55. Bölüm - Ses

125 8 0
                                    

Jung Min babasıyla kavga etmemek ve şirketin işlerini az çok yoluna koyabilmek için çalışmaya başlamıştı. Bir yığın dosya vardı. Kafasını da dağıtıyordu hani… Az sonra odaya takım elbiseli, 60’lı yaşlarda bir adam girmişti. Yanındaki görevlilere çıkın anlamında işaret etti. Jung Min’in babasıydı bu adam. Sesini çıkartmadan birkaç dakika Jung Min’i izledi. Jung Min o kadar dalmıştı ki, fark etmemişti onu. Dosyalarla boğuşuyordu. Az sonra babasının kalın sesi odayı doldurdu.

‘’Böyle araştırırsan benim ömrüm yetmez.’’ 

Jung Min kafasını kaldırdı. Bir süre babasına baktıktan sonra hiçbir şey demeden işine geri döndü. Babası sinirlenmişti.

‘’Hey! Sana diyorum. Yüzüme bakmayacak mısın?’’ 

Jung Min elindeki kağıtları ordan oraya yerleştirirken kafasını hiç kaldırmadan cevap verdi.

‘’Baktım ya. Ne istiyorsun daha? Beni aramak yerine şirketi arayıp bana emir vermişsin. Benim de cep telefonum var, annemle sana bunu anlatamıyorum herhalde…’’ 

‘’Sen! Ah Tanrım… Kalbime indireceksin sen benim ama ne zaman…’’

‘’İstediğini yapıyorum işte, bunu araştıracağım. İhalelerin çıkış nedenini öğreneceğim. Durmadan çalışacağım. Ve sen de bana laf söyleyemeyeceksin.’’ 

‘’Bu senin yüzünden oldu, dolayısıyla sen halledeceksin.’’

‘’O zaman sen niye geldin? İşi yapıp yapmadığımı kontrol etmek için mi? Doğru, 10 yaşında çocuğum ya ben… Ödevimi belki yapmam. Öğretmenime de şikayet edecek misin bari?’’ 

‘’Terbiyesizlik etme! Bazen kim olduğunu unutuyorsun.’’

Jung Min kağıtları yere fırlattı. Oldukça sinirliydi. 

‘’Doğru, kimim ki ben? Sen yokken şirketi idare eden, aileye para kazandıran biriyim değil mi? Sadece parayım ben değil mi? Oğlunum ben senin öz evladınım! Annem de sen de aynısınız… Gözünüz paradan başka bir şey görmüyor! Kaza geçirdiğimde beni değil, şirkete ne olacağını düşündünüz! Bu işi yine de araştıracağım ama sen istedin diye değil, bu şirketteki görevim olduğu için.’’

‘’Kendine gel Jung Min baban var karşında! Bu şekilde konuşmaya devam edersen iyi şeyler olmayacak!’’ 

‘’Sen de mi annem gibi tokat atarsın? At. At hadi ne duruyorsun? Çocuğum ben zaten, gel dediğinde gelen git dediğinde giden bir çocuk… Annem de sen de beni hiç düşünmediniz. Neler yaşadığımın, neler hissettiğimin sizin için bir önemi olmadı.’’

‘’Haddini aşıyorsun. Sana artık diyecek sözüm kalmadı… Ama sakın bunu kurtuluş olarak görme, bu işi çözmeden eve veya başka bir yere gitmiyorsun anladın mı? Gerekirse burada sabahlayacaksın! Başımıza ihmalkârlığından bir iş açtın, bunu halledeceksin.’’ 

 Babası sinirle kapıyı çarpıp çıkmıştı. Jung Min bu işi çözmekten başka çaresinin olmadığını biliyordu. Dosyaların başına geçti. Tüm belgeleri en ince ayrıntısına kadar işlerken saatler hızlı geçip gidiyordu. Tüm gününü ofiste geçirmişti. Saat 19.00 olmuştu bile. Kasvetli akşam havası şehre çökmüştü. Şirketteki çalışanlar çıkmıştı, sadece Jung Min ve bir alt birimindekiler şirketteydi. Herkes şirketteki bu garip kayıpları araştırıyordu.

Az sonra odaya Jung Min’in iyi anlaştığı, şirketteki tek arkadaşı sayılan Min Ho girdi. Genç adamın elinde bir sürü dosya vardı.

‘’Jung Min ah? Bu belgeler önemli olabilir diye getirdim. Ben inceledim ama bir de sen bakarsan daha iyi olur.’’ 

‘’Ah, sağol. Gözümden kaçmış demek… Masama bırakırsan iyi olur.’’

Min Ho, dosyaları yavaşça masaya bıraktıktan sonra odadaki dolapların oraya çömelmiş, dosyaları arayan Jung Min’e yaklaştı. 

‘’Bu gece burada mısın?’’

‘’Öyle görünüyor. Saatlerdir bir sürü belge inceledim ama hiçbirinde ters bir şey yok, ödemeler de dahil her şeyi gözden geçirdim.’’ 

‘’Mutlaka bir şey vardır. Alt birimdekilerle birlikte biz de çalışıyoruz. Önemsizleri ayıklıyoruz, işin kolaylaşıyor. Bu arada… İyi görünmüyorsun.’’

‘’Yoo iyiyim.’’ 

‘’Rengin solmuş, ya da bana öyle geldi. Hepimiz gerginiz tabi… Azar işittik.’’

‘’Size de mi patladı?’’ 

‘’Haklı. İhmal ettiğimiz bir şeyler var.’’

‘’Hiçbir şey bizim suçumuz değil. Ama bunu görevimiz olduğu için halletmek zorundayız.’’ 

‘’Bir şey istersen yanımıza gel. Ya da belgeleri teker teker taşıyalım, hep birlikte bakalım. Tek durma burada.’’

‘’Önemli değil, tek başıma daha iyiyim. Bu arada sana bir dosya vereceğim, siz ilgilenmiştiniz zamanında. Alt birimdekilerle incelersen iyi olur.’’ 

Jung Min aniden kalkınca başının döndüğünü hissetti. Min Ho, Jung Min’i kolundan tuttu.

‘’Hey hey, aman… İyi misin?’’ 

‘’İyiyim…’’

‘’Değilsin işte, dedim ben ama.’’ 

‘’Abartma, aniden kalktım ondandır.’’

‘’Jung Min lütfen ara ver, biraz dinlen. Sabahtan beri hiç ara vermedin neredeyse gece olmak üzere.’’ 

‘’Olmaz, ara veremem. Ne pahasına olursa olsun bu işi çözeceğim. Hazır başlamışken yarım bırakmak olmaz. Hem iyiyim ben gerçekten. Tamam biraz yoruldum ama işimiz bitince dinleneceğim.’’

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin