52.Bölüm - Yeni Bir Dost

134 8 0
                                    

Bölüm şarkısı: Park Jung Min - Taste The Fever

Kang Hwan evden çıkmıştı. Yine kendi gibi serseri arkadaşlarıyla aylak aylak dolanacaktı tüm gün. Belki eve içkili de gelebilirdi. Ai Lin her şeye olduğu gibi buna da alışkındı. Babası gidince dünyalar onun olurdu. Birkaç saatliğine bile olsa dinlenebildiği için…

Salondaki koltukta öylece oturuyordu. Aklı Jung Min’deydi.  Zaten hiç çıkmamıştı aklından. Sanki dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi pişmandı ve utanıyordu. Hayatında kimse onu öpmemişti. Kimse arkadaş olarak bile olsa değerli olduğunu hissettirmemişti. Yeni yeni yaşıyordu hayatındaki ilkleri. Düşündü, Jung Min şuan karşısında olsaydı… Ona ne derdi? Neden beni öptün? Neden benim hayatıma aniden girdin? Bunu mu diyecekti sanki… Diyemezdi. Konuşamazdı.

Derinde yutkundu. Kafasını koltuğun kenarına yaslamıştı. İstemsizce gözlerinden bir damla yaş süzülürken elindeki telefonunu iyice sıkıyordu.

Jung Min’i aramalı mıydı? Ne diyecekti? Kalbi de kafası da inanılmaz karışıktı. İçinde acıyla, hüzünle karışık bir heyecan vardı. Jung Min’e ne hissediyordu? Kendi bile adını koyamıyordu ki…

Jung Min, evinin olduğu sokağa girmişti. Elleri cebinde, yavaş yavaş yürüyordu. Yüz ifadesi yine donuktu, sertti. Çekik gözleri her zamanki gibi soğukkanlı bir katilin donuk bakışlarından farksızdı. Onun da aklı Ai Lin’deydi. Ama aramaya cesareti yoktu. Kendi kafası da karışıktı, bir de onunkini karıştırmıştı… Şimdilik unutmaya çalışacaktı. Belki bir açıklama yapardı.

Evinin 5 metre yakınına geldiğinde tam yanlarında bulunan villanın bahçesinden kavga sesleri geliyordu. Küfürler havada uçuşuyordu, sözlü kavgaydı ama yumruklu kavgaya dönüşmeyeceğini kim bilebilirdi ki? Jung Min meraklı bakışlarla yavaşça villanın bahçesinden içeri girdi. O villa uzun zamandır satılıktı ve kendi yaşlarında genç bir adam taşınıyordu. Eşyalarını nakliye eden işçilerle kavga ediyordu. Az sonra Jung Min yanlarına gelmişti. Herkes bir anda bakışlarını Jung Min’e çevirdi. 

‘’Buradan geçiyordum da… Bir sorun mu var?’’

Deri ceketli, kot pantolonlu ve oldukça havalı görünen ev sahibi Jung Min’e alaycı bir bakış attı. 

‘’Ya, sen de kimsin? Burada ne işin var?’’

‘’Adım Park Jung Min. Yandaki evde oturuyorum. Kavga seslerini duyunca-‘’ 

‘’Ah tabi, senin gibi yaşlı birinin başını ağrıtmış olmalıyım. Ama senin de çok değerli bir eşyana zarar gelse belki sen de aynısını yapardın ha dostum?’’

Jung Min’in bakışları gene sertleşmişti. Bu havalı adama sinir olmuştu. O sırada işçilerden biri lafa girdi. 

‘’Beyefendi bunun için gerçekten üzgünüz. Ama sandığınız sadece çizildi. Kırılsaydı bunun parasını karşılardık ama sigorta anlaşması gereği-‘’

‘’Onu bunu anlamam kardeşim! Parasını vereceksiniz!’’ 

Jung Min nereden bulaştım bunlara diye düşünmeden edemedi. Ama zengin insanların daha az parayla geçimini sağlayan insanlara böyle küçük bir şeyden dolayı kızmasına dayanamazdı. Çekik gözlerini ev sahibine dikerek konuşmaya başladı.

