22.Bölüm - ''Ben aşka inanmam, kim inanır ki aşka?''

209 8 0
                                    

Ai Lin çekik gözlerini kocaman açmış, öylece Jung Min’i süzüyordu. Jung Min oldukça donuktu. Sadece yola bakıyordu. Hani az ama özlü konuşan insanlar vardır ya… Konuşmayı pek sevmeyenlerden. Ama söylediği bir cümle üzerine bin düşündüren… Jung Min’de artık onlardandı. Artık… Nedense Ai Lin ona çok sempatik gelmişti. Jiyeon’dan sonra ilk kez bir kız sempatik gelmişti. Hoşlantı mı? Hayır. Sadece çözülmeyi bekleyen bir bulmaca. Dedektif gibi araştırmaya çeken bir gizem… Ai Lin için de Jung Min pekala öyle. Ama karşılaştıkları andan itibaren Ai Lin sürekli Jung Min’i süzüyordu. Sanki her hattını ezberliyordu. Dış görünüşü oldukça çekici gelmişti. Ve şimdi karakteri de…

Ai Lin kafasını yavaşça öne eğdi. Ses tonu alçalmıştı. 

‘’Ben aşka inanmam. Kim inanır ki aşka? Bu devirde kimse kimseyi sevmiyor. Aşk sadece yakar, hüzünlendirir. Aşktan mutlu olan birini tanıyor musun?’’

Jiyeon’u kaybetme korkusu… Galiba Romeo da Juliet’i severken korkmuş olmalı. Ya onu kaybederse? Demek ki aşk gerçekten mutluluk getirmiyormuş. Aşk aslında hüzünden öte bir duygu. Cennete gittiğini sanıp cehenneme gitmekten farksız…

Jung Min donuk ve sabit ses tonuyla cevapladı.

‘’Yaktığı ve hüzünlendirdiği konusunda haklısın. Aşk bir nevi intihardır. Yaşarken ölmek… İçini çürütüyorsun.’’

Ai Lin buruk ve utangaç bir gülümsemeyle devam etti.

‘’Şey, mola verebilir miyiz? Lavaboya gitmem gerek.’’

Az sonra şehirler arası yolculuk yapanların mola verdikleri yerlerden birinde durmuşlardı. Jung Min arabadan inmemişti, Ai Lin’in tuvaletten çıkmasını bekliyordu. O sırada yemek masalarının birinde oturan bir aileye gözü takıldı. Birbirini çok seven anne, baba ve çocuğu…

‘’Jung Min ah, baştan anlaşalım ben evlenince kilo alacağım. Başka kızlara bakarsan gözlerini oyarım.’’

‘’Yapma Jiyeon, bu kaçıncı söyleyişim… İstersen 200 kilo ol, umurumda mı sanıyorsun? Hem senden başka birine bakarsam bu da kızımız olur.’’

‘’Oğlumuz olursa hayal kırıklığı yaşayacaksın. Niye bu kadar kız istiyorsun ki? Kız babası olmak kolay mı sanıyorsun? Günün birinde onu evlendireceğiz. Üstelik sen babası olarak ona bakan erkeklere kızacaksın. Hatta ben seni biliyorum, kıza etek bile giydirmezsin kıskançlığından.’’

‘’Yoo. Ben bu açıdan düşünmüyorum. Kızımız olursa senin gibi güzel olacak. Ben ona hep tokalar alacağım, saçlarını toplayacağım. Ona en sevdiği kıyafetleri, etekleri alacağım. Günün birinde aşık olup evlenmek istediğini söylerse de… Çok üzüleceğim ama en azından mutlu olacak. Bizim gibi.’’

Artık bu hayallerinin hiçbiri gerçek olmayacaktı. Ölmeyi bu yüzden çok istiyordu. Hep hayalini kurduğu gibi, Jiyeon’a benzeyen bir kızı da olamayacaktı. Jiyeon da olmayacaktı. Kızına tokalar alıp, saçlarını yapamayacaktı. Akşam eve gelirken çikolata alıp karısı Jiyeon’u mutlu edemeyecekti. Hep hayaldi… Hayalde kalacaktı. En çok da canını yakan buydu ya…

Az sonra Ai Lin’in camı sertçe tıklatmasıyla irkildi. Arabadan indi.

‘’Kapı kilitli değil, cama niye vuruyorsun?’’

‘’İki saattir sana sesleniyorum. Duymadın. Hava alalım diyecektim…’’

‘’İyi de saat il-‘’

‘’Kaçmıyor ya. Arabada bunaldım. Kaç saattir yoldayız.’’

Az sonra banklardan birinde oturuyorlardı. Jung Min iki tane karton bardakta çay almıştı. Ai Lin’in yanına oturup, bardaklardan birini ona uzattı.

‘’Ne garip.’’

‘’Ne?’’

‘’Sen. Hiç bu kadar ani bir yolculuğa çıkmamıştım. Evdekilerin haberi bile yok.’’

‘’Ne? Merak ederler, ara onları.’’

‘’Ama onlar beni aramadı. Demek ki yokluğumu fark etmediler. Ama şirkette bir şeylerin eksikliğini fark etmişlerdir.’’

‘’Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun? Onlar senin ailen.’’

‘’Benim ailem Jiyeon ve Hyung Jun.’’

Artık öyle bir aile de yoktu ya. Ai Lin çayından küçük bir yudum aldıktan sonra devam etti.

‘’Bu konuda daha bir şey demeyeceğim.’’

Saat 20.00 civarlarıydı. Nihayet Busan’a gelmişlerdi.

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin