60. Bölüm - ''Onu ağlarken gördüğüm ilk gündü.''

141 7 0
                                    

Multimedya: Park Jung Min & Chen Ai Lin

Ai Lin, odasında öylece oturuyordu. Babasının eve gelip kendisini henüz dövmemiş olması onun az da olsa mutlu olması için yeterli bir sebepti. Ve Jung Min. Hala aklından çıkmıyordu. Üstelik onun hasta olduğunu biliyordu ve merak ediyordu. Az sonra çalan kapının sesiyle irkildiğini hissetti. Babası gelmiş olmalıydı, yine başlayacaktı. Ağır hareketlerle bedenini kaldırdı oturduğu yerden ve isteksizce kapıya yöneldi. Ahşap kapının kolunu indirip açtığında öylece kalakaldı. Gelen, Jung Min’di.

Bir süre öylece birbirlerine baktılar. Ai Lin hayal gördüğünü zannediyordu. Hayır… Hayal değildi. Gerçekten Jung Min gelmişti. Şaşkınlığını üzerinden atıp titreyen sesiyle konuşmaya başladı. 

‘’Sen… Şey…’’

‘’Hadi hazırlan, dışarı çıkıyoruz.’’ 

Ai Lin o an babasını hiç düşünmedi. Zaten alışkındı… 15 dakika sonra hazırdı, aşağıya inmişti. Hava soğuktu. Yine uzun zamandır dışarı çıkmadığını fark etti. Az sonra Jung Min, Ai Lin’in geldiğini fark edince ona döndü. Ai Lin; lacivert kot pantolonu, ince çizgili bluzu ve üstüne giydiği pembe yağmurluğuyla sevimli bir kız çocuğunu andırıyordu. Ai Lin çekik gözlerini kocaman açmıştı. Jung Min’e dikkatlice bakıyordu.

‘’Şey, nereye gideceğiz?’’ 

‘’Konuşabileceğimiz bir yere. Gel hadi.’’

Ai Lin yine utangaç tavırlarla arabaya bindi. Yaklaşık yarım saat sonra Han Nehri’nin kenarına gelmişlerdi. Yürüyüş yapan insanların arasından geçerek bir banka oturdular. Ai Lin, nehrin üstündeki köprüye dikkatlice bakıyordu. Bir garip hissetmişti, Jung Min’i burada tanımıştı aslında. Ve hayatının değiştiği yerdi belki de.

Jung Min bir süre sonra konuşmaya başladı. 

‘’Burayı hiç unutmadın değil mi?’’

Ai Lin, Jung Min’e döndü. Yüzüne gelen saçını kulağının arkasına alarak cevapladı. 

‘’İstediğimi gerçekleştirememiştim.’’

‘’Ben de.’’ 

‘’O zaman neden geldik buraya?’’

‘’Dedim ya, konuşmak için.’’ 

‘’Ne konuşacağız?’’

‘’Bilmem. Sen konuşacaksın, ben de seni dinleyeceğim.’’ 

Ai Lin iyice meraklanmıştı, Jung Min çok garip bir şekilde felsefe yapıyordu sanki. Ya da konuşarak değil, hissederek anlaşıyorlardı. Aslında içindeki her şeyi anlatsa ya… Nasıl olsa Jung Min, kendisini dinlemek için getirmedi mi buraya?

‘’Sen neden böylesin? Yani konuşacağız diyorsun ama benden konuşmamı bekliyorsun… Ben ne söyleyeceğimi bilmiyorum.’’ 

‘’Nasıl hissediyorsun?’’

Hisler… Ve onların ifade edilmesi. Ai Lin için belki en zor şeydi bu. Hislerini doğru bir şekilde ifade etmek… 

‘’Hisler… Meraklı hissediyorum. Hastalanmışsın. Hasta hasta neden dolaşıyorsun dışarıda? Eve gidip dinlenmen gerekmez mi?’’

‘’Kendimi sevmiyor olabilirim.’’ 

‘’Neden? Dış görünüşün mü yoksa başka bir şey mi? Bence her insan az bile olsa kendisini sevmeli. Çünkü herkes insan olduğu için değerlidir.’’

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Where stories live. Discover now