‘’Nakil şirketleri eşyalara çok büyük bir zarar geldiğinde parayı karşılarlar. Eşyanız kırılmamış ki. Bence bu konuyu burada kapatın, çünkü birazdan karşı komşularımız bizi polise ihbar edebilir.’’ 

‘’Sen beni tanımıyorsun ki dostum, hayatımı bilmiyorsun. Bence evine git.’’

Jung Min kendinden emin bir ifadeyle cüzdanını çıkardı ve içinden bir miktar para çıkarıp adama uzattı. Adam oldukça şaşkın bir ifadeyle bir paraya bir de Jung Min’e bakıyordu. Jung Min konuşmaya başladı. 

‘’Bu yeterli mi?’’

‘’Ah hadi ama… Sen de kimsin? Neden bunu yapıyorsun?’’ 

Jung Min işçilere döndü.

‘’Beyler siz gidin. Bundan sonrasını ben hallederim.’’ 

İşçiler garip bakışlarla kamyonlarına bindiler ve gittiler. Tüm eşyalar öylece bahçede duruyordu.

‘’Dostum şu parayı indirir misin?’’

‘’Sana yeterli mi dedim? Soruma cevap ver.’’ 

‘’Senin derdin ne? Sen de kimsin?’’

‘’Adım Jung Min. Park Jung Min. Ben bir şeyi defalarca cevaplamaktan hoşlanmam. Parayı alıyor musun? Kolum ağrıdı.’’ 

‘’İndir şunu.’’

‘’Sen bilirsin. Bir daha senin için çalışan kimseye ciddi bir şey olmadıkça bağırma. Onlar da insan ve sadece senin için çalışıyorlar, yani senin kölen değiller.’’ 

Jung Min arkasını döndü, yavaş adımlarla bahçeden çıktı ve kendi evine girdi. Adam öylece arkasından bakakaldı.

… 

‘’Dediğin gibi abi, takipteyiz. Hiçbir hareketini kaçırmıyoruz, kendimizi de fark ettirmiyoruz. Yaklaşık yarım saat önce Jung Min’le buluştu. Kafede bile onları izledik. Biraz hararetli konuştular, Jung Min sinirlenip kafeden çıktı. Yenge bir şey söyledi herhalde…’’

Seung Hyun elini yumruk yapmıştı. Öyle sıkıyordu ki eli parçalanacaktı neredeyse… Jiyeon’a takıntılı bir şekilde aşık olan bu adam, bir de onun peşine adam takmıştı.

‘’Ne yapalım abi?’’ 

‘’Bir şey yapmayın. Sadece takip edin. Her hareketini izleyeceksiniz. Ona bakan erkeklerin tek tek fotoğrafını çekeceksiniz.’’

Seung Hyun telefonu kapatıp ofisindeki kanepeye fırlattı. Oldukça sert ve yakışıklı olan yüzü bu soğuk bakışlarla iyice derinleşmişti. Bu kadar kısa sürede Jiyeon’u hastalıklı bir şekilde takıntı yapmıştı. Bu nasıl sevgiydi? Kendi bile bilmiyordu ki… Ama Jung Min’e olan nefreti kat kat artıyordu. 

Saat 15.00 civarlarıydı. Jung Min salonda oturuyordu. Elinde kumandayla boş boş kanalları dolanıyordu. En sonunda televizyonu kapatıp eline kitabını aldı. Ama tam o sırada kapı çaldı. Hizmetçiler kapıyı açtılar. Gelen, yan villaya taşınan adamdı. Jung Min onun sesini fark edince kapıya geldi. Hizmetçiyi işinin başına gönderdikten sonra bakışlarını ona çevirdi.

‘’Adını sormayacağım, sen Jung Min’sin. Benim adım da Chung Moo. Tanıştığımıza göre bana yardım eder misin?’’ 

‘’Ne yapacağım?’’

‘’Para vermek yerine eşyalarımı yerleştirmemde yardım edersen değerini karşılar.’’ 

Jung Min öylece kalmıştı.

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα