58. Bölüm - ''Umut, korkudan güçlü tek duygudur.''

146 8 0
                                    

Ai Lin’in kafasında yine düşünceler vardı. Nedensizce sürekli Jung Min’i düşünüyordu. O an aklından hiç çıkmıyordu. Bir suç işlemiş gibi ölümüne utanıyordu.

Bir yandan hayatını da düşünüyordu. Jung Min sayesinde umut etmeyi öğrenmişti. Gezilecek, görülecek yerlerin ve yaşanması gereken hayatların olduğunu öğrenmişti. Ve ilk defa umut etmeyi öğrenmişti. Az sonra odasına gidip babasından gizlediği günlüğünü aldı. Babası bunu attığını zannediyordu o günden beri. Bu sefer iyi saklamayı başarmıştı. Küçük pembe defterin son sayfasını açtı, en son yazdığı cümle şöyleydi:

‘’Umut, korkudan güçlü tek duygudur. Korkularımın umutlarımı yok etmemesi umuduyla.’’

Bak yine korkularımdan umutlarıma sığındım… 

Bunu eziyetli hayatına dönmeden önce yazmıştı. İlk defa umut etmişti. Ve hayal kırıklığını da tatmıştı nihayetinde. Zaten umut etmenin genel bir sonucudur hayal kırıklığı. Önemli olan o hayal kırıklığını kabullenmek ya da üstüne giderek daha fazla umut edip, çalışmak.

Ai Lin’in gücü var mıydı ki çalışmaya? Çabalamak için gücü var mıydı?

Belki de vardı. Çünkü hayatında bir isim vardı bunu belirleyen; Jung Min.

… 

Jung Min’in babası Han Chul ve şirketteki çalışan arkadaşı Min Ho, revirin önündelerdi. Az sonra revirdeki doktor odadan çıkınca ikisi birden ayaklandı. Han Chul telaşlı bir şekilde doktora yöneldi.

‘’Doktor bey, ne oldu?’’ 

‘’Ateşi çıktı, düşmesi için serum bağladım. Onun dışında önemli bir şeyi yok gibi görünüyor, aşırı stres ve yorgunluktan tansiyonu düşmüş. Ama siz yine de bir hastaneye gidin derim. Burada yapabileceklerim kısıtlı.’’

Min Ho o sırada lafa girdi. 

‘’Rengi solmuştu zaten. Hiç durmadan sabaha kadar çalıştı. O kadar istedim dinlenmesini ama işi bitirince dinlenirim diye ısrar etti. Olacağı buydu…’’

‘’Görebilir miyiz?’’ 

‘’Tabi ama sessiz olun, birkaç saat uyuması gerekiyor. Ancak öyle toparlanır.’’

 

Ai Lin gözlerini açtığında bembeyaz bir yataktaydı. O kadar huzurlu hissediyordu ki… Ne olduğunu anlayamamıştı. Kendisi gibi tertemizdi, bembeyazdı. İlk defa böylesine huzurlu hissettiğini fark etti. Doğrusu şaşkındı, ne işi vardı burada? Çok güzel bir odada yatıyordu. Hayallerindeki gibi bir oda. Küçük bir kız gibi.

Etrafına bakınmak üzere kafasını yan çevirdi ki, şaşkınlıktan kalakaldı. Jung Min yanında yatıyordu, çekik gözlerini öylece Ai Lin’e dikmişti. Ai Lin’in uyandığını görünce gülümsedi.

Gülüşü… Güneş gibi. Tam sevilecek türden.

Ai Lin ağzını açtı ama bir şey diyemedi. Jung Min konuştu onun yerine.

‘’Ben neden-‘’ 

‘’Şşş… Konuşma. Sadece uyu.’’

‘’Çok garip… Gülüşün… Gözlerin… Yüzünü ilk defa bu kadar net görüyorum.’’ 

‘’İyice bak.’’

‘’Ne?’’ 

‘’Yüzüme diyorum, bak. Sadece bana bak.’’

‘’Burası neresi? Neden buradayım?’’ 

Jung Min’in inanılmaz ama bir o kadar da korkutucu bir sakinliği vardı. Çekik gözlerini Ai Lin’in gözlerinden hiç ayırmıyordu. Ai Lin diyecek bir şey de bulamıyordu.

‘’Bazen nerede olduğunun bir önemi yoktur. Sadece olduğun yerde anı yaşaman gerekir.’’ 

Ai Lin yavaşça doğruldu.

Jung Min ah… Neler oluyor? Buraya nasıl geldim? Hem neyin var, hasta mısın?’’ 

‘’Yanımdasın. Artık iyiyim. En son istediğim şey de oldu.’’

‘’Son istediğim derken? Lütfen açık konuş.’’ 

Jung Min yavaşça yataktan kalktı. Açık olan balkon kapısının önünde dikiliyordu. Ai Lin kocaman çekik gözlerini merakla Jung Min’e dikmişti.

‘’Papatya sever misin?’’ 

Ai Lin yataktan kalktı. Jung Min’in karşısına geçti.

‘’Çok seversin, bilirim. Papatya öldükten sonra güzel kokarmış. Hangi ölü güzel kokar ki… Ama sen güzelsin. Güzel insanlar güzel şeyleri severler… Senin gibi küçük, sevimli kızlar da papatya severler.’’ 

Jung Min’in adımları geriye doğru gidiyordu. Ai Lin fark etmemişti, Jung Min’e bakıyordu. Jung Min’in gülümsemesi huzurlu ölen birininkinden farksızdı.

‘’Ai Lin, söz ver bana. Yaşayacaksın tamam mı?’’ 

‘’Ne? Jung Min neler oluyor, korkutma beni. Neyin var?’’

‘’Bir şeyim yok. Sadece… Son zamanlarda pek uyuyamadım. Yorgunum. Bir de seni seviyorum.’’ 

Jung Min balkon demirinin oraya gelmişti. Ai Lin az sonra şaşkınlığını attı, balkonda olduklarını fark etti.

‘’Jung Min, içeri girelim mi?’’ 

‘’Teşekkür ederim. Kısa hayatımda bana mutluluk getirdiğin için…’’

Ai Lin yanaklarından sessizce süzülüp giden gözyaşlarını eliyle sildikten sonra titreyen ince sesiyle konuştu. 

‘’Ne yapıyorsun, içeri gel.’’

‘’Söz ver bana.’’ 

Ai Lin iyice ağlamaya başlamıştı.

‘’Tamam, tamam söz veriyorum. Ama nolursun içeri girelim, korkuyorum.’’ 

‘’Korkma, ben mutluyum.’’

Ai Lin, kendisini boşluğa salan Jung Min’in arkasından bakakalmıştı.

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now