Telefon kapandığında sıkıntı içerisinde olduğum yerde kalakaldım. Harika, bugün hem o adamla yüzleşecektim, ki gelirse, hem de Açelya’nın Atalay’a kur yapışını seyredecektim. Kim bilir Güneş ona nasıl akıl vermiştir. Elbisesinin altından jartiyer giydirmediyse ben de bir şey bilmiyordum.

Ona hediye almam gerekiyor muydu? Göstermelikte olsa almam gerekiyordu galiba. Birinin doğum gününe eli boş gidilmesi pek hoş olmazdı.

Ne alabilirdim ki?

Kolumdaki ince kemerli koyu kahverengi saatime baktım. Şimdi dışarıya çıkıp bir şeyler bakmazsam bir daha da bakamazdım. Saat üçe kadar vaktim vardı. Dolabıma baktığımda akşam için giyecek şık bir giysim olmadığı da aklıma geldi. Organizasyonu yapan kişi Nazlı’ysa ne kadar abartacağını şimdiden tahmin edebiliyordum.

Oflayarak bir kot şort ve salaş, içi hafifçe gösteren tozpembe bir tişört seçtim. Tişörtü şortun içine soktum. Saçlarımı tepemde sımsıkı atkuyruğu yapıp, tişörtümün rengiyle uyumlu bir parlatıcı ve rimel sürdüm. Beyaz renk, modası geçen Converse ayakkabıları da giyindikten sonra hazırdım.

Çantamı vestiyerden alıp evden hızlıca çıktım. Burası alışveriş merkezine birazcık uzak sayılırdı. Ki bu da uzun bir yolculuk demekti.

Bu arada, araba sürmeyi bilmeden araba almak isteyen pırıl pırıl zekalı insanlardan biriydim.

Asansöre binmek yerine beş kat indim ve dışarıya çıktım. Bugün hava bir yaz gününe göre kasvetliydi, bulutlar yükünü doldurmuş, ağır ağır üzerimize çöküyordu. Sitenin dışına çıktığımda siyah bir araba gördüm. Tam plakasına bakacaktım ki kapısı açıldı ve Atalay ağır bir hareketle içinden çıktı. Buradan bile uykusuz ve yorgun olduğu görünüyordu.

“Burada ne arıyorsun?” dedim vücudumun tamamını ona dönerken. Dünkü takım elbisesi üzerindeydi. Aynı şekilde, kollarını kıvırmış, üstten birkaç düğmesini açmıştı.

“Bir şey aramıyorum. Nereye gidiyorsun?” Sesi uykusuz ve bitkin geliyordu kulağa. Bana doğru birkaç adım daha attığında gözaltlarına çöken hafif morluğu gördüm.

Uyumadın mı sen?” Sonra dirsek kısımları kırışmış gömleğine, dağınık saçlarına baktım ve aklıma gelen şeyler ağzım hayretle aralandı. “Tüm gece burada mıydın?” dedim şaşkınlıkla.

Bana cevap vermek şöyle dursun, sorumu duymazlığa vermişti. “Nereye gidiyorsun?”

Derin bir nefes verirken bakışlarımı yüzünden koparıp göğsünde dolaştırdım. “Alışveriş merkezinde işim vardı.”

Eliyle arabasını işaret etti. “Gel ben bırakayım.” Görünüşü olmasaydı bile sesi bile bitkinliğinin en canlı kanıtı sayılırdı. Ağzımı açıp konuşmak üzereyken, “İtiraz etme işte,” dedi sabırsızca.

Biraz duraksadıktan sonra arabasına doğru gittim. O da hareketlendi ve ben yanındaki koltuğa otururken o da yerine geçti. Burnuma dolan buram buram kokusu nefesimi keserken aynı zamanda kalbimde tuhaf bir ağırlık hissettim. Tamam, şey… Kokusu biraz baştan çıkarıcıydı.

Arabayı sessizce çalıştırdı. “Özellikle istediğin bir yer var mı?”

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Bu hareketimi gördüğünden emin olsam da ek olarak, “Hayır,” deme ihtiyacı hissettim. Sessizlik rahatsız edecek kadar uzun sürünce, “Atalay,” diye mırıldandım.

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin