63. Bölüm - Hesap

122 6 2
                                    

Jung Min ve annesi So Min, doktorun masasının önündeki koltuklarda oturuyorlardı. Jung Min daralmıştı iyice, çıkıp gitmek istiyordu. Ama annesinin çenesinden kurtulamazdı bu sefer. Bitse de gitsek ifadesiyle bir doktora bir de annesine bakıyordu.

Az sonra orta boylu, genç ve güzel bir hemşire odaya girip elindeki dosyaları doktora uzattı. Yaşlı doktor, gözlüklerini takıp dosyaları açarken konuşuyordu.

‘’Kan tahlili sonuçlarınız geldi… Birkaç saat önce serum almışsınız. Bir hastalığınız görünmüyor. Fakat vücut direnciniz oldukça düşük. Yoğun stres altında yaşıyor olmalısınız. Stres insanlarda bu tarz şeylere neden olabilir.’’ 

‘’Jung Min? Duydun mu, iyisin.’’

‘’Hıı evet… Diyorum da dinletemiyorum ki…’’ 

‘’Doktor bey, oğlum bu sabah baygınlık geçirmiş. Ben öğrenince çok korktum…’’

‘’Telaşlanacak bir şey yok. Aşırı stres ve yorgunluk… Üstelik vitamin değerleri oldukça düşük. Hafif bir kansızlık belirtisi var. İlaç yazacağım merak etmeyin.’’ 

‘’Normalde yazmasını istemezdim. Ölmek için her şeyi yapardım. Ya da elimde olsa tüm gün uyumayı tercih ederdim. Neden şimdi iyileşmek istiyorum? Yaşamak için bir sebebim var değil mi? Küçük kız… Ne yaptın bana? Eski Jung Min olmadığımı hissediyorum sanki.’’

Az sonra hastaneden çıkmışlardı. So Min gülümsüyordu. 

‘’Rahatladım. Ama kendine eziyet etmekten vazgeçebilirsin değil mi?’’

‘’Ben kendime eziyet etmedim.’’ 

‘’Babanla konuşacağım şeyler var zaten… Ne hakla seni o kadar çalıştırır? Üstelik olanların hiçbiri senin suçun değildi. İhalelerin elimizden çıkması başka bir şeye bağlı… Ben bulacağım ne olduğunu.’’

‘’Gerek yok. Ben zaten buldum. Babamı inandıramadım sadece.’’ 

‘’Ne? Buldun mu? Tanıdık biri mi?’’

Jung Min, annesini bırakıp hızlı adımlarla öne doğru yürüdü. So Min, peşinden koşarak Jung Min’in kolunu yakaladı. 

‘’Jung Min? Oğlum cevap versene. Ne buldun?’’

‘’Şirkete gidersen görürsün. Benim ufak bir işim var.’’ 

‘’Nereye gidiyorsun? Jung Min! Bekle!’’

Jung Min annesini dinlemeden hemen bir taksi çevirip binmişti bile. 

Gecenin kasvetli havası Seul’e çökmüştü yine. Hava oldukça soğuktu. Sonbaharın ılık ve hafif soğuk havası, yerini sert kışa bırakmıştı. Hele akşamları… Okuldan ve dersaneden çıkan öğrenciler güle oynaya gruplar halinde otobüs duraklarına ilerliyordu. İşten çıkan insanlar trafikte sürünüyorlardı. Klasik metropol hayatı işte… Jung Min de az sonra o trafikten kurtulup taksiden inmişti. Biraz kargaşa çıksa da, ilk kapılardan geçmeyi başarmıştı.

Evet, Seung Hyun’un şirketindeydi.

Az sonra o da dar koridorlardan geçerek Seung Hyun’un odasının önüne geldi. Ama kapıda iki koruma vardı. 

‘’Girebilir miyim?’’

‘’Bay Choi Seung Hyun’la randevunuz var mı?’’ 

Bir de görüşmek için randevu mu alacaktı? Hem de rakip şirketi!

‘’Girmem gerekiyor.’’ 

‘’Sizi alamayız.’’

‘’O zaman Seung Hyun’u buraya çağırın.’’ 

