23.Bölüm - Busan

205 10 0
                                    

Busan, Seul’e oranla daha sakin bir şehirdi. Akşam yürüyüşüne çıkan yaşlı çiftler, aileler ve genç arkadaş gruplarıyla oldukça hareketliydi. Jung Min’in ilk gelişi değildi. Ya da ilk gelişi miydi gerçekten? Ai Lin bir şeyler biliyordu ama… Kendisi de şaşırıyordu. Hiç tanımadığı bir adamla, Busan’da ne işi vardı ki? Jung Min de hiç tanımadığı, sadece adını bildiği bir kızla eve bile haber vermeden Busan’a gelmişti.

‘’Chen Ai Lin… Ne yapıyorsun sen? Baban duysa öldürür seni. Ha, doğru ya… Zaten istediğim de bu değil miydi? Keşke döve döve öldürseydi. Böylesi daha kötü, sürünüyorum. Zaten bu hayata sürünmek için gelmişim. Neden hala yaşıyorum ki ben? Neden korkuyorsun Ai Lin? Daha önce ölümden hiç korkmamıştın.’’

Küçük ve şirin bir otele gelmişlerdi. Ahşap kapı açıktı, resepsiyondaki görevli sıcaktan kendisini kapının önüne atmıştı. Jung Min ve Ai Lin, adamın yanından geçerek içeri girdiler. Az sonra kapıdaki kısa boylu, siyah saçlı ve çekik gözlü görevli hemen resepsiyon masasının arkasına geçti. Müşterilerine gülümseyerek konuşmaya başladı.

‘’Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?’’

Jung Min, elinde tuttuğu Ai Lin’in çantasını yere bırakıp konuşmaya başladı.

‘’İki oda istiyoruz.’’

Görevli adam bir Ai Lin’e bir de Jung Min’e bakıyordu. Onları sevgili ya da evli zannetmişti. Bakışları birden değişti. İmalı imalı konuşmaya başladı.

‘’İki oda mı? O kadar odamız boş değil, bir odamız var sadece.’’

Jung Min, bu imalı bakışları anlamıştı. Sinirlenmemek için zor duruyordu. Ai Lin utanmaya başlamıştı.

‘’Otelinizin o kadar da kalabalık olduğunu düşünmüyorum. Özellikle arkadaki anahtarlara bakacak olursak…’’

‘’Onların hepsi rezervasyonlu oda. Sizin gibi aniden gelen müşterilerimiz için sadece bir odamız boş. Tabi biraz vakit geçirmek istiyoruz diyorsanız…’’

Jung Min elini sertçe masaya koydu. Ses tonu iğneleyici bir hal almıştı.

‘’Pardon anlayamadım?''

Ai Lin aniden Jung Min’in kolundan tuttu. Ona dokununca bir garip hissettiğini fark etti.

‘’Şey, sakin ol. Başka bir yere gidelim. Baksana hepsi rezervasyonluymuş.’’

Jung Min, tatsızlık çıkarmamak için sakinleşmeye çalıştı. Yavaşça Ai Lin’e dönüp fısıldamaya başladı.

‘’Bu saatte nereye gideceğiz başka? Buraya gelmeyeli uzun zaman oldu, başka otel bilmiyorum. Sen biliyorsan götür bizi. Sonuçta buraya gelmek isteyen sendin.’’

‘’Ben de başka bir yer bilmiyorum. O zaman odayı tutmak zorundayız. Saat ilerliyor, baksana neredeyse dokuz olacak.’’

Jung Min ve Ai Lin odayı tutmaktan başka çarelerinin olmadığını anlamıştı. Az sonra birinci kattaki odalarına girmişlerdi. Ai Lin çantasını yavaşça yere bıraktı. Jung Min, çift kişilik büyük yatağın önünden geçerek ahşap çerçeveli pencereyi açtı. Oda zaten yaz sıcağının da etkisiyle havasızdı. Ai Lin hiç tanımadığı bir adamla aynı odada kalacaktı, inanılmaz derecede utanıyordu. Doğrusu neden burada olduğunu da bilmiyordu. Galiba insan hayatındaki nedensiz dönemlerden birindeydi. Ve Jung Min de… Jiyeon’a ihanet ediyormuş gibi hissetse de bunu pek düşünemiyordu. Sabah intihara kalkışan Jung Min ve Ai Lin şimdi birbirlerini hiç tanımadan başka şehirde, bir otel odasındalardı. Bu belki de bazı şeylerin başlangıcı olacaktı. Ya da bir şeyleri keşfediş…

Jung Min bir iki öksürerek Ai Lin’e döndü ve konuşmaya başladı.

‘’Sen yatakta yat. Ben koltukta yatarım.’’

Ai Lin utancından gözlerini kocaman açmıştı.

‘’Aa hayır olmaz. Zaten parasını sen ödüyorsun, kaç saat araba kullandın. Üstelik beni hiç tanımamana rağmen buraya getirdin. Teşekkür ederim… İyi birisin. Sen yatakta uyu, koltukta ben yatarım.’’

Jung Min dikkatlice Ai Lin’i süzüyordu. Yeşil mini elbisesi hala üstündeydi. Arada bir utanarak eteğini aşağı çekiştiriyordu. Jung Min’in yüzüne bakamıyordu pek. Bu kız doğrusu Jung Min’e şirin geliyordu. Bu kızın neden ölmek isteyeceğini de pek anlamamıştı ama…

‘’Aç mısın? Yemek yiyelim.’’

‘’Ha? Ha yemek… Şey… Akşam yemeğini kaçırmış olabiliriz ama.’’

‘’Akşam yemeğini kaçırdık diye aç mı duralım yani? Burada güzel bir restoran biliyorum. Türk yemekleri yapıyor.’’

‘’Restoran mı? Şey, para harc-‘’

‘’Üstünü değiştir ve gel. Aşağıdayım.’’

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now