2.Bölüm - Bağırarak susmak.

395 19 1
                                    

Kang Hwan, evin içinde kolundaki saate bakarak sinirle dolanıyordu. Bir süre daha bekledikten sonra Ai Lin’in odasına aniden daldı. Ai Lin uyuyordu. Kang Hwan sinirli bir gülüş attıktan sonra ayağıyla Ai Lin’i dürttü. Ai Lin yavaşça gözlerini açtı. Alışmıştı artık canına tak etse de… Bazen babasının eziyetlerinden dolayı yorgun düşerdi. Hep isterdi aslında gerçek bir baba şefkati görmeyi. Kang Hwan öz babasıydı. Ama ne öz baba(!) Alkolikti, tüm gününü dışarıda kendi gibi serseri arkadaşlarıyla geçirirdi. Ona hizmet etmek zavallı kızı Ai Lin’e kalırdı. Annesi hayattayken de babası aynıydı ama bu kadar hırçın değildi. 4 sene önce zavallı kadın kanserden ölmüştü. Onun ölümüyle Ai Lin yapayalnız kalmıştı, tek umudu babasıydı. Ama ne baba… Annesizliğini daha çok hatırlıyordu babası yüzünden. Kalbindeki büyük acıya bir de babası ekleniyordu.

‘’Kalk hadi kalk!’’

Ai Lin yavaşça yattığı yerden doğruldu. Yorgunluk yüzüne yansıyordu. Ağlamıştı yine saatlerce, içi çıkmıştı ağlamaktan…

‘’Ben seni tamı tamına 1 saattir bekliyorum. Uyumana izin verdim! Ama ne bu tembellik? Nerede benim yemeğim? Ha!’’

‘’10 dakikaya hazırlarım baba…’’

‘’İstemez! Dışarıda yerim! 20 yaşında ne bu tembellik? 30 yaşında ne yapacağım ben seninle? Şimdiden uyuşuksun…’’

Ai Lin, dayak yemediği için sevinmişti. Ses tonu artık onu korkutmuyordu, sadece donuk ve yorgun bir ifadeyle karşılıyordu. Yaşadıklarını paylaşacak ne annesi vardı ne de bir sevgilisi… Babası yüzünden kimse arkadaş olmuyordu onunla. Bir tek karşı dairesindeki üniversite öğrencisi ve tek yaşayan yaşıtı Gyuri ile görüşürdü. Annesini üzmemek için ağlamamaya çalışırdı ama dayanamıyordu işte. Bazen sabaha kadar uyumazdı, sessizce ağlardı. Kaç gece ağlamaktan uyuyakaldığını bilirdi. Doğru ya, uykusu bile babası tarafından düzenlenmişti. Hayatındaki her şey gibi. Yaşıtları gibi koşup eğlenemiyordu.  Dolabının en alt çekmecesindeki kıyafetlerinin altına sakladığı günlüğünü çıkardı. Şu hayatta tek sırdaşı pembe kaplı defteriydi. Annesi ona sürekli sevimli defterler alırdı. Yazmaya kıyamazdı onlara. Ama annesi hayatta olsaydı yazmasını isterdi, bu düşüncelerle en güzel el yazısını sergiliyordu sayfalarda.

‘’Neden benim babam diğer babalar gibi değil? Beni sevmiyor. Yıllardır bana aşıladığı tek düşünce, annemin benim yüzümden ölmüş olduğu. Bazen ben de inanıyorum buna… Ama annem rüyama geliyor, inkâr ediyor. Onu o kadar çok özlüyorum ki… Saçlarımı okşadığını hissediyorum bazen. Canım yanıyor. Annemin yokluğu ayrı, babamın böyle yapması zoruma gidiyor. Hâlbuki tek istediğim gerçek bir baba kız gibi birbirimize destek olmaktı.’’

Ai Lin’in bir damla gözyaşı deftere düşmüştü. Yavaşça kapağını kapattı, yerine koydu. Her yeri inanılmaz derecede ağrıyordu. Ama içindeki acı kadar can yakamazdı. Yavaşça banyoya doğru gitti.

Jung Min, odasında öylece oturuyordu. Çekik gözlerini iyice kısarak boşluğa dikmişti. İçindeki huzursuzluk, acı her yerini kaplıyordu. Tek istediği annesinin babasının yanında olmasıydı. Ama iş nedeniyle sürekli yurtdışındalardı. Hah! Yanında olsa ne yazar? Annesiyle, babasıyla resmi bir konuşma halindeydi. Evde, hizmetçiler ve uşaktan başka kimse yoktu. Az sonra uşak ve yanında bir hizmetçi kapıyı çalarak odaya girdi. Hizmetçi elindeki tepsiyi yavaşça sehpaya koydu. Jung Min’in genel bunalım hallerine alışkınlardı ama bu sefer başkaydı. Uşak, kravatını düzelttikten sonra konuşmaya başladı.

‘’Efendim, iyi görünmüyorsunuz. Geldiğinizden beri odanızdan çıkmadınız. Anneniz sizi defalarca aradı ve size ulaşamayınca beni aradı. Size yemek hazırlattım.’’

Jung Min derin bir nefes alıp verdikten sonra kafasını yavaşça uşağa çevirip yemeği istemediğini söyledi. Gerçekten de iyi görünmüyordu. Uşak, hizmetçiye dışarıya çıkması için işaret ettikten sonra konuşmasına devam etti.

‘’O zaman annenizle konuşmalısınız. Hanımefendi sizin için çok telaşlandı.’’

‘’Benim için telaşlandı demek… Bir oğlu olduğunu hatırlaması mucize.’’

‘’Efendim böyle söylemeyin. O sizin anneniz, sadece çok çalışıyor.’’

‘’Bütün gün bir masada boş boş oturup moda dergileri karıştırmak ne zamandan beri çok çalışmaya giriyor? Ya da Japonya’nın o haftaki moda defilesine şeref konuğu olarak gitmesi? Babama ne demeli? Amerika’dayken Hollywood yıldızlarının katıldığı gece kulübü açılışına gitti. Çok çalışıyorlar gerçekten… Hatta öyle ki beni değil seni arıyorlar. Bana ulaşmak için önce sana ulaşıyorlar. Halbuki benim de cep telefonum var… Boşversene. İnsanlar yalnız gelir ve yalnız gider.’’

‘’Yemek yemeyecek misiniz?’’

‘’Hayır. Sadece biraz uyumak istiyorum…’’

Uşak siz bilirsiniz anlamında kafasını salladıktan sonra yavaşça odadan çıktı.

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now