32: "Doğum Günü"

En başından başla
                                    

Ben tam onu çağırmadığımı söyleyecekken Atalay araya girdi. “Kim söyledi bunu?” diye sorarken meraklı gibi değil, öylesine bir soruymuş gibi sormuştu.

“Ne bileyim ben? Eylül numaramı söyleyip haber vermemi istemiş adamdan,” dediğinde Atalay’ın, “Gerzek de inanmış,” dediğini duydum fakat Özgür bunu duymamıştı.

“Numarası falan var mı?” diye sordum acelece.

“Hayır,” dedi Özgür sabırsızca sesini yükselterek. “Niye buna takıldınız şimdi?”

Kafamı iki yana sallayıp mırıldandım. “Hiç.” Gözlerimi yere indirdim ve bir şeyler düşünmeye çalıştım. “Özel numara mı aradı seni?” diye sordu Atalay. “Erkek miydi?” Benim tek isteğim bir yere oturabilmekti. Özgür’ü karşımda gördüğüm an beynimden vurulmuşa dönmüştüm ve dizlerim hala titriyordu.

“İki soruna da evet,” dedi Özgür gayet normalmiş gibi. “Belli ki adam numarasının yabancı birinde olmasını istemiyor. Bunu mu sorgulayacaktım? Burada ne işin var Atalay? Ve neden Eylül’ün çenesini tutuyordun?”

Özgür, hayır. Ciddi olamazsın… Ne demek ‘bunu mu sorgulayacaktım?’

“Dişlerini sıkıyordu, bende çenesini tutup sıkmamasını söyledim,” dediğinde Atalay’a dönüp gözlerimi kocaman açarak baktım.

Bu kadar dobra olmak zorunda değilsin, Atalay.

“Vay canına, bin kişinin arasına düşse kıskanmayacağın Eylül’ü bir tek benden mi kıskanır oldun?” Atalay’ın gülümsemesi beni tedirgin etti ve sonradan söyledikleriyle ne kadar haklı olduğumu kanıtladı. “Yoksa Eylül’ü elinden alırım diye mi korkuyorsun?”

“Atalay,” dedim ikaz ederek. “Şunu kes.”

Özgür hafifçe gülümsedi. “Bence cevabını Eylül verdi,” dediğinde Atalay bana döndü. Ona bakmaktan kaçındım. “Gidelim, Eylül.” Özgür’ün uzattığı koluna karşılık kafamı iki yana salladım ve yürümeye başladım. Özgür’le konuşmak şu an için öncelikli tercihim değildi. O adam her kimse Özgür’le iletişim kurmuştu. Ve bir şekilde ağzından laf almam gerekiyordu.

Aslında Özgür’den vazgeçmiştim, normal şartlarda telefondaki adamı umursamam gerekiyordu ama arada ikisinin ailesi vardı. Neler olabileceğini hayal dahi etmek istemiyordum.

Arkamda kalan Atalay’a her ne kadar dönüp bakmak istesem de bunu yapmadım. “Eylül, burada ne işiniz vardı?” Az önceki reddedişim Özgür’ü bozmuşa benziyordu.

“Alışveriş merkezinde denk geldik,” dedim mesafeli bir tavırla. Arabasının önüne geldiğimizde bize sırtı dönük halde denizi seyreden Atalay’a baktım, arabaya bindim. “Atalay’ın doğum gününün kutlanacağı yere mi gidiyoruz?” cevabını beklemedim çünkü aniden aklıma gelen şeyle arabanın kapısını açıp çıktım. Eğilip, “Aldığım kıyafet Atalay’ın arabasında kaldı,” dediğimde bana bakmadan başını önüne çevirdi. Sinirlendiğini anlasam da umursamadım.

Arkama döndüğümde Atalay’ın da iskeleden bu tarafa, yola doğru geldiğini gördüm. Ona yaklaştığımı fark ettiğinde yavaşladı ve bakışlarını bir saniye bile üzerimden çekmedi. Aramızda beş adımlık mesafe kalmışken durdum. Öylesine dikkatli bakıyordu ki bakışlarımı kaçırmak zorundaymışım gibi hissettim. “Elbisem arabanda kaldı,” dediğinde gülümsedi.

“Aklın bir karış havada, Eylül. Yoksa buna ben mi sebep oluyorum?” Onunla birlikte arabasına doğru gitmeye başladık.

“Kendine fazla güveniyorsun, tek gecelik kızlar egonu şişirmiş olmalı,” dedim ve hemen ekledim. “Ah, hayır. Belki de egonu kabartan kişi Açelya’dır.”

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin