64.Bölüm - ''Ben varım, ben gitmem.''

131 7 3
                                    

Kang Hwan kapıyı çarparak içeri girdi. Kapı o kadar sert çarpmıştı ki, kırılacaktı nerdeyse. Sinirli bakışlarla etrafa göz attı. Ai Lin yoktu. Az sonra salona geçtiğinde Ai Lin, elinde telefonuyla yerde uyuyakalmıştı. Babası Ai Lin’in sırtına sert bir tekme attı. Ai Lin aniden uyanmıştı. 

‘’Hi! Baba! Üzgünüm, duymadım…’’ 

Kang Hwan, Ai Lin’e sert bir tokat atmıştı. 

‘’Sürekli uyuyorsun… Bir kere de eve geldiğimde yemek hazırlamış ol. Ben seni ne diye besliyorum burada?’’ 

Bir baba bu kadar acımasız olabilirdi… Üvey baba olsa bu kadar yapmazdı ya. Gerçi insan olan yapmazdı. Karşısında 20’li yaşlarında gencecik bir kız vardı. Ai Lin’in ağlamaktan gözünde yaş kalmamıştı artık. Kalbi titriyordu acıdan. Boğazı düğümleniyordu. İçine ağlıyordu artık.

‘’Neden yemek hazır değil?’’

‘’Hazırlarım.’’ 

‘’Gerek yok! Eve geldiğimde hazır olacaktı… Ama bıktım senden.’’

Ai Lin ağlamaya başlamıştı. Kang Hwan, Ai Lin’i dövmek için kolundan yakaladı. Ne olduysa o an oldu, masanın üzerinde duran meyve bıçağını eline almıştı. Bağırarak ağlıyordu. Kang Hwan’ın gözleri kocaman açılmıştı, aniden geri çekildi. 

‘’Ya ya… Ne yapıyorsun sen?’’

‘’Yaklaşma bana! Önce seni keserim sonra da kendimi!’’

‘’Ver lan şunu! Uğraştırma beni!’’

‘’Yaklaşma! Bıktım artık! Annemin ölümünden dolayı beni suçlayamazsın! O kanserden öldü, ben öldürmedim! Asıl senin yüzünden öldü! Yapmadık eziyet bırakmadın! Kaç gece sarhoş geldin eve! O seni hep camlarda beklerdi! Üzüntüden hastalandı. Sen yaptın… Suçu bana atamazsın.’’

‘’Ai Lin ver şunu yoksa daha kötü şeyler olacak.’’

‘’Daha ne olacak! Genç yaşımda bana yapmadığını bırakmadın, daha ne olacak! Yaşıtlarım gibi gezemiyorum, yaşayamıyorum! Daha ne yapabilirsin ki… Senden nefret ediyorum. Annemle birlikte babam da öldü benim. Annemden sonra birbirimize destek oluruz sandım… Ama sen her gün kendin gibi serseri ve alkolik arkadaşlarınla geziyorsun. Onu geçtim, bana eziyet ediyorsun. Ama birkaç saat sonra kurtulacağım.’’

‘’Ne? Ne diyorsun sen be?’’

‘’İlaç içtim. Yarım saat önce. 1 saate etkisini gösterse, yarım saatim var. Sonra uyuyacağım. Birkaç saate senden kurtulmuş olacağım.’’

Kang Hwan, Ai Lin’e o kadar sert vurmuştu ki, elindeki bıçak yere düşmüştü. Az sonra seslere gelen Gyuri, kapıyı yumruklamaya başladı.

‘’Ai Lin? Ne içtin?’’ 

Ai Lin burnunu çeke çeke babasına bakıyordu. 

‘’Cevap ver! Ne içtin dedim?’’

‘’Gyuri’nin bana verdiği antidepresanların hepsini! Son üç tane kaldı, üçünü de içtim! Beni hastaneye götürmeye çalışırsan tekme atarım, bağırırım.’’

‘’Lan! Lan sen… Tanrım! Lanet olsun! Geldi gene kapıya arkadaşın.’’

‘’Ai Lin! Aç kapıyı! Neler oluyor!’’

‘’Kapıdaki ***puyla hastaneye git.’’

‘’Hayır! Gitmeyeceğim! Kurtulacağım senden!’’

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now