56. Bölüm - Kilit Nokta

145 9 0
                                    

Ertesi sabah Ai Lin kendi kendine uyandı. Uzun zamandır kendi kendine uyanmadığını fark etmişti, her sabah babasının tekmesiyle uyanırdı. Evden çıkıp gitmiş olmalıydı. Yavaşça yattığı yerden doğruldu. Korkak adımlarla odasından çıktı. Evet, babası yoktu.

Şu hüzünlü hayatında tek güzel olan şey buydu, babasının evde olmayışı.

Elini yüzünü yıkayıp üzerini değiştirdikten sonra odasına geçti. Öylece dolanırken gözü yatağının üzerinde duran küçük pembe telefonuna ilişti. Aklı yine Jung Min’e gitmişti. Onsuz geçen birkaç gün nedense kafasını karıştırıyordu. Kısa sürede alışmıştı Jung Min’e doğrusu. Hele ki o günden sonra…

Daha ne kadar kaçabilirdi ki? Konuşmayarak nereye varacaktı? Gerçi Jung Min de Ai Lin’den kaçıyordu. Ama birisinin konuşması gerekiyordu artık.

Ai Lin aniden telefonu aldı ve Jung Min’i aradı. Sanki bir şey onu kontrol ediyordu, istemsizce telefonu almıştı.

Jung Min ofisteki koltuğunda uyuyakalmıştı. Tüm gece dosyalarla uğraşmaktan düşüp kalmıştı artık… Çalan telefonun sesiyle uyandı. Belinin ağrıdığını hissetti. Birkaç saniye sonra toparlanıp telefonunu eline aldığında öylece durdu, ekrandaki Ai Lin’e bakıyordu. Ne diyeceğini de bilemiyordu ya… Her şeyi mahvetmişti.

Ama daha fazla kaçamazdı da. Bunca işin arasında bir de o mesele vardı, açıklığa kavuşturmak zorundaydı. Telefonu açtı. 

‘’Ai Lin?’’

Bu ses… Duymayalı birkaç gün olmuştu ama nedense huzurluydu Ai Lin için. 

‘’Kendine gel Ai Lin! Neler düşünüyorsun böyle?’’

‘’Oh, Jung Min ah. Nasılsın?’’ 

‘’İyi sayılırım… Sen?’’

‘’Ben de iyiyim herhalde. Şey, birkaç gün konuşmayınca… Merak ettim.’’ 

‘’Hiç aklımdan çıkmadın ki.’’

‘’Ben de merak ettim ama arayamadım. Şirkette işler çok yoğun. Burada sabahladım maalesef.’’ 

‘’Hmm, sen güçlüsün. İşini iyi yaparsın.’’

‘’Hayır Ai Lin, güçlü değilim ben… Aptalın tekiyim.’’ 

‘’Elimden geleni yapmaya çalışıyorum işte. Şimdi işime dönmem gerekiyor, ben en kısa zamanda sana uğrayacağım tamam mı? Kendine iyi bak.’’

Jung Min rahatladığını hissetti nedense. Ai Lin’in sesini duymak, sanki tüm meseleyi açıklığa kavuşturmuş gibi bir his vermişti. Ama yine de onu görecekti.

Az sonra odaya babası girmişti. 

‘’Ne yaptın? Bir şey buldun mu?’’

‘’Tüm gece şuraya dizdiğim belgeleri inceledim. Gördüğün gibi o kadar çok belge inceledim ki, boyları neredeyse seni bulacak.’’ 

‘’Dalga geçmeden adam gibi ne bulduğunu anlat.’’

‘’Bir şey bulamadım. Ama asıl belgeler evde. Odamdaki kilitli kasada.’’ 

‘’Evde ne işi var onların? Sen şirketten dışarıya belge mi çıkarıyorsun?’’

‘’Onları eve götürmemi sen istemiştin.’’ 

‘’Her neyse, eve git ve onların hepsini buraya getir.’’

‘’Ne? Daha buradaki belgeleri tam-‘’ 

‘’Sana eve git ve o belgeleri getir dedim! Bir kere de benim dediğimi yapsan ölmezsin. Beni dinlemediğin için bu işleri başımıza açtın unutma.’’

‘’Bu benim suçum değil baba. Ufak bir şey gözden kaçmış.’' 

‘’Peki şirketin başında ben yokken benim işlerimi kim yapıyor sence?’’

Jung Min sinirle ceketini giyip arabasının anahtarlarını ve telefonunu alıp çıktı. Hiç derdi yokmuş gibi bir de bununla uğraşıyordu…

Seul’ün sabah trafiğinden anca 1 buçuk saatte eve gidebilmişti. Hemen içeri girip dosyaların bulunduğu kasayı açtı ve belgeleri aldı. Zaten bir dosya vardı, şirkette zaman kaybetmemek için hemen yatağına oturdu ve dosyayı kucağına açarak incelemeye başladı. Bir süre sonra gördüğü ayrıntı üzerine şaşkınlıktan kalakaldı. Elindeki dosya en büyük parayı kaybettiren ihalenin dosyasıydı.

Dosyayı daha yakından incelerken ihale anlaşması yapılan şirketin imzalarından bir isim dikkatini çekti: 

‘’Choi Seung Hyun.’’   

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now