1.Bölüm - Sen ≠ Ben

604 27 0
                                    

Ağustos ayının en sıcak günlerinden biriydi. Ama Jung Min’in içindeki ateş kadar sıcak olamazdı yaz havası… Elleri titriyordu. Boğazında konuşmasını engelleyen bir düğüm vardı sanki. Yutkunurken acıyordu. Tıpkı ağlamamak için kendini tuttuğunda boğazında oluşan o acı gibi. Evet, o his. Bundan sonra belki de hayatını kaplayacak olan his. Jiyeon hiçbir şey söylemeden öylece Jung Min’e bakıyordu. Çekik gözleri hiç bu kadar keskin bakmamıştı. Jung Min bu yüzü iyice kazımaya çalışıyordu aklına. Son görüşü mü olacaktı yani? Bir anlam verememişti, sadece fiziksel tepkilerdi. Jung Min ilk şoku atlattıktan sonra titreyen bir sesle başladı konuşmaya…

‘’Neden? Neden ayrılmak istiyorsun?’’

Jiyeon, gözünün önüne gelen perçemini nazik bir hareketle arkaya attıktan sonra devam etti.

‘’Jung Min ben… Hazır değilim. Ne bileyim, korkuyorum. Açık konuşacağım. Seni sevdim. Sakın beni sevmedi diye düşünme. Ama sıkıldım, bunaldım. Hep kendi tarafından bakıyorsun ilişkimize. Hep senin duyguların, hep senin hüzünlerin… Kendine bakarken beni ihmal ettin.’’

Jung Min o an kulaklarını kapatmak istiyordu. Jiyeon’un ağzından çıkan her sözcük, her cümle acıtıyordu kalbini… Nasıl söyleyebilirdi bunu? 5 yıldır beraberlerdi, hiç bahsi geçmemişti bunun. Ya da Jiyeon’un dediği gibi, hep geçiyordu. Ama fark etmemişti. Jiyeon’un ifadesi donuktu. Ama yine de gözleri dolmuştu, sesi titriyordu. Çekik gözlerini yere dikip devam etti.

‘’Jung Min. N’olur zorlaştırma. Belki de ben seni hak etmiyorumdur. Sen iyi birisin, yakışıklısın da. Üstelik zenginsin. Başka bir kız bulup hayatına-‘’

‘’Sus! Sakın bitirme cümleyi!’’

Jung Min’in ses tonu yükselmişti. Çenesi titriyordu. Kalbi o kadar hızlı ve acı acı atıyordu ki, yerinden fırlayacaktı sanki. Peki ya Jiyeon? Onun için de mi aynıydı her şey? Belki. İlişkinin verdiği yükle daha fazla da olabilirdi. Her şeye bir son veriyordu işte nedensizce. En azından Jung Min’e göre bu bir neden sayılamazdı. Aniden Jiyeon’un titreyen omuzlarına koydu ellerini.

‘’Senden başkası olmadı, olmayacak. Anladın mı? Yaşadığımız onca şeyi, anılarımızı bir günde silip atamazsın. Kalbini yerinden sökemezsin. Yapma. Zaman tanıyabiliriz…’’

Jiyeon ani bir hareketle Jung Min’in kolları arasından kurtulup geriye çekildi. Jung Min, havada kalan ellerini yavaşça indirirken yine acıyla titriyordu. Ellerinden de kayıp gitmişti işte.

‘’Jung Min. Gidiyorum. Kendine iyi bak. Ben bakmaya çalışacağım. Benim için de kolay değil. Ama ben dayanacağım. Sensizliğe alışacağım. Lütfen beni arama. İşi zorlaştırma. Herkese anlaşamayıp nişanı attığımızı söyleriz. Üzgünüm.’’

Jung Min, olduğu yerde kalakalmıştı. Gidememişti Jiyeon gibi… Son defa arkadan bakıyordu sevdiğine. Bu onu son görüşüydü. Adım atamamıştı, ayakları yere sabitlenmiş gibi. Bu lanet hayatta kimi vardı ki? Annesi? Babası? Elbette kendisini seviyorlardı evlat olarak ama sadece seviyorlardı. Bir anne, baba çocuğuna her şey verir. Ama onların verdiği tek şey paraydı. Zaman galiba paradan daha pahalı geliyordu. Bir de can dostu, sırdaşı, çocukluktan beri beraber büyüdüğü Hyung Jun. Diğer yarım dediği Hyung Jun… Hayattaki tek umudu, kalbinin heyecanla atmasına sebep olan Jiyeon’da yoktu artık.

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now