18.Bölüm - Ölüme Üç Kala

233 10 0
                                    

Ai Lin, yavaş ve dikkatli adımlarla Jung Min’e yaklaştı. İlk defa bir erkeğe böyle yaklaşıyordu. Yanına vardığında onun yüzünün yakından kat kat daha çekici olduğunu fark etti. Kokusu çok güzeldi… Sevgilisi olan kız çok şanslı diye düşündü. Kendisi hayatında böylesine bir duygu yaşayamayacağını biliyordu. Neden yaşamasın ki? Ne eksiği vardı? Kendi de bilmiyordu. Belki çok fazla eksiği vardı. Hep hayalini kurduğu şeyleri yaşayamadan ölüp gidecekti.

Jung Min için de aynıydı. Ai Lin’in yüzüne dikkatlice bakıyordu. Yara izleri olmasına rağmen çok güzeldi, masumdu… Belki Jiyeon’u kadar değildi ama şimdi inkar edemezdi, çok güzel bir kızdı Ai Lin. Jung Min yine o buruk gülümsemesini sergiledikten sonra konuşmaya başladı.

‘’Sana ne oldu? Sevgilin mi üzdü seni?’’

‘’Benim sevgilim yok ki. Benim hayatımda zalim babamdan ve benim için çırpınıp duran arkadaşım Gyuri’den başka kimse yok. Asıl sana ne oldu?’’

‘’Ne mi oldu? Evlilik hayali kurduğum nişanlım beni terk etti, Şu kısacık hayatımdaki tek sırdaşım, can dostum geçen gün benim kullandığım arabayla yaptığımız kazada öldü… Annem babam desen benimle ilgilenmezler. Onlar sadece işleriyle ilgilenirler. Ben anne şefkati görmedim, baba güveni görmedim. Onlardan gördüğüm tek şey para, para, para… Gerisi koca bir hiç. Daha ne olabilir? Ben o evreleri çoktan geçtim. Ölüp gitsem üç gün yasımı tutarlar, dördüncü gün hayat devam eder. Yani her şey dışarıdan göründüğü gibi değil. Bir insanı asla hayatına ya da dışına bakarak çözemezsin.’’

Ai Lin, boğazının düğümlendiğini hissetti. Zavallı annesi gelmişti aklına yine. Titreyen sesiyle konuşmaya başladı. Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.

‘’Böyle deme. En azından annen yaşıyor. Ve yaşayan tüm anneler çocuklarını sever. Ölü anneler bile severken yaşayanları neden sevmesin ki? Eğer sen ölüp gidersen o kadının ne hale gelebileceğini düşünebiliyor musun? O gün tesadüfen onu hastanede gördüm. Televizyondan tanımıştım. Ağlamaktan perişan olmuştu. Ve eğer sen bunun gerçek olmadığını iddia edersen çok büyük haksızlık etmiş olursun. Benim annem beni çok severdi. Her gün saçlarımı tarardı, 18 yaşına kadar her gün hem de. Biz çok zengin değiliz, babam desen serserinin teki. Çalışıp evi geçindirmek zavallı anneme kalırdı. Gece geç gelirdi. Bazen bir şey isterdim, alamazdı. Ben olsun önemli değil diyerek geçiştirirdim ama annem içine atardı. O kadar çok üzülürdü ki, kanser oldu en sonunda. Gözümün önünde günden güne eridi gitti. Bir evlat olarak annemin gözlerimin önünde ölümünü izledim. Öldükten sonra babamla ikimiz kaldık. Birbirimize destek oluruz diye düşünüyordum, ama ben annemi özledim diye onun omzunda ağlayamazdım bile. Hep beni suçladı, hep… Ben olmasaymışım, bu kadar üzülmezmiş, kendisini hırpalamazmış. Bunun bana ne hissettirdiğini anlayabilir misin? Tüm bunlar yetmezmiş gibi, her gün beni dövdü. Kaç kere hastanelik oldum. Yorgun düşünce yarım saat fazla uyudum diye beni azarlardı. Yani sen koca bir hiç diyemezsin. Nişanlanma, evlenme boşver. Gerek var mı? Zaten çok gençsin, elbet birini bulursun. Hem belki barışırsınız. Üstelik bu ülkenin kanunları kazada seni suçlu göstermediyse sen zaten suçsuzsun.’’

Ai Lin sessizce akıp giden gözyaşlarını koluyla sildi. Yavaşça içini çeke çeke ağlıyordu. Jung Min hiçbir şey yapmadan, hiçbir tepki vermeden sadece Ai Lin’i izliyordu. İçinde ona karşı garip bir sempati oluşmuştu. O da kendisi gibi dibe vuranlardandı. Herkesin derdi farklıydı işte…

Jung Min önüne dönüp derin bir nefes aldıktan sonra ani bir hareketle Ai Lin’in elini tuttu. Ai Lin öylece kalakalmıştı, bir anda ağlaması kesilmişti. Çekik gözleri alabildiğine açılmıştı, sadece Jung Min’i izliyordu. İlk defa birisi elinden tutuyordu. Utancından, korkusundan ve heyecanından titriyordu. Jung Min donuk ama kendisinden emin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

‘’Ağlamasana. Nasılsa birazdan öleceğiz.’’

‘’Ne yapıyorsun?’’

‘’Sen bu işi beceremezsin. Bak ne diyeceğim, üç deyince atlayalım mı?’’

Ai Lin kesik kesik nefes alıyordu. Derince yutkunduktan sonra tekrardan çekik gözlerini Jung Min’e dikti. Çenesi titriyordu. Korkudan Jung Min’in de elini sıkıyordu. Jung Min’in ifadesi sertleşmişti, acımasız ve ölümüne yakışıklı bir zalim gibi bakıyordu.

‘’Üç saniye sonra tüm dertlerimizden kurtulacağız. Bir, iki…’’

Ai Lin kesik kesik ve oldukça hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Korkudan titremesi artmıştı. Jung Min’in güzel ses tonu duyuldu.

‘’Üç.’’

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now