20.Bölüm - ''Üzgünüm.''

255 11 0
                                    

Multimedya : Ai Lin (Park Ji Yeon)

Multimedyadaki fon müziğini açarak okuyabilirsiniz.

Gyuri, sinirli bir ifadeyle Ai Lin’e bakıyordu. Oldukça şaşkındı. Ai Lin telaşlı bir şekilde küçük çantasını hazırlamakla meşguldü 

‘’Linnie, nerden çıktı şimdi Busan’a gitmek? Ayrıca nasıl ve kiminle gideceksin? Orada kimin var?’’

‘’Gyuri, ben de bilmiyorum. Ama anlatacak bir şeyler bulabilirsem konuşuruz.’’

‘’Of, bilmece gibi konuşuyorsun… Ne demek anlatacak bir şey bulmak? Bana bak yoksa babanla ilgili bir şey mi var?’’

Ai Lin, çantasının fermuarını kapatıp Gyuri’nin yanına oturdu. Ellerinden tuttu.

‘’Unnie, bir sorun yok.’’

Gyuri emin olmamış bir ifadeyle çekik gözlerini Ai Lin’e dikmişti.

‘’Bir şey var ama… Çıkar kokusu.’’

Yaklaşık 20 dakika sonra Ai Lin, sokağın köşesinde dikiliyordu. Nehirdeki halinden daha iyi görünüyordu, toparlanmıştı. Üstüne ince pembe bir hırka geçirip, saçını dağınık topuz yapmıştı. Saat 15.00 civarlarıydı. Küçük beyaz çantasını ayaklarının dibine bıraktı. Cep telefonundan saate baktı. Az sonra son model lacivert bir araba Ai Lin’in önünde durdu. Ai Lin merakla siyah camlara bakıyordu. Az sonra şoförün camı indi, Jung Min donuk ifadesine rağmen buruk gülümsemesiyle Ai Lin’e bakıyordu. Evet, araba Jung Min’indi. Evden gizlice anahtarları alıp çıkmıştı. Doğrusu her şey aniden gelişmişti. 1 saat önce intihara kalkışan Jung Min ve Ai Lin şimdi yolculuk yapacaklardı.

Ai Lin, lüks arabayı ve Jung Min’i görünce biraz çekinmişti. Oturduğu yer Seul’ün daha orta tabaka bir yeriydi. Jung Min hüznünü saklarcasına buruk bir gülümseme sergileyip Ai Lin’e binmesi için işaret etti. Ai Lin ayaklarının dibine bıraktığı çantayı alıp çekingen adımlarla arka koltuğa oturdu. Jung Min garip bir bakışla arka koltukta oturan Ai Lin’e bakıyordu.

Jung Min o günden sonra ilk defa direksiyon başına geçmişti.

‘’Neden arkada oturuyorsun? Öne gel.’’

‘’Öne mi? Şey… Ben çekinirim.’’

‘’Hani beni televizyonda görmüştün? Öyleyse bu beni ilk görüşün değil, çekinmene gerek yok. Ayrıca böyle ben senin şoförünmüşüm gibi görünüyor.’’

‘’Gerçekten mi? Dur gaza basma, geliyorum.’’

Ai Lin hızlıca ön koltuğa geçti. Jung Min garip hissediyordu. İçi sızlamaya başlamıştı.

Gerçi sızlaması hiç geçmemişti ki başlasın…

En son direksiyon başındayken, yanında Hyung Jun vardı. Zorla yutkunarak kafasını emniyet kemerinin takıldığı yere çevirdi. Kalbi inanılmaz derecede hızlı atıyordu, o kadar çok acıyordu ki… Alçak ve sakin bir ses tonuyla konuştu.

‘’Kemerini tak.’’

Dostum… Üzgünüm. Keşke bunu sana söylemiş olsaydım. Şuan belki de hayattaydın. Senin yerine keşke ben ölseydim. Aptalım ben, kendi kemerimi takarken senin sarhoş olduğunu unuttum. O kafayla nasıl akıl ederdin ki? Hepsi benim suçum. Hepsi… Bu ülke benim gibi kötü kalpli, bencil trafik canavarlarını hak etmiyor. Ben neden direksiyona geçtim? Bu arabayı neden ben kullanıyorum? Ya bu sefer de yanımdaki gizemli kızın hayatını tehlikeye atarsam? Gizemli kız… Sen ne yapıyorsun Jung Min? Senin direksiyon başında, adını bile bilmediğin bir kızla ne işin var? Busan’da ne işin var? Jiyeon’u aldatıyor muyum acaba? Doğru, ben en yakın arkadaşını öldüren bencil canavarın tekiyim. Neden nişanlımı aldatmayayım ki? Nişanlım… Nişan da yok ki artık. Kabul et, sen gerçekten kötü birisin Park Jung Min. Senin yaşamaya bile hakkın yok. Acaba arabayı uçurumdan aşağı mı sürsem? Zaten bu kız da ölmeyi istemiyor muydu? Bari son bir kez, bir insanın istediği bir şeyi yapayım. Belki ölürken vicdanım rahat olur. Ama önce bu kızın isteğini yerine getirmeliyim. Kimsin sen küçük kız?

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now