zor, Özgür." Sonlara doğru sesim kısılınca toparlandım. "O yüzden bana ne yapmam gerektiğini anlatma. Anlatmadım çünkü anlatamadım."

Bakışlarını kaçırırken derin bir nefes verdi. "Benim aklım almıyor, yani bu nasıl mümkün olabilir ki? Atalay ve sen. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Şimdiye kadar nasıl saklayabildiniz?"

"İmkansız gibi gördüğün için fark edemedin." Özgür'e has bir şey değildi burnunun dibinde olanları görememek. "Başka ne duymak istiyorsun?" Aramızdaki elektrik şaşırtıcı derecede yabancıydı. Aradan geçen onca zaman, onunla olduğum onca zamanın hiçbir önemi kalmamış gibiydi. Odanın içine çöken karanlık hava dalgası beni içine çekip girdabına sürüklüyordu.

VERA İLE VAHA  Where stories live. Discover now