‘’Siz kimsiniz? Bu şekilde buraya gelemezsiniz.’’

Jung Min az sonra içeri girmeye çalışınca korumalarla arbede çıktı. Çok geçmeden Seung Hyun kapıya çıkmıştı bile. Korumalar Seung Hyun’u görünce durdular. Jung Min sert ve sinirli bir ifadeyle ceketini düzeltti. İşte, Jiyeon’u alan adi adam. Ah… Jiyeon umurunda değil tabi. Ama birçok yönden hayatını alan adi adam karşısındaydı. Oldukça sert ifadelerle birbirlerine bakıyorlardı.

Az sonra Seung Hyun bu kısa sessizliği bozdu.

‘’Siz gidin. Ben hallederim.’’

Korumalar birbirlerine baktıktan sonra ceketlerini ilikleyip yavaş adımlarla uzaklaştılar. Seung Hyun yavaş ve havalı tavırlarla odasına girdi. Jung Min arkadan gelmişti. Sertçe kapıyı kapattı.

‘’Neden geldin Park Jung Min?’’

‘’Ne istiyorsun?’’

‘’Bu soruyu benim sana sormam lazım.’’ 

‘’Burada soruları ben soracağım. Sen de paşa paşa cevap vereceksin.’’ 

‘’Hmm… Fazla havalısın. Ama bu havan sadece lisedeki ergen gerilerine ve hocalara işler. Bana bir tesiri yok yani.’’

‘’Bana bak, ailemden ve şirketimden uzak duracaksın anladın mı?’’

‘’Ooo anladın demek. Biraz geç oldu ama…’’

‘’Adam gibi anlat derdini, konuşalım. Jiyeon yüzünden bunları yapıyorsan onun için değmez.’’

‘’Onun adını bir daha ağzına almayacaksın! Yoksa seni gebertirim!’’ 

‘’Meraklı değilim zaten. Ama sen kendini bir şey sanıyorsun Choi Seung Hyun. Daha düne kadar bu şirketin alacaklılarının listesini çıkarıp yüzüne çarpmamı ister misin? Ya da basında çıkan haberleri bulayım? Yok yok, en iyisi nasıl rezil bir halde olduğunu vurayım yüzüne ne dersin? Şirketime el uzatmadan önce elinin temiz olduğundan emin ol. Ayrıca ben senin sandığından daha fazla şey biliyorum. Olay sadece ihaleden ibaret değil.’’ 

Seung Hyun ani bir hareketle Jung Min’in yakasına yapıştı. Jung Min ifadesini hiç bozmuyordu.

‘’Belanı mı arıyorsun sen çocuk? Ben senin gibi kaç veledi adam ettim biliyor musun? Fazla oynaşma istersen.’’

‘’Çek elini.’’

‘’İstesem seni şurada kurşuna dizerim, kimsenin haberi olmaz. Ben senin sandığın gibi biri değilim Jung Min.’’

‘’Sana elini çek dedim.’’

Seung Hyun sinirle geri çekildi. Jung Min sinir bozucu bir şekilde gülüyordu. Odadaki gergin hava oldukça ürperticiydi. 

‘’Ben de senin sandığın gibi biri değilim. Sen bize yaklaştıkça, ben senin pis işlerini ifşa ederim olur biter. Ayrıca bizden ne istiyorsun?’’

‘’Sen… Neler yaptığının farkında değilsin. Oturup sana ne yaptığını anlatmayacağım. Ama çok istersen baban anlatır. Ayrıca Jiyeon’dan da uzak duracaksın.’’

Jung Min ani bir hareketle Seung Hyun’un yakasına yapıştığı gibi onu duvara itti.

‘’Benim artık Jiyeon’la bir alakam yok anladın mı? Hala şüphen varsa git sevgiline sahip çık. Ayrıca bu sana ilk ve son ikazım, bizden uzak duracaksın. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.’’

Jung Min hızlıca odadan çıktı. Seung Hyun sinirli ama kendinden emin bir ifadeyle arkasından bakıyordu.

 ‘’Sen daha dur… Bu yaptığın da dahil her şeyin hesabını sana soracağım sana Jung Min.’’

